Cihadın Önündeki Engeller

İMAN

Cihadın önünde ne gibi engeller vardır? İslam dünyasını cihattan (cihat yapmaktan) uzak tutan/alıkoyan başlıca nefsani ve şeytani tuzaklar nelerdir?

Sufiler hakka giden yolun yılmaz yolcularıdır. Bu yolculuğun aslı Yüce Rabbimize yakinî iman, meyvesi ise Allah yolunda cihaddır. Öyle ki Cüneyt-i Bağdadi tasavvufu “barışı olmayan bir savaş” olarak tarif etmiştir. Bu onların Hak yolundaki aralıksız mücadelelerini ifade eden en güzel tariftir. Zira insan hayatta olduğu sürece İslam’ı yaşamak ve yaşatmak için hem kendisi hem de din düşmanları ile cihad etmek zorundadır. Yüce Rabbimiz iman ettikten sonra Hak yolunda cihadı en kârlı ticaret olarak isimlendirir ve şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Yaptığınızda sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve peygamberine inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.” (Saff, 10-11)

İslam’da cihad sözlü ve silahlı olmak üzere ikiye ayrılır, sözlü olan silahlı olandan evladır; zira İslam öldürmeye değil diriltmeye gelmiştir. Ayrıca fiili cihad her zaman mümkün olmaz, hâlbuki yazılı ve sözü cihad her zaman ve mekânda yapılabilir. Bununla beraber şartlar oluştuğunda fiili cihad, neticesi cennet olan kutsal bir yolculuktur. Mücahid sufi, İmam Rabbani dönemin sultanlarından Ulu Han’a gönderdiği bir mektupta onu Allah yolunda cihada şu sözleri ile teşvik eder:

“İslam’ın garipliği o noktaya varmıştır ki, kafirler toplum içinde açıkça İslam’a dil uzatabilmekte, pervasızca küfür hükümle­rini uygulayabilmekte, çarşı ve pazarda kendi propagandalarını yapabilmektedir. … (Onların bu kötülüklerine engel olmak için) Bugün şahsınıza nasip olan “sözlü cihad”ı fırsat bilmeniz ve “daha yok mu, daha yok mu” demeniz icap eder.” (c.I, 65. M)

CİHADIN ÖNÜNDEKİ NEFSANİ VE ŞEYTANİ TUZAKLAR

İmam bu sözleri ile sanki günümüz İslam âleminin durumunu tasvir etmektedir. Bugün de İslam’ın hükümleri hafife alınmakta, Gazze başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında oluk oluk Müslüman  kanı akıltılmaktadır. Ümmet olarak uyanmalı, cihadın sözlü olsun fiili olsun her çeşidine dört elle sarılmalıyız. Bu hususta da bir an olsun vakit kaybetme lüksümüz yoktur. Ne var ki şeytan ve nefis türlü türlü tuzakları ile bizi cihaddan uzak tutmaya çalışır. Bu hususta dikkat etmemiz gereken başlıca nefsani ve şeytani tuzaklar şunlardır:

Erteleme hastalığı:

Allah yolunda cihadın en büyük düşmanı nefsimizin bize kurduğu erteleme tuzağıdır.   Nefis bir hayır işi oldu mu onu yaptırmamak için kırk türlü bahane bulur, en azından sâlih amelin yapılmasını erteletmeye çalışır. Mesela bir mümin infak edeyim dese hemen nefsi: “infak etmede acele etme, şimdi paranı biriktir ilerde zengin olursun o zaman daha çok verirsin” der. Hâlbuki gafil bir Müslüman alkol, uyuşturucu, kumar ile hayatını israf etse nefsi ona engel olmaz, hatta yaptığı işi ona hoş gösterir.

Önemsiz işlerle meşgul olma:

Şeytan ve nefsin ikinci tuzağı önemlisi dururken bize önemsiz işlerle meşgul etmesidir. Müslümana iyi iş yapma hususunda engel olamıyorsa onu faydası daha az bir iş ile oyalar. Nice büyük hayır ve eğitim kurumlarını yaptıracak Müslüman vardır, ümmetin derdine çare olacak projeler yerine pek de lüzumu olmayan bir hayır işler. Çölde susuzluktan ölen Müslümanları bırakır,  gider nehir kenarında su dağıtır. Sonra da Allah yolunda büyük bir iş yaptım diye kendini kandırır.

Benlik ve ucub:

Allah yolunda mücahedenin başka bir engeli de hizmet eden insanların benlik ve ucba kapılarak hizmet arkadaşları ile iyi geçinememesidir. Nice hoca efendi ve hoca hanımlar birbirleri ile uğraşmaktan gerçek düşman ile mücadele edecek vakit ve enerjiyi kendilerinde bulamamaktadırlar. Bu sebeple mürşidler dervişlere evvela benlikten kurtulmayı, hiç olmayı tavsiye ederler. Ancak egolarından sıyrılanlar takım ruhu ile çalışmayı başarabilirler.

Tefrika:

Özellikle bugün küfür karşısında mücadele veren topluluklar için birlik olma zamanıdır. Zira düşmanlarımız birleşmiştir. Osmanlı Yemen’den Kırım’a, Van’dan Viyana’ya kadar tek ve güçlü bir devlet iken karşısında onlarca küçük Avrupa devleti vardı, bugün ise tam tersine Avrupa, kendi arasında birleşip  Avrupa birliğini kurdu, Amerika’da ki eyaletler birleşip ABD’yi kurdu. Bizim cenahta ise bölünmeler hız kesmeden her seviyede devam etmektedir. Macro planda Müslüman devletlerin halkları hala kabile ve ırk bazında bölünme temayülündedir, mikro planda da dini gruplar kendi aralarında mücadele etmeye devam etmektedir.

Bugün Gazze’de müminlere bomba yağdıran Siyonistler birlik halinde hareket etmektedir. Yahudi şirketleri kazançlarını terör devletine akıtmaktadır. İstisnalar hariç batılı ülkelerin pek çoğu İsrail’e siyasi ve askeri destek vermektedir. Onlar uzak kıtalardan gelip Siyonistlere yardım ederken Müslüman ülkelerin hemen yanı başlarında olan bu yangını seyretmeleri çok acıdır. Bundan daha da acısı batı başkentlerinde insaflı gayrimüslimlerin Gazze davasına verdiği desteği Müslüman milletlerin verememesidir.

Bugün Gazzeli kardeşlerimiz mallarını, canlarını ve evlatlarını Allah yolunda vermenin, Hak yolunda cihadın en güzel örneklerini sunmaktadırlar. Bizim de bu gayretlere maddi, manevi, sözlü ve fiili her tür desteği vermemiz farzdır. Unutmayalım ki cihadı terk etmek zillete düşmenin en büyük sebebidir.

Yazımızı bitirirken tatil ve düğün aylarına girmemiz sebebi ile bir de din kardeşlerimize bazı hatırlatmalarda bulunmak lüzumlu olmuştur. Zira son zamanlarda özellikle düğünlerimiz ve tatillerimiz hızla gayri Müslimlere benzemektedir. Allah’ın yasak kıldığı kıyafet ve eğlence türleri düğünlerde ve tatillerde mubah görülmeye başlanmıştır. Hâlbuki normal zamanda haram ve mekruh olan bir iş “ömürde bir kere evleniyorlar ne yapalım”  gibi boş sözler ile mubah olamaz. Düğünde sünnet olan velime (düğün yemeği vermek), kadınlar ve erkekler kendi aralarında olmak şartı ile makul seviyede eğlenmektir.

Aynı şekilde tatil de ailenin ve çocukların yoğun iş hayatından dinlenmesi için bir fırsattır. Tatile gidilen yerler seçilirken dikkat edilmeli, günaha vesile olan mekânlardan uzak durulmalıdır. Ayrıca kardeşlerimiz gittikleri yerlerde âlim ve fazıl şahsiyetleri, vefat etmiş Hak dostlarının kabirlerini ziyaret etmeli, ecdadımızın bıraktığı cami, tekke, kale gibi mekânları çocuklarına tanıtmalıdır. Tatil mekânlarının tabiat güzelliklerini tefekküre vesile etmeli, bu nimetler karşısında hamd ve şükrümüzü artırmalıyız. Allah’ın verdiği nimetleri ona isyan için kullanmak ne normal zamanlarda ne de tatil günlerinde caiz değildir. Sufilik gafletten uzak olmak agâh olmak, uyanık olmaktır. Bu uyanıklığın en çok lazım olduğu günler de yaz aylarıdır. Rabbim tüm kardeşlerimizi ve ailelerini zamane fitnelerinde muhafaza etsin. Yılın ve hayatın her mevsiminde cihad ruhu ile yaşayan Müslüman olmayı hepimize nasip etsin. Amin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 461