Çin Hakkında Bilmedikleriniz!

TEFEKKÜR

Çin hakkında bilmedikleriniz...

Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’in en büyük pazarlarından biri olan Tatan pazarındayız. Pazarda yok yok. Hayalinizde olan, hattâ hayalini bile kuramadığınız ilginç eşyalar… Satıcılar göze hiç de tanıdık gelmiyor. Dikkatli bir şekilde baktığımızda hepsinin Çinli olduğunu görüyoruz. Rusça’yı ve Kırgızca’yı gayet güzel konuşuyorlar. Sattıkları eşyalar da tamamen Çin malı…

Yıllar önce Azerbaycan’da bulunduğumuz esnada şahit olduğumuz, omuzlarında büyük çantalarla köy köy dolaşan satıcılar da Çinliydi. Yine Kazakistan’da 20 milyon Çinli 50 yıllığına toprak kiralayıp yerleşmeye başladılar. Kazakistan’ın nüfusu 16 milyon... İkisini karşılaştırınca ortaya hiç de iç açıcı bir tablo çıkmıyor.

Sadece Orta Asya’da değil, Avrupa’da da Çin mallarının pazara hâkim olduğu söyleniyor. Bunu tespit etmek çok da zor değil; Almanya’dan kızıma gelen hediye bebeğin başının arkasında bile “Made in China” yazıyor. Çin, artık ekonomisiyle, nüfusuyla dünyaya hâkim olmaya başlayan esrarengiz bir ülke… Esrarengiz, çünkü bir yönüyle dünyaya açık gibi görünürken pek çok yönüyle keşfedilmeyi bekleyen sırları ve gizli yönleri var.

Dünyaya ekonomik olarak bu derece tesir etmelerinin sırrı nedir? En kalabalık nüfusa sahip olmak mı? Geçmişten gelen kültür mü? Onlarca yıldır uygulanan despot komünizm ya da yaklaşık 20-30 yıldır kendi hâline bırakılan vahşi kapitalizm mi? Ucuz iş gücü, yani insan emeğinin sömürülmesi; ucuz hammadde, tabiatın yağmalanması; bu ekonomik gelişmede ne kadar pay sahibi? Yoksa bilemediğimiz başka sebepler de var mı?

En eski medeniyetlere sahip devletlerden biri olan Çin’i, hem kültür yönünden, hem de eğitim yönünden bize tanıtacak biriyle Kazakistan’da tanıştık. Aslında bu yazıyı, Çin’i ziyaret ettikten sonra yazmak isterdim. Çin’e gitmek için vize başvurusunda bulunduğumuzda fotoğrafların baş açık olması şartını duyunca, bu hayalimiz de suya düştü. Biz de Çin hakkında merak ettiklerimizi, orada doğup büyüyen birine soralım, dedik.

ÇİNLİLER ÇOK ÇALIŞKAN

Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Almira Kalambek kızı. Çin’in Uygur-Sincan bölgesinin başkenti Urumçi’de doğdum. Kendim aslen Kazak milletindenim. 2005 yılında üniversiteyi okumak için Kazakistan’a geldim. Nasipte Kur’ân Kursu eğitimi almak varmış. 2007’de Çimkent Kız Kur’ân Kursu’nda eğitime başladım ve 2010 yılında buradan mezun oldum. Şimdi aynı Kur’ân Kursu’nda eğitimciyim. Evli ve 2 çocuk annesiyim.

Kaç yaşınıza kadar Çin’de yaşadınız? Çinlilerin yaşantıları hakkında bilgi verir misiniz?

18 yaşına kadar Çin’de yaşadım. Daha sonra eğitim almak için Kazakistan’a geldim. Artık buraya yerleştim. Âilem, Çin’de yaşamaya devam ediyor. Çinliler çok çalışkan insanlar... Sabah mutlaka Güneş doğmadan kalkarlar ve spor yaparlar. Orada en geç kalkanlar Kazak ve Uygurlar’dır. Saat 05:30’da herkes severek işlerine başlar.

Devlet dairelerinde, başkasının işinde çalışanlar ise, iş saatinden yarım saat önce gidip işe hazırlık yaparlar. Öğlen mutlaka aynı saatte yemek yerler. Akşam 18:00’den sonra yemek yemezler. Zaten bizim gibi akşam yemeğinde ağır yemekler yenmez. Genelde meyve yerler ve yeşil çayı çok içerler.

İsraf aslâ yoktur. Ellerini yıkarken bir kapta o suyu biriktirip güllere dökerler, yine bulaşık durulama suyunu tuvalete dökerler. Bir elbiseyi yıllarca giyerler. Çocuklarını sorumluluk sahibi olmaya yönlendirmek için 18 yaşından sonra harçlıklarını azaltır ve onları çalışmaya teşvik ederler. Çocuk, kendi parasını kendi kazanır. Baba da kendi çalıştığı parayı biriktirip ölünce evladına miras olarak bırakır.

Globalleşen dünyaya karşı direnmek zor… Son zamanlarda “tek çocuk” diyerek çocukların her istediğini yapmaya başladılar. Her istekleri alınan çocukların ahlâkı, disiplini bozulmaya başladı. Akşam dokuz gibi, erkenden yatarlar.

OBEZ ÇİNLİ GÖREMEZSİNİZ

Yemek kültürlerinden bahseder misiniz?

Dediğim gibi, Çinliler kara çay yerine hep yeşil çay içerler ve yemek saatleri düzenlidir. Bol miktarda sebze yerler. Yılda bir veya iki kilo et yerler. O da vitamin olsun diye... Televizyonlarda gösterilen yılan, böcek gibi şeyleri lokanta ve kafelerde, özel günlerde yerler. Yoksa her gün böyle şeyler yenmez.

Yemekleri çok baharatlı ve acı olur. Soğan ve sarımsağı çok tüketirler. Ekmeği bizim gibi fırında pişirmezler, buharda pişirirler.

Akşamları erken yattıkları için kafeler açık olmaz. Belirli yaştan sonra sıcak su çok içerler. Çinliler yemek konusunda disiplinli oldukları için obez Çinli göremezsiniz. Hepsi zayıf ve sportif bedene sahiptirler. Modern hayat tarzının bir parçası olan Fast food, Çin’e kadar ulaştı, bundan sonra Çinli gençler bu özelliklere sahip olabilirler mi, bilinmez!..

MÜSLÜMAN OLANLARIN SAYISINDA ARTIŞ VAR

Dînî olarak yaşantıları nasıl?

Çin’de Budizm ve diğer bâtıl dinler çok yaygın… Tapınaklar çok… İslâm Dini’nde olanlar % 5 kadar... Son zamanlarda İslâm Dîni’ni araştırıp Müslüman olanların sayısında artış var. Komünizmle yönetilen bir ülke olmasına rağmen herkes kendi dînî inançlarını yaşayabiliyor.

Çinlilerin müslümanlara bakışları nasıl?

Resmî dâirelerde başörtüsü ve namaz kılmak yasak!.. Bunun dışında evinizde, dışarıda istediğiniz gibi yaşayabilirsiniz. Ama başörtülüler, dindarlar, polis tarafından sürekli kontrol altında…

Uygur milleti, Çin’de yaşayan Kazak milletiyle karşılaştırılınca daha dindardır. Başörtülüler çok… Kızları başlarını geriden bağlayarak okula gidebiliyor. Devlet onların âdeti diyerek izin veriyor. Ama yeni yetişen gençler, giyim-kuşam ve kültür olarak Çinlilere özenip onlara benzemeye başladı.

Kazaklar, kendi gençlerinde bu problem yaşanmasın diyerek Kazakistan’a âilecek göç ediyor veya çocuklarını üniversite okumaları için Kazakistan’a gönderiyorlar.

Uygurlara ait radyoda yirmi dört saat dînî bilgiler, dînî hikâyeler şiir şekline çevrilip yayın yapıyor. Devlet, millî şiirleri diye izin veriyor.

ÖĞRETMENE SAYGISIZLIK OLMAZ

Çin’den eğitim almak için gelen Kazak öğrenciler başarılarıyla kursta dikkat çekiyorlar. Çin’in eğitim sistemi nasıl?

Birinci sınıftan itibaren dersler sabah saat tam yedide başlar. Sabahleyin okula gitmek için 05:00’de yataktan kalkılır.

“-Bu çocuktur, dayanamaz; bunun ders saatini bir saat geç yapalım!” demezler.

Çocuklar küçük yaştan itibaren zaman eğitimini öğrenir. Bir saat önce okula gidilir, beden ve zihnin açılması için spor yapılır. Akşam altıya kadar dersler devam eder. Akşam yedide tekrar okula gidip bir saat etüt yapılır.

Makyaj, takı, toka yasaktır. Bizim zamanımızda kız ve erkekler, pantolonlu, aynı şekilde forma giyerlerdi. Öğrenciler saçlarıyla uğraşıp dersten geri kalmasınlar diye saçlar her zaman toplu olur. Hatta önceden sekizinci sınıfa kadar kızlar saçlarını tarayarak, şekil vererek zaman kaybetmemesi için kesilirdi.

Derste her zaman dik ve düzenli oturulur. Sınıfta herkes ipe dizilmiş boncuklar gibi bir hizadadır. Öğretmene saygısızlık olmaz.

Almira Hanım, bizi Çin’in kültürü hakkında bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederiz.

Asıl ben teşekkür ederim. Buradan Türkiye’de yaşayan kardeşlerime selâmlarımı gönderiyorum. İçimde her zaman Türkiye’ye giderek eğitim alma sevdası olmuştur. İnşâallah bir gün nasip olur.

İnşallah, Rabbimiz, kendi dini uğrundaki bütün hayırlı niyetlerimizi kolaylaştırsın.

DİNLERİ İŞİMİZ İŞLERİ DİNİMİZ GİBİ

Anlatıldığına göre, milli şâirimiz Mehmed Âkif Ersoy, Avrupa seyahatine çıkmış. Dönüşte:

“-Avrupa’yı nasıl buldunuz?” sorusuna şu ilginç cevabı vermiş:

“-Dinleri işimiz gibi, işleri dînimiz gibi!..”

Çin halkının çalışma disiplinine baktığımızda, biz de merhum Mehmed Âkif gibi, “Dinleri işimiz gibi, işleri dînimiz gibi!..” diyebiliriz.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ümmetini erken kalkmaya teşvik etmiş ve bu saatlerde yapılan işlerin bereketlenmesi için şöyle duâ etmiştir:

“Allâh’ım! Ümmetime günün ilk vakitlerini bereketlendir.” (İbn-i Mâce, Ticârât, 41/2238)

Çin halkı, hak din üzere olmasa bile, Allah Teâlâ’nın çalışan kuluna başarıyı nasip etmesinin bereketini görüyor. Bu, sünnetullâh gereği… Rabbimiz, mü’min olsun, kâfir olsun, bu dünyada hiç kimsenin emeğini zâyî etmiyor. Maalesef biz de, Necip Fâzıl’ın ifadesiyle, “ayakları şişene kadar namaz kılan” Peygamberin, “gözleri şişene kadar uyuyan ümmeti”yiz! Allah vere de uyanışımız, kıyamet sabahı olmasa… Bütün dünyanın derdini yüklenmesi gereken biz ümmet-i Muhammed’in işi, vaktinden daha çok!.. Rabbim, bu uyanıklık, şuur ve gayreti hepimize lûtfetsin. Âmin.

Kaynak: Hatice Şahin, Şebnem Dergisi, 131. Sayı, Ocak 2016