Cide Müftüsü Hüseyin Efendi Kimdir?

Kelâmî Dergahı hulefâsından Cide Müftüsü Hüseyin Efendi’nin hayatı ve Panislamizm...

Es’ad-ı Erbilî (ks) Hazretlerinin en yetkin ve kâmil halifesi diye işaret edilen Cide Müftüsü Hüseyin Efendi, Haremeyn yani Mekke ve Medine halifesidir.1

Es’ad Efendi (ks) bu halifesinden sitayişle bahsederdi:

Kelâmî Dergâhı’nın yetiştirdiği bu muhterem zât, temelde İstanbul medreselerinde okumuş olup Kastamonuludur. Doğum tarihini tam olarak tespit edememekle birlikte “Dervish Diary” kitabındaki resmini referans alırsak 1925 senesinde 70-75 yaşları civarında olduğunu tahmin edilebiliriz. Bu durumda onun doğum tarihi 1850-1855 seneleri civarındadır diyebiliriz. Hüseyin Efendi’nin Es’ad Efendi (ks) ile aralarında 5-10 senelik bir yaş farkı bulunmaktadır.

Osmanlı kadılık memuriyeti malum olduğu üzere ilk kez Karacahisar’da görevlendirilen Dursun Fakih (?-1330) ile, Osman Gazi (1258-1326) zamanında başlamıştı.2

Osmanlı döneminde müftü olabilmek için Süleymaniye, Fatih, Bâyezid gibi üst seviyedeki ihtisas medreselerinde okumak gerekiyordu.3 Bu da normal şartlarda yirmi seneye yakın bir zamana mal oluyordu. Buradan hareketle Hüseyin Efendi’nin İstanbul ilmî muhitinde yetiştiğini söyleyebiliriz.

Fetva görevlileri tayin edilirken, onların fıkıh âlimi ve sağlam karakterli kişiler olmasına dikkat edilirdi.4 Kaynaklara göre, müftüler, merkezde olduğu gibi taşrada da verdikleri fetvâ karşılığında resmen az bir ücret alırlardı.5

Bu duruma göre Hüseyin Efendi Anadolu’nun şirin bir köşesinde fetvâ görevlisi olarak aldığı mütevâzı bir ücretle ailesinin geçimini sağlıyordu, diyebiliriz.

Es’ad Efendi’ye (ks) intisabının 1875’ten sonra olduğunu düşünüyoruz. Çünkü Es’ad Efendi’nin (ks) İstanbul’u teşrifi 1875’de olmuştur.6

Hüseyin Efendi ismiyle ilk karşılaşmamız, Carl Vett’in “Dervish Diary” adlı Hatırat’ıyladır.7 Dergâh-ta aynı mekânı onunla misafir olarak beraber paylaşan Carl Vett zaman zaman onun kişiliği hakkında özel bilgiler verir.

HAKİKAT ARAŞTIRMACISI

Batı’dan hakikat araştırıcısı olarak gelen Taharrî-i Edyân Cemiyeti Umumi Kâtibi Carl Vett önemli bir misafirdir. Dergâh’ta hizmet eden Hasib Yılancıoğlu’nun fakire verdiği malumata8 göre Es’ad Efendi (ks), İzmir, Kastamonu, Gümülcine, Konya ve İstanbul içinden bazı halifelerini Dergâh’a davet ederek Carl Vett’in aradığı hakikati bulmasına yardımcı olmalarını talep etmiştir. Onlar da bir iki gün zarfında Dergâh’a intikal ederek sohbet, maneviyat, hâl, himmet, sevgi-şefkat ve dua ile Carl Vett’e yardımcı olmuşlardı.9 İşte bu şekilde Hatırât’a ve Hasib Efendi’nin anlattıklarına göre Carl Vett’le görüşmek üzere pek çok halife İstanbul’a davet edilmişti.10

Hüseyin Efendi ve bazı halifelerinin İstanbul’a Kelâmî Dergâhı’na gelişleriyle ilgili birkaç telgraf okununca Es’ad Efendi (ks) Carl Vett’e; “Şanslısınız, Anadolu’daki halifelerimden birkaç önemli zat ziyaretime geliyorlar. Onların mânevî feyizlerinden istifade edebilirsiniz” diyerek onu müjdeler.11

Hüseyin Efendi, tarikat hiyerarşisinde en yüksek noktada bulunduğu için Carl Vett’le çok yakın temas halinde olmuş, ilgisini çekmiş, ve hatta Vett O’nun fotoğrafını Hatırat’ına da koymuştur.

Bundan sonrasını Hasib Efendi’den dinleyelim:

Carl Vett Dergâha ilk geldiğinde Pir Efendimizle (ks) görüştüler. Gidince Pir Efendimiz;

-Şeyh Hüseyin Efendi’ye telgraf çekelim, gelsin… (Carl Vett’le yakından ilgilenmesi bakımından) bu vazifeyi daha ziyade ona havale edelim, çünkü benim halim yok, dedi.

Ona da bir yatak hazırladık. Müftü Hüseyin Efendi’ye telgraf çektik. Kastamonu’dan geldi. Carl Vett’le birlikte misafir olarak kaldı. Hizmetlerini bizatihi ben yaptım. Hatıratta resmi olan heybetli zat Hüseyin Efendi’dir. O, Kastamonu Cide’de müftüydü.12

Es’ad Efendi (ks), Müftü Hüseyin Efendi ve diğer halifelerinin geliş sebebini Carl Vett’e açıklarken onların manevî kemâlâtına da işaret ederek:

“Onlar, aramızdaki bağın daha da güçlenmesine yardım edecekler” demişti.13

İlk gece misafirinin bitişik odasında tevazuan ve hürmeten bizzat kendi yatan Es’ad Efendi (ks), bu kıymetli halifesi gelince yerini ona terk etti.

Vett, Anadolu halifesini anlatırken O’nun gece uyumadığına işaret eder.14 Bu husus, onun dikkatini çekmiştir.

Yine Hatırat’ta, bu halifenin sabah namazından sonra işrâkı Kur’ân okuyarak geçirdiğini görüyoruz.15

Hatırat’ının bir yerinde Vett;

“Öğleden sonra küçük bahçede Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (ks), ben ve tercümanım incir ağacının altında güneşe karşı oturuyorduk. Bir süre sonra komşu esrarengiz hoca da bize katıldı.”16 ifadesini kullanılır. Yani Hüseyin Efendi derinliğiyle Vett’in gözünde sırlı biridir.

SAMİ EFENDİ’NİN HÜSEYİN EFENDİ’YE YAPTIĞI HİZMET

Şah-ı Nakşibend (ks) Hazretleri (ö. 1318-1389) şeyhinin emriyle yıllarca şehrin hasta köpeklerine ve hastalara bakım hizmetiyle görevlendirilmiş, şefkat li-halkillah terbiyesinden geçerek kemâle ermişti.17

Allah’ın her çeşit mahlûkatına yönelik bu hizmet, Nakşîbendilikte daima bir ideal olmuş, bu gün Afrika ve Türkî Cumhuriyetler başta olmak üzere tüm dünyada global bir yansıma bulmuştur.

İşte Sami Efendi (ks) Hazret-lerinin Kelâmî Dergâhında bu yönde gerçekleştirdiği parmak ısırtan bu ulvî hizmeti, anlatılır.

Anlaşıldığı kadarıyla Cide Müftüsü Dergâh’a geldiğinde rahatsızlanır. Bir rivayete göre kanlı ishale yakalanır. 18 Kaynaklardaki bir başka bilgiye göre de felç geçirir.19

Bu rahatsızlığı uzun sürünce ailesine haber verilmesi hususunda istişareler yapılır. Neticede bir telgraf çekilerek durumunun bildirilmesi görüşü ortaya çıkınca Sami Efendi (ks) Es’ad Erbilî Hazretlerine (ks):

-Efendim, der. Müsaade edilirse Hüseyin Efendi hocamızın bütün hizmetlerini fakir (ben) görmek istiyorum. Ailesine telgraf çekilmese, onları da telaşa sıkıntıya düşürmesek…

Bu talepten Es’ad-ı Erbilî Hazretleri (ks) çok memnun kalır ve telgraf çekilmez.

Dergâh’ta Hüseyin Efendi’ye bir yer tahsis edilir ve Sami Efendi de (ks) ona hizmetle görevlendirilir.

Sami Efendi Hazretleri (ks) bu hizmeti canına minnet bilip hizmet etmeye başlar.

İnce, kibar ve nazik hizmeti ve tatlı diliyle O, her öğün zamanında Hüseyin Efendi’ye yemeğini hazırlayıp yedirir. Vakti gelince ilaçlarını içirir. Temizliğini, bakımını her gün ihlas ve itina ile yapmayı sürdürür.

Günler, haftalar geçer ama Müftü Efendi iyileşemez. Rahatsızlığı daha da artar. Artık tamamen yatağa bağımlı hale gelir. Felçli olduğu için ihtiyaçları ve temizliği mecburen yatağında görülmeye başlanır. Sami Efendi (ks) hiç yüksünmeden aşkla, güler yüzle, sadakat ve ihlasla tam 18 ay hizmetine devam eder.

Müftü Efendi ağlayarak sık sık;

Allahım, bana ne ihsan buyurmuşsan hepsini Sami Efendiye bağışlıyorum diye dua eder.20 Bu ihtimamlı bakımla Hüseyin Efendi sonunda iyileşir.

Mazannadan bir ihvan zat fakire şöyle demişti:

-Sami Efendi Hazretleri (ks) yaptığı bu zorlu hizmetle 100.000 ihvan arasında biricik olmuştu. Zira O, kimsenin alışveriş yapmadığı yerden alışveriş yaptı.

Abdülkâdir-i Geylanî (ks) (ö.1166), Fethu’r-Rabbânî’sinde zorlu azimet amellerini anlatırken bu tabiri kullanır: Kimsenin alışveriş yapmadığı yerden alışveriş yapmak…21 Bu söz mana olarak tasavvufî seyr u sülukta, hizmet erbabının ufkunu açmıştır. Kemâlâta giden yolun rotası, işte bu ufukla sıkı bağlantı halindedir. Sami Efendinin (ks) hizmeti, bu yönüyle gerçekten ibretliktir.

Es’ad Efendi (ks) Sami Efendiyi (ks) yaptığı hizmetinden dolayı şöyle müjdelemiştir:

Sami Efendi evladımız, bu hizmeti ile hakkın rızasına erdi elhamdülillah.

Merhum Dursun Aksoy’un hatıratında verdiği malumata göre Cide Müftüsü Hüseyin Efendi iyileştikten sonra Haremeynin görevlisi olarak Hicaz’a gitmiştir.22

Hüseyin Efendi’nin bu manevi görevi ifa etmesi tarihi olarak ne zamandır? Ve ne zamandan beridir? Bunu maalesef tespit edemedik.

Sami Efendi’nin (ks) hilafet icazetnamesinin yer aldığı Mektubat’ın 1338/1919 ilk basım tarihi23 göz önünde bulundurulursa Cide Müftüsünün hastalanması, Harameyn yolculuğu bu tarihten önce vuku bulmuştur denebilir.

Dipnotlar: 1) Dr. Dursun Aksoy, Hatırat, s. 28. 2) Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazâde Tarihi (1288-1502), haz.: Nazif Öztürk, İstanbul 2013, 14. Bab. 3) Mehmet İpşirli, “Medrese/Osmanlı Dönemi”, DİA, c. 28, ss. 327 vd. 4) Ferhat Koca, “Fetvâhâne”, DİA, c. 12, s. 497. 5) Koca, “Fetvâhâne”, s. 499; ayr. Bkz. Uriel Heyd, “Some Aspects of the Ottoman Fetvâ”, BSOAS, c. 32, s. 53. 6) Ethem Cebecioğlu-Vahit Göktaş, Muhammed Es’ad Erbilî, Erkam Yay., İstanbul 2018, s. 33. 7) Vett’in Hatırât’ında Hüseyin Efendi’nin resminin altına zühûlen Şeyh Es’ad Edendi yazılmış olmasına rağmen Hasib Efendi’nin uyarmasıyla bu yanlışlığı fark ettik ve düzelttik. Bu uyarı üzerine merhum Hacı Gedikli Efendi’yle Es’ad Efendi’nin Üsküdar’da yürürken çekilmiş fotoğrafını Hüseyin Efendininkiyle mukayese ettiğimizde burun, sakal ve cüsse yapısının kesin olarak benzeşmediğini gördük. 8) Ethem Cebecioğlu, “Hasib Yılancıoğlu”, Allah Dostları, No: 5, Ank. 2010, s. 27. 9) Carl Vett, Dervişler Arasında İki Hafta, çev. Ethem Cebecioğlu, Kaknüs Yay., İst. 2004, s. 174. 10) Cebecioğlu, “Hasib Yılancıoğlu”, s. 15; Vett, Dervişler Arasında, s. 63 vd. 11) Carl Vett, Dervişler Arasında, s. 73. 12) Ethem Cebecioğlu, “Hasib Yılancıoğlu”, Allah Dostları-5, Sami Efendi Kültür ve Yardımlaşma Derneği Yayınları, Ank. 2010, s. 15. 13) Carl Vett, Dervişler Arasında, s. 79. 14) Carl Vett, Dervişler Arasında, s. 114. 15) Carl Vett, Dervişler Arasında, s. 135. 16) Carl Vett, Dervişler Arasında, 183. 17) Salah b. Mubarek-i Buharî, Enîsü’t-talibîn ve uddetü’s-salikîn, tahk.: Halil İbrahim Sarıoğlu, Tahran 1371, s. 102; Muhammed b. Abdullah el-Hani, Adab (el-Behcetü’s-seniyye) çev.: Ali Hüsrevoğlu, Erkam Yay, no: 21,İstanbul 2001, s. 73. 18) Aksoy, Hatırat, s. 29. 19) Cebecioğlu, Allah Dostları -7, s. 94. 20) Cebecioğlu, Allah Dostları -7, s. 94-95. 21) Bkz.: Abdülkadir el-Ceylanî, el-Fethu’r-Rabbânî ve’l-Feyzu’r-Rahmanî, Dârü’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut 1983. 22) Dursun Aksoy, Hatıratım, s. 21. 23) Muhammed Es’ad Efendi, Mektubât, Matbaa-i Ahmed Kamil, Dersaadet 1341-1343; Hasan Kamil Yılmaz, “Ramazanoğlu Mahmut Sami”, DİA, c. 34, s. 442; Ethem Cebecioğlu - Vahit Göktaş, Muhammed Es’ad Erbilî, Erkam Yayınları, İstanbul 2018, s. 45; ve dipnot 70: Mektubât’ın 1338 ve 1341-1343 tarihli iki baskısı Milli Kütüphane, 1968 A 1535 ve 1972 A 732 bolu bölümlerde bulunmaktadır.

Kaynak: Ethem Cebecioğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 397

İslam ve İhsan

KELÂMÎ DERGÂHINDA TEFSİR DERSLERİ

Kelâmî Dergâhında Tefsir Dersleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.