Cennete Lâyık Bir Evlat Yetiştirebilmenin Yolu
Anne-babaya ilâhî bir emanet olan yavrular, bir nevî üzerinde hiçbir leke bulunmayan bembeyaz bir sayfa gibidir. Peki bu yavrularımızı nasıl muhafaza edip yetiştirmeliyiz? Cennete layık bir evlat yetiştirmenin yolu nedir?
Gönül meyvesi[1] olarak anne-babaya ihsân edilen çocuklar, Cennet’e lâyık bir sâfiyetle doğarlar. Onların selâmetle tekrar Cennet yurduna varabilmesi için, maddî ve mânevî terbiyelerinin büyük bir îtinâ ile yapılması şarttır. Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz çocukların güzel yetiştirilmesi hususunda son derece hassâsiyet göstermiş ve ümmetine de şöyle emir buyurmuştur:
“Çocuklarınıza ikramda bulunun; onlara güzel bir terbiye verin.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
“Hiçbir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir mîras bırakmamıştır.” (Tirmizî, Birr, 33)
BEMBEYAZ BİR SAYFA
Anne-babaya ilâhî bir emanet olan yavrular, bir nevî üzerinde hiçbir leke bulunmayan bembeyaz bir sayfa gibidir. O beyaz sayfaya fazîlet destanları yazmak, ebeveynlerin en mühim vazifesidir. Veyahut evlâtlarımız bir gül fidanı gibidir ki, güzel yetişmeleri için gayret gösterdiğimizde etrafa dâimâ güzel râyihalar saçarlar. Lâkin lâyıkıyla ilgilenmezsek, dokunana zarar veren bir diken hâline gelirler.
Bu sebeple, küçük yaşta alınan terbiye çok mühimdir. Ecdâdımız; “Ağaç yaşken eğilir.” demişlerdir. Zira çocuğun küçük yaşlarda aldığı eğitim, âdeta taşa yazılan yazılar gibi kalıcı ve ömürlük olur. Çocuklukta sağlam terbiye edilen karakterler, büyüdüklerinde menfî temâyüllerin rüzgârlarında savrulmazlar.
Bu sağlam terbiye için dikkat edilmesi gereken hususların başında, çocuklarımızın zihin ve gönül dünyalarını, Cenâb-ı Hakk’ın ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhabbetiyle doldurmak, onları İslâm’ın telkin ettiği güzel ahlâk ile yetiştirmek gelmektedir. Bu hususta gösterilecek en küçük ihmal dahî, -Allah korusun- ileride büyük pişmanlıklara dönüşebilir.
Şunu da ifade edelim ki, çocuklara gösterilecek şefkat ve merhamet, hayatı sadece bu dünyadan ibâretmiş gibi göstermek, onların karınlarını doyurup güzel elbiseler giydirmek, nefislerini eğlendirmek, ten rahatlarını temin etmek değildir. Bilâkis asıl şefkat ve merhamet, onların ebedî istikbâllerini bir azap faslı olmaktan kurtarıp sonsuz bir saâdet baharı kılacak mânevî değerleri, geç kalmadan şahsiyetlerine kazandırmak ve öncelikle onların ruhlarını doyurmaktır. Bunun için ciddiyetle emek sarf etmek ve fedakârlık göstermek zarurîdir.
Yavrularımızın terbiyesinde dikkat etmemiz gereken diğer bir husus da onların, sözden ziyade bizden gördüklerini, bir nevî fotokopi çeker gibi kopyaladıkları hakîkatini unutmamaktır. Yani çocuklarımız, emir sîgasıyla söylenen sözlerden ziyâde, hâlimiz ve şahsiyetimizle ortaya koyduğumuz örnek bir yaşayışla kemâle ererler.
BEN SENİ TAKİP EDİYORUM
Meşhur hikâyedir; anne yengeç yavrusuna:
“–Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum! Düzgün yürüsene!” der.
Yavru yengeç ise şu karşılığı verir:
“–Peki anne! Önce sen önümde düzgünce yürü, ben seni takip ederim.”
Çocukların terbiyesinde dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da adâlete riâyet etmektir. Bilhassa da kardeşler arasında müsâvâta/eşitliğe riâyet, aile saâdet ve huzuru için elzemdir. Aksi takdirde evlâtlar arasında kin, haset ve kıskançlık meydana gelir ki, bu da aile huzurunu mahveder.
ADİL OLUN!
Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu hassas konuya şu beyanlarıyla dikkat çekmişlerdir:
“Allah’tan sakının ve çocuklarınız arasında âdil olun.” (Buhârî, Hibe, 12, 13; Müslim, Hibât, 13)
Bir gün Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ensârdan bir adamla oturuyordu. Yanlarına bu adamın oğlu geldi. Adam oğlunu öpüp bağrına bastı ve yanına oturttu. Birazdan da kızı çıkageldi. Adam kızını öpmeden ve bağrına basmadan elinden tutup yanına oturttu. Merhamet ummânı olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hemen bu duruma müdâhale ederek şöyle buyurdu:
“Âdil davransaydın senin için daha hayırlı olurdu; öpüp (kucaklama) konusunda bile olsa çocuklarınızı birbirine eşit tutun.” (Abdürrezzâk, Musannef, IX, 100)
Evlâtlar arasında adâleti gözetmek hususundaki diğer bir hâdiseyi de Nûman bin Beşîr -radıyallâhu anhumâ- şöyle naklediyor:
Babam beni Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e götürdü ve:
“–Ben, sahip olduğum bir köleyi bu oğluma verdim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Buna verdiğini diğer çocuklarına da verdin mi?” diye sordu. Babam:
“–Hayır, vermedim.” dedi.
Bunu duyan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hemen:
“–O hâlde yaptığın hibeden dön!” buyurdu. (Buhârî, Hibe 12, Şehâdât 9; Müslim, Hibât 9-18)
Diğer bir rivâyete göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“–Bu bağışına benden başkasını şâhit göster.” buyurdu ve muhâtabının bu konudaki idrâkini daha da pekiştirmek için:
“–Çocuklarının sana iyilik yapmada eşit olmaları seni sevindirir mi?” diye sordu.
Beşîr:
“–Elbette sevindirir.” cevâbını verdi.
“–O hâlde sen de böyle yapma (onlar arasında eşit davran)!” buyurdu. (Müslim, Hibât, 17)
Zira anne-babaların kardeşler arasında bilerek veya farkında olmayarak ayırım yapmasının ne gibi menfî neticelere sebebiyet vereceğini âyet-i kerîmelerden şöyle öğreniyoruz:
“Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır. (Kardeşleri) dediler ki:
«Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Hâlbuki biz kalabalık bir cemaatiz. Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık içindedir.
(Aralarında dediler ki:) Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!»
Onlardan biri: «Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın (götürsün).» dedi.” (Yûsuf, 7-10)
Zira Yâkub -aleyhisselâm-, oğlu Yusuf’ta kendi husûsiyetlerini görünce, ona diğer çocuklarından daha fazla meyletmişti. Bu da diğer kardeşlerinin haset girdabına düşmelerine ve âyet-i kerîmede ifade buyrulan yanlışa sürüklenmelerine sebep olmuştu.
Şunu unutmayalım ki, nasıl beş parmağın beşi de bir değilse, anne-babalara ihsân edilen evlâtlar da farklı farklı istîdatlarda yaratılmıştır. Mühim olan, onların istîdatlarını hayra yönlendirebilmek ve güzel bir şahsiyet olarak yetişmelerini sağlayabilmektir.
Yalnız Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kadının aile ve toplumdaki ehemmiyetine binâen, kız çocuklarına daha hususî bir îtinâ gösterilmesini arzu etmiştir.
Nitekim bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, kızı Fâtıma -radıyallâhu anhâ-’nın evinde bulunuyordu. Bu sırada, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin, kendisinden su istedi. Efendimiz önce Hazret-i Hasan’a su verdi. Fâtıma Vâlidemiz, Efendimiz’in Hazret-i Hasan’ı daha çok sevdiği kanaatine vardı. Rasûlullah Efendimiz ise:
“–Hayır, ilk önce Hasan su istedi.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, I, 101)
Sonra da sözlerine şöyle devam etti:
“–İkram ve ihsanlarınızla çocuklarınıza eşit muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” (Heysemî, IV, 153; İbn-i Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, IV, 69)
YUVALARIN TEMEL TAŞI
Kız çocukları, istikbâlde kurulacak aile yuvalarının temel taşıdır. Onlar evin düzenini sağlayacak, gelecek nesiller de daha ziyâde onların eliyle terbiye olacaktır. Yine ailenin huzur içinde devamı da onların kalbî olgunluğu nisbetinde gerçekleşecektir.
Bu sebeple Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz kızların eğitim ve terbiyesi hususunda şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim üç kız çocuğunu veya kız kardeşlerini himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lûtuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse Cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 120-121/5147; Tirmizî, Birr, 13/1912)
Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“Her kim iki kız çocuğunu bulûğ çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben şöyle yan yana bulunacağız.” buyurmuş ve parmaklarını bitiştirmiştir. (Müslim, Birr, 149)
Bu bakımdan çocuklarımızı bir ibadet vecdiyle yetiştirelim. Onların mânevî hayatları hususunda hiçbir gayret ve himmeti esirgemeyelim. Bu gayretlerin mükâfatı da şudur:
“Anne-baba kıyâmet günü gelir, (yapmadığı sâlih amellerle karşılaşır ve sorar:)
«‒Yâ Rab! Ben bunları işlemedim. Bunlar nereden geldi?»
«‒Bunlar, senin yetiştirdiğin sâlih evlâtlarının getirdiği hediyelerdir.» buyrulur.” (Bkz. Ahmed, II, 509; İbn-i Mâce, Edeb, 1)
Rabbimiz, cümlemize yavrularımızın terbiyesi hususunda aralarında adâlete riâyet edebilmeyi ve onları Cennet’e lâyık bir sûrette yetiştirebilmeyi lûtf u keremiyle ihsan buyursun. Âmîn!..
Dipnot: [1]. Bkz. Tirmizî, Cenâiz, 36/1021.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Mayıs Sayı: 207