Cennete Davet Edilen Kullar
Kul olarak vazifelerimiz nelerdir? Allah'ın (c.c) cennete davet ettiği kullar kimlerdir? Cennete davet edilen kulların en belirgin özelliği nedir? İşte cevabı...
Bizler; Rabbimiz’in bizim hakkımızdaki takdirine râzı olacağız ki, Cenâb-ı Hak da bizden râzı olsun ve imtihanımızı kolaylaştırsın. Cennete davet edilen kulların en belirgin özelliği halê rızadır.
Hâle rızâ öyle ehemmiyetlidir ki, Rabbimiz, cennete davet ettiği kullarının; «رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً» yani; «Allah’tan râzı ve bu sayede Allah da ondan râzı» bir şekilde cennete gireceklerini müjdelemektedir.
VAZİFELERİMİZ NELER?
Mü’min düşünmelidir:
Zenginsen vazifen nedir?
Serveti, Allâh’ın emâneti olarak görmek. Riyâzat içinde yaşayıp fazlasını Allah yolunda infâk etmek.
İsraf ve pintilikten uzak durmak. Allâh’ın verdiği imkânları, Allah yoluna sarf etmek. Kendine zimmetli kardeşlerine sahip çıkmak… Yani «ağniyâ-i şâkirîn»den / şükreden zenginlerden olabilmek.
Nitekim Cenâb-ı Hak, zenginliğin vazifelerini yerine getiren Süleyman -aleyhisselâm- hakkında;
نِعْمَ الْعَبْدُ
“O ne güzel bir kul!” buyurmuştur. (Bkz. Sâd, 30)
Fakirsen vazifen nedir?
Sabır ve hâle rızâ içinde, kendi imkânlarınla kulluk ve gayretlere devam etmek. İmkânsızlıkları, isyanlara ve hatalara düşmeye mazeret kılmamak… «Niçin? Neden?» dememek… Şikâyeti unutmak.
Çünkü Peygamberimiz’in de açlıktan dolayı karnına taş bağladığı zamanlar oldu. Dâimâ şükür hâlinde yaşadı.
İşte bu hâl, «fukarâ-i sâbirîn»den / sabreden fakirlerden olmaktır ki; onların cennete aynı durumda bulundukları zenginlerden daha erken girecekleri bildirilmiştir.
Hayatın bütün sıkletlerine tahammül gösteren Eyyûb -aleyhisselâm- hakkında da Cenâb-ı Hak;
نِعْمَ الْعَبْدُ
“O ne güzel bir kul!” buyurmuştur. (Bkz. Sâd, 44)
Hasta isen vazifen nedir?
Hasta, engelli ve benzeri durumda olan kişi; hayatındaki sıkıntıların, kendisi için bir ecir kaynağı olduğunu unutmayacak. Mahrum olduğu her nimetin, mes’ûliyet ve hesabından kurtulduğu için sevinecek, tesellî bulacak. Eğer bu sabrı gösterebilirse nâil olacağı ecirleri tefekkür edecek.
Bir âmâ belki de kıyâmet günü, dünyada âmâ olarak yaşadığına çok şükredecek;
“Belki de gözlerim olsaydı, gözlerimi haramlardan koruyamayacaktım, gördüklerim sebebiyle dedikodulara düşecektim ve bunun hesabını veremeyecektim.” diye sevinecek. Kendisine âmâ peygamberleri misal alacak.
Hastalara hizmet eden yakınları da;
“Bu hasta bana zimmetlidir.” diyecek, o hizmetiyle duâsını alacak, ecre nâil olacak.
Güçlü kuvvetli isen vazifen nedir?
Bu, vazifesi en zor olandır. Çünkü Cenâb-ı Hak, âhirette;
“Gücünü nerede kullandın?” diye soracaktır. Bu sebeple, her bakımdan güçlü olan mü’min; bütün imkânlarını, sahâbe-i kiram gibi, Allah yolunda seferber edecek. Güçsüzlerin kendisine zimmetli olduğunun idrâki içinde yaşayacak.
Çünkü Allah yolunda hem bedenimizle, hem vaktimiz ve gücümüzle, hem de maddî imkânlarımızla gayret ve hizmet etmemiz gerekmektedir.
Gençsen vazifen nedir?
Gücünü ve kuvvetini Allah yolunda harcayacaksın… Gençliğin kıymetini bileceksin…
İlkbahar mevsiminde tabiatın nasıl coştuğuna ibretle bakıp, kendi hayatına misal alacaksın…
Bu mevsimi değerlendirmekte idrâkin; ağustos böceği gibi vız vız etmekle değil, karıncalar gibi gayret etmekle olsun.
Gençlik, hayatta bir sefer. Verilen fırsatların tamamı bir kere. Bu bakımdan gençliğini ashâb-ı kirâmın gençlerini örnek alarak ihyâ et. Onlar, gencecik yaşta dünyanın değil rûhâniyetin hazzı içinde yaşadılar ve Allah Rasûlü’nün etrafında pervâne oldular.
Yaşlıysan vazifen nedir?
Ömrün sonuna kadar ibâdet şuuruyla, yeni nesillere güzel bir örneklik içinde, şefkatli ve merhametli bir insan olmaya gayret edeceksin…
Sonbaharın sararan yapraklarından ve kuruyan ağaçlarından ibret alıp, bu manzara içinde kendi hâlini, yani ömrünün resmini göreceksin. Çünkü sen hayatının başında tıpkı ilkbaharda muazzam bir canlılık, yeşerme ve verimlilik yaşarken diğer taraftan yaşlılık vaktinde de sonbahar gibi bunun tersini yaşarsın. Görürsün ki artık selviler sana el sallamaya başlamış. Bu bakımdan kerâhat vakti içinde olduğunu iş işten geçmeden idrâk etmeli ve âhiret hazırlığını artırmalısın.
İdareciysen vazifen nedir?
Emrin altındakileri adâlet ve hakkāniyetle idare edecek, mes’ûliyetini hiç unutmayacaksın. Makam ve mevkinin getirebileceği enâniyet, gurur ve kibir gibi duyguları kalpten temizleme gayretinde olacaksın. Bunun için de muvaffakiyetleri Allah’tan bilip, kusurları nefsine izâfe etmeyeceksin.
Başkasının emri altındaysan vazifen nedir?
Kazancını helâl ettirme gayreti içinde, dürüstçe çalışacaksın. İnsanlara faydalı olacaksın. Yaptığın işi; güzel, olması gerektiği gibi yapacaksın…
Anne-baba isen vazifen nedir?
Evlâtlarına İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakacaksın. Kur’ân tahsilini kazandıracaksın. Onlara helâl lokma yedirecek, sâlih ve sâliha bir anne-baba olarak, onlara güzel örnek olacaksın…
FAYDALI TESELLÎLER
Hâle rızâ için, şu telkinlere ihtiyaç vardır:
Meselâ yoksul bir kişi şunu kalbine söylemelidir:
“Allâh’ın benim için takdir ettiği hâl, benim için en iyisidir. Zengin olsam belki de; Kārûn’un durumuna dûçâr olup ömrümü ziyan edecektim. İsraf ve dalâlete düşecek, hesabını veremeyecektim?”
Nitekim Ömer bin Abdülaziz -rahmetullâhi aleyh- kendisine;
“–Neyi seversin?” diye soranlara;
“–Benim sevincim, yalnız mukadderattır. Ben Allah Teâlâ’nın hükmünü severim…” derdi.
Çocuğu olmayan kişi şöyle bir tefekkürle tesellî bulabilir:
“Hazret-i Âişe’nin de çocuğu olmadı ve hiç şikâyet etmedi.
Kehf Sûresi’nde bildirilen Hızır -aleyhisselâm- kıssasında olduğu gibi, belki de evlâdım olsa, hakkımda hayırlı olmayacaktı. Mahrumiyete teslîmiyetle sabretmem ise, benim için elbette daha büyük bir ecir kaynağıdır.”
Devrimizde artan psikolojik rahatsızlıklar; ekseriyâ, hâle rızâsızlık, iç dünyadaki ihtilâçlar ve şikâyetlerden neş’et etmektedir.
Bizler; Rabbimiz’in bizim hakkımızdaki takdirine râzı olacağız ki, Cenâb-ı Hak da bizden râzı olsun ve imtihanımızı kolaylaştırsın.
Hâle rızâ öyle ehemmiyetlidir ki, Rabbimiz, cennete davet ettiği kullarının; «رَاضِيَةً مَرْضِيَّةً» yani; «Allah’tan râzı ve bu sayede Allah da ondan râzı» bir şekilde cennete gireceklerini müjdelemektedir.
Hâle rızâ telkinleri içerisinde, sadece şu hususta dikkat edilmelidir ki;
Miskinlik, tembellik ve yapması gerekenleri ihmâl etmek, hâle rızâ değildir.
İnsan, vazifelerini yerine getirmelidir. Dünyası ve âhireti için; îcâb eden, üzerine düşen gayreti göstermelidir. Kimseye el açmadan rızkını elde etmelidir. Hastaysa şifâ aramalıdır. Bâr olmamalı, yâr olmalıdır.
Fakat gayretlerinin netice verip vermemesi, yine takdire bağlıdır. İşte gerçek rızâ ve teslîmiyet, o netice karşısındaki kalp hâlidir.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2019 Ay: Kasım, Sayı: 177