Çeyiz Ne Demek?
Çeyiz nedir, neden hazırlanır? İslam’a göre çeyiz nasıl hazırlanır? Çeyiz ile ilgili hadis ve hüküm.
Çeyiz sözcüğü arapça “cihâz”’dan gelmiştir. Cehiz yerine çeyiz şeklinde kullanımı yaygındır. Arapça “tef’îl” vezninde “techîz”; hazırlamak, donatmak, geline çeyiz hazırlamak demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de kullanımı şöyledir: “Yûsuf kardeşlerinin zahire yüklerini (cihazlarını) hazırlayınca, su tasını öz kardeşinin yükünün içine koydu.” [1]
ÇEYİZ NE DEMEKTİR?
Bir fıkıh terimi olarak çeyiz; evlenecek kız çocukları için hazırlanan her türlü şahsî eşya veya ev eşyasını ifade eder. Günümüzde özellikle kadının evlenirken koca evine götürdüğü eşyaya bu ad verilmektedir.
Çeyiz eski çağ toplumlarında, Yunanlılarda ve doğu ülkelerinde kocanın, evleneceği genç kızın babasına ödediği bir bedeli ifade etmek üzere kullanılmıştır. Ancak zamanla toplum örflerinde değişiklikler olmuş, kimi toplumlarda bu bedeli erkek değil de kadın, daha doğrusu evlenecek kadının babası ödemeye başlamıştır. Bu uygulama ile günümüz Hristiyan ve Yahudi toplumlarında görülen “drahoma” arasında benzerlik vardır.
ESKİ TÜRKLERDE ÇEYİZ
Eski Türklerde çeyize “kalın” adı verilirdi. Kalım, kız ailesine verilen ve miktarı ailelerin malî durumuna göre değişen belirli miktar eşya veya hayvandan ibarettir. Bu, zengin ailelerde yüz at veya iki yüz koyuna kadar çıkar. En azı için bir sınır yoktur.
İslâm’da evlenecek kıza ana-baba veya koca tarafından çeyiz hazırlanması, aile yuvasının kurulmasında önemli mali haklar arasındadır. Ancak çeyizi kim hazırlayacaktır? Kızın ana-babası mı, koca mı? Kocanın hazırlayacağı çeyiz mehir niteliğinde midir? Kadın alacağı mehirle çeyiz hazırlamak zorunda mıdır? Bütün bu sorular ve evlilik sona erdikten sonra ev eşyasının ayrılması konusundaki anlaşmazlıklar çeyiz eşyasının kime ait olduğunun bilinmesini gerektirmektedir.
İSLAM’DA ÇEYİZ
Hanefîlere göre kadın kendisine verilen mehirle veya şahsına ait malla çeyiz yapmaya zorlanamaz. Kadının babası da kendi malından çeyiz yapmak zorunda değildir. Kadının koca evine hiç çeyizsiz veya kocanın verdiği mehre uygun olmayan bir çeyizle gönderilmesi mümkün ve caizdir. Çünkü bir kadın evlendikten sonra onun geçimini sağlamak kocasının üzerine vâciptir. Ev temin etmek ve bu eve gerekli olan eşyayı almak da bu görev kapsamına girer. Ancak koca çeyiz için başlık vb. adla para vermişse kız tarafının buna uygun çeyiz hazırlaması gerekir. Diğer yandan mehir, hazırlanacak çeyizin karşılığı değildir. O, kocanın eşine bir armağanı (atıyy) veya kadının cinsel yönlerinden yararlanmasının helâl olmasının karşılığıdır.
Bununla birlikte kızın ana-babası örfen böyle bir çeyiz hazırlamışlarsa, bunlar kızlarına ait şahsi mülk sayılır.[2]
Mâlikilere göre kadının, teslim aldığı mehir karşılığı kadar çeyiz hazırlaması gerekir. Evlilikten önce mehri teslim almamış olursa, o ancak iki durumda çeyiz hazırlamakla yükümlü tutulabilir. Kocanın nikâh sırasında şart koşması veya bu konuda örf bulunması. Dayandıkları delil örftür. Çünkü toplum örfünde çeyizi hazırlamak kadın tarafına gerektiği gibi, erkek de mehri bu gayeyle vermektedir.
Çeyiz eşyası ister kızın ana-babası tarafından isterse mehir karşılığı olarak koca tarafından yapılmış olsun, bu eşya kadının hakkı ve malı sayılır. Bu yüzden kocanın kadına ait çeyiz eşyasından yararlanması hanımının iznine bağlıdır. Babanın ergenlik çağına gelmemiş kızı için hazırladığı çeyiz eşyası, teslim edilmemiş olsa bile bu, kızın malı sayılır. Ergenlik çağına girdikten sonra hazırlananlar ise kıza teslim edilmedikçe onun mülkiyetine geçmiş olmaz.
Çeyiz eşyasının hazırlanmasında gerçek ihtiyaçlar dikkate alınmalı bu konuda israf ve savurganlıktan sakınılmalıdır. Günümüzde pek çok Müslüman aile, daha küçük yaştaki çocuklarına büyük masraflarla çeyiz hazırlamakta, bu konuda israf ve ifrata düşmektedir. Çocuğun en büyük çeyiz ve süsünün ona öğretilen ilim, edep, ahlak ve fazilet olduğu unutulmamalıdır. Genç bir kızın evleneceği erkeğin evine götüreceği en değerli şey iffeti, edebi ve salih amelleridir. Ev eşyasında olan eksikliklerin giderilmesi mümkün ve kolaydır. Fakat ahlâk ve mürüvvet eksikliğini gidermek, haya perdesi yırtılan kişiyi yeniden hayalı ve edepli hale getirmek güçtür.
Çoğu zaman yapılan çeyiz eşyasını kullanmak için bir ömür yetmemektedir. Bunların çoğu sandıklarda yarım yüzyılın üzerinde kalışı yüzünden modası geçmekte, demode olmakta, rutubetten ya da haşeratın etkisinden dolayı telef olup gitmektedir. Bu kadar el emeği ve göz nuru dökülen eşyada israfın manevî bir hesabı olmalıdır.
Allahü Teâlâ şöyle buyurur:
“Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Ama malını saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.” [3]
“Yiyin için, israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” [4]
Burada Hz. Peygamber’in, kızı Hz. Fâtıma (ö.11/632) için hazırlanan çeyizi örnek olarak vereceğiz. Zamanın değişmesiyle örfe dayalı hükümlerin değişmesi İslâm’ın benimsediği bir ilke olmakla birlikte bu çeyiz eşyası bize onların nelere önem verdiğini göstermektedir.
ÇEYİZ İLE İLGİLİ HADİS
Hz. Peygamber, kızı Fâtıma’nın düğününde, Hz. Ebûbekr’i (ö. 13/634) çağırarak şöyle demiştir: “Ey Ebubekir! Şu parayı al, çarşıya giderek Fâtıma’ya gerekli olan çeyiz eşyasını satın al. Sana yardımcı olması için Selman el-Fârisî ile Bilâl el-Habeşî’yi de birlikte götür.” Hz. Peygamber ona, Hz. Ali’nin (ö.40/660) mehir olarak verdiği paradan 63 dirhemini (o devirde beş dirhem yaklaşık bir koyun bedelidir) vermişti. Çarşıdan alınan çeyiz eşyası şunlardan ibaretti: 3 adet minder, 1 adet seccade, 1 adet içi hurma lifiyle dolu yüz yastığı, 2 adet el değirmeni, 1 adet su tulumu, 1 adet su testisi, 1 adet meşin su bardağı, 1 adet elek, 1 adet havlu, 1 adet koç postu, 1 adet alaca kilim, 1 adet divan, 2 adet yemen işi alaca elbise, 1 adet kadife yorgan.[5]
İslâm’da evli eşler arasında mal ayrılığı esası benimsenmiştir. Kadın, evlilik süresince veya boşama ya da ölüm gibi bir nedenle evliliğin sona ermesi durumunda kendisine ait malların maliki olur ve bunları alma hakkına sahip bulunur. Bu yüzden çeyiz eşyasının veya düğün hediyelerinin eşlerden hangisine ait olduğunu ayrılık ve ölüm durumunda belirlemek önemli bir problem olarak ortaya çıkar.
Dipnotlar:
[1] Yûsuf, 12/70. [2] bk. Nisâ, 4/4; İbn Âbidîn, age, II, 505. vd., 898. Zühaylî, age VII, 312; Bilmen, age, II, 148; Döndüren, age, s. 330, 331. [3] İsrâ, 17/26-27. [4] A’râf, 7/31. [5] Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslâmiyet, Medine Devri, II, 216.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları