Çiçekler Allah’ı Zikreder mi?

Çiçekler Allah’ı zikreder mi? Kadı Mahmut ve kırık çiçeğin hikayesini yazımızda okuyabilirsiniz.

Bir gün Üftâde Hazretleri, müridleriyle beraber bir kır sohbetine çıkmıştı.

ÇİÇEKLER ALLAH’I ZİKREDER Mİ?

Emri üzerine bütün dervişler kırın en güzel yerlerini dolaşarak hocalarına birer demet çiçek getirdiler. Ancak sonradan Azîz Mahmûd Hüdâyî diye şöhret bulacak olan eski Bursa Kadısı Mahmûd Efendi’nin elinde, sapı kırılmış, solgun bir çiçek vardı sâdece... Diğerlerinin ellerindekileri neş’eyle hocalarına takdîminden sonra Mahmûd Efendi, boynunu bükerek, bu kırık ve solgun çiçeği Üftâde Hazretleri’ne takdîm etti. Üftâde Hazretleri diğer mürîdânın meraklı bakışları arasında sordu:

“–Evlâdım Mahmûd! Herkes demet demet çiçek getirdikleri hâlde sen niçin sapı kırık, solgun bir çiçek getirdin?”

Mahmûd Efendi, büyük bir edeple başını önüne indirerek cevap verdi:

“–Efendim! Size ne takdîm etsem azdır. Ancak hangi çiçeği koparmak için elimi uzattıysam, onu «Allâh, Allâh» diyerek Rabbini zikreder bir hâlde buldum. Gönlüm onların bu zikirlerine mânî olmaya râzı gelmedi. Çâresiz ben de elimdeki, zikrine devâm edemeyen şu çiçeği getirmek zorunda kaldım.”

Rakîk bir kalbe sâhip olanlar için, kâinâttaki her zerre, ibretler meşheridir. Canlı cansız bütün varlıklar Allâh’ı zikrederler. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Yedi kat gök, yer ve bunlarda bulunan herkes, O’nu tesbîh eder. O’nu hamd ile tesbîh etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbîhini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır.” (el-İsrâ, 44)

İşte insanoğlu da kâinâttaki bu muazzam tablodan ibret alarak aslî vazîfesinin şuuruna varmalı ve Rabbini zikretmekten gâfil kalmamalıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KADI MAHMUD, NASIL AZİZ MAHMUD HÜDAYİ HAZRETLERİ OLDU?

Kadı Mahmud, Nasıl Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri Oldu?

KADI MAHMUD İLE KIRIK ÇİÇEĞİN HİKAYESİ

Kadı Mahmud ile Kırık Çiçeğin Hikayesi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.