Cerh ve Tadîl Ne Demek? Kısaca Anlamları

Cerh ve tadîl ne demektir? Kısaca anlamları nelerdir?

Sözlükte "yaralamak, ta'n etmek" anlamlarına gelen cerh, terim olarak, hadis râvisinin, adalet ve zabt yönlerinden sahip olduğu kusurlu vasıfları dolayısıyla tenkid edilip reddedilmesidir. Cerh edilen râviye mecrûh denir. Mecrûh bir râvinin hadisi zayıf sayılır.Tezkiye etmek, bir kimsenin adaletli olduğunun açıklanması anlamına gelen ta'dil ise, hadis ıstılahında, râvinin âdil ve zâbıt olduğuna karar verilerek, rivâyetlerinin sahih olduğunu bildirilmesidir.

Cerh ve tadil, hadis ilminin en önemli konularındandır. Gayesi, hadisleri zayıflarından ayırmaktır. Nihâî hedefi ise dini korumaktır. Cerh ve ta'dil olmadan hadislerin değeri tespit edilemez. Hadisin değeri, diğer etkenlerden önce, hadisi nakleden râvîlerin güvenilir olup olmadığına bağlıdır.

Cerh ve ta'dil bakımından râvîler, metâin-i aşere ya da ta'n sebepleri denilen on konuda incelenirler. On kusurdan birisi ile tenkid edilen râvî mecruh sayılır ve hadisi reddedilir. Cerh ve ta'dile konu olan kusurların beşi adaletle, diğer beşi de zabtla ilgilidir.

Adaletle ilgili olanlar şunlardır:

Kizbu'r-râvi: Râvînin, hadis rivâyetinde yalan söylediğinin ortaya çıkmasıdır. Hadis rivâyet ederken yalan söylediği tespit edilen bir râvînin rivâyeti, tevbe etse bile kabul edilmez. Yalancı râvînin hadis rivâyeti uydurma (mevzû) sayılır.

İttihâmu'r-râvî bi'l-kizb: Râvînin yalancılıkla suçlanmasıdır. Hadis rivâyetinde yalanı tespit edilmese bile günlük hayatta yalan söylemesi, râvînin yalancılıkla ittihamına sebep teşkil eder. Bu durumdaki râvî tevbe etmedikçe rivâyeti kabul edilmez. Tevbeden sonraki rivayetleri, güvenilir râvîlerin rivâyetlerine uygun olması şartıyla kabul edilir.

Fısku'r-râvi: Râvînin günah işlemesi, dinî emir ve yasaklardan herhangi birine uymaması anlamına gelir. Böyle bir râvînin hadisi reddedilir. Tevbe etmesi halinde muhaddislerin çoğunluğuna göre rivayeti kabul edilir.

Bid'atu'r-râvî: Râvinin, küfrü gerektirmeyecek şekilde İslâm Dini'nin prensiplerine aykırı görüşler ileri sürmesidir. Bu tür görüşlerin propagandasını yapan bid'atçının hadisi reddedilir.

Cehâletu'r-râvî: Râvinin, bilinmeyen bir isimle anılması ya da rivâyeti az olduğu için tanınmayıp, adalet ve zabtının bilinmemesidir. Bu durumdaki bir râvî, cerh veya ta'dil edilemediği için meçhûl dur. Meçhûl râvînin adaleti tespit edilemedikçe hadisi kabul edilmez, araştırma maksadıyla yazılabilir.

Zabtla ilgili olanlar da şunlardır:

Gaflet (Fart-ı gaflet): Râvînin dikkatsizliği veya dalgınlığı demektir. Râvî'nin, dikkat göstermesi gerekli yerlerde gaflet etmesi, rivâyetinin kabul edilmemesine sebep olur.

Fuhş-ı galat (Kesret-i galat): Râvînin rivâyette çok yanılmasıdır. Hadis imamları bu durumu, hadisleri yok eden en büyük tehlikelerden biri olarak görmüşlerdir. Bu nedenle rivâyetinde sürekli yanlışlık yapan, yalancılıkla itham olunan kimse ile aynı tutulmuş, her ikisinin rivâyeti de terk edilmiştir.

Vehim: Râvînin zanna dayalı olarak hataya düşmesidir. Mürsel veya munkatı olan hadisi muttasıl rivâyet etmek, bir hadisin metnini bir başka hadisle birleştirmek gibi hatalar bunlardandır. Vehim isnadda da olsa, metinde de olsa cerh sebebidir. Vehim anlaşılmasından itibaren hadis sahihliğini kaybeder, illetli hale gelir.

Muhalefetu's-sîkât: Sika bir râvînin, kendinden daha sika olan râvînin rivâyetine veya birden çok sayıdaki kendisi gibi sika râvîlerin ortak rivâyetlerine aykırı rivâyette bulunmasıdır. Bu şekilde aykırı rivâyeti olan bir râvînin hadisine, sika topluluğun ya da daha sika olan tek râvînin rivâyeti tercih olunur. Sikalara muhalefet hadiste zayıflık sebebidir.

Sû-i hıfz: Râvînin hafızasının zayıf olması, bundan dolayı sık sık yanılmasıdır. Hafızası zayıf olan râvînin rivâyeti kabul edilmez.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.