Cennetin Nehirleri

Cennetin nehirleri nelerdir? Allah Teâlâ’nın cennette Peygamber Efendimiz'e vereceği nehir hangisidir?

Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Müttakîlere vaad edilen Cennetin temsîli şöyledir: Onda ırmaklar vardır, bozulmayan sudandır; ırmaklar vardır, tadı değişme-yen süttendir; ırmaklar vardır, içenlere lezzet veren şaraptandır ve ırmaklar vardır, sâfî süzme baldandır. Orada onlara meyvelerin her çeşidinden ve Rab’lerinden bir mağfiret vardır. Hiç bunlar, o Ateş’te ebedî kalan ve kaynar bir su içirilerek bağırsakları parça parça olan kimselere benzer mi?” (Muhammed, 15)

CENNETTE SU, BAL, SÜT VE ŞARAP DENİZİ VAR

Rasûlullah Efendimiz de şöyle buyurmuşlardır:

“Cennet’te su denizi, bal denizi, süt denizi ve şarap denizi vardır. Sonra bunlardan nehirler fışkıracaktır.” (Tirmizî, Cennet, 27/2571)

Ancak Cennet şarabı, dünyadaki şaraba benzemez. Cenâb-ı Hak onu şöyle tavsif etmektedir:

“Onların etrafında pınardan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır. Bembeyaz, içenlere lezzet verir. Onda ne bir baş ağrısı vardır ne de onunla sarhoş olurlar. Yanlarında, güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü (nâzenîn) eşler vardır. Sanki gün yüzü görmemiş saklı yumurta gibi (bembeyaz ve kusursuzdurlar).” (es-Sâffât, 45-49)

CENNETTE PEYGAMBERİMİZİN KEVSER NEHRİ

Bir gün Rasûlullah Efendimiz’e:

“‒Kevser nedir?” diye suâl edilmişti.

Allah Rasûlü:

“‒O Allah Teâlâ’nın bana Cennette vereceği bir nehirdir. Suyu sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Onun kenarında birtakım kuşlar vardır ki boyunları deve boynu gibidir.” buyurdular.

Hazret-i Ömer:

“‒Bunlar besili ve çok hoş nîmetlerdir herhâlde!” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz:

“‒Onları yiyenler (Cennetlikler) onlardan daha güzel ve hoştur!” buyurdular. (Tirmizî, Cennet, 10/2542)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ebediyet Yolculuğu, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.