Çocuğa Sınır Çizmek
Sevgili anne-babalar, “sınır” kelimesi, hâfızalarda “kısıtlama” gibi olumsuz bir mânâ çağrıştırsa da, aslında çocuğun gelişimi ve toplumla uyum içinde olması için gerekli, hatta ciddi bir ihtiyaçtır. Bu durum, hem bizim için, hem de henüz hiçbir şeyden haberdar olmayan, hayatı ve insanları tanımayan çocuklarımız için gereklidir.
Sınır koymak ve o sınırlara riâyet etmek, bir eğitim sürecidir. Meselâ çocuk ütünün kızgın olduğunu bilmeden elini uzatır ve yanar. Balkondan sarkmanın tehlikesini bilemez, annenin elini bırakıp birden caddeye fırlamanın oyun olacağını düşünür. Eğer biz bu ve benzeri tehlikeleri öğretir ve sınırlarını çizersek, çocuk hem bedenen sağlıklı bir şekilde büyür, hem de psikolojik olarak “her istediğini yapmaması gerektiğini” öğrenir. Bu da başlı başına bir eğitimdir.
Sınır koymamak, kargaşayı, hastalık ve tehlikeleri, kısacası üzüntüyü beraberinde getirir. Çocuklarına bilhassa küçük yaşlardan itibaren sınır koymayan anne-babalar, çocukları için ilk zamanlarda “iyi anne, iyi baba” gibi görünseler de, çocuk ve gençlerin daha sonraki hayatlarında “kötü anne-baba” olmaya mahkûmdurlar.
ÇOCUĞUN SINIRLARININ OLMAMASI NEYE YOL AÇAR?
Her insan için “sınır koymak” ve “sınırları olmak” önemlidir. Her istediğine istediği an ve şekilde ulaşan insanlar, bir müddet sonra doyumsuz ve haddini bilmez hâle gelirler. Şımarırlar. Duracağı yeri bilmediği için geçimsiz, tutarsız ve aykırı tiplere dönüşür ve toplumdan dışlanırlar.
Bazen anne-babalar, “Çocuğumun istediklerini yerine getirmeliyim ki, bu durum ileride üzüntü olarak yerleşmesin. Çocuğumu ağlatmadan büyütmeliyim, ileride kendimi kötü hissetmeyeyim. Çocuğumun beni çok sevmesi için bir dediğini iki etmemeliyim…” şeklinde düşüncelere kapılırlar. Ama buna gerek yoktur. Asıl problem, sınır-kural koymamakta veya bugün koyduğu sınırı yarın çiğnemektedir.
Bu şekilde tutarsız, göreceli veya esnek ortamlar, çocukların bir türlü kendilerini bulamadıkları alanlardır. Anne-babasının hangi sebeple kızacağını veya hangi sebeple sevineceğini kestiremeyen çocuk, bir müddet sonra kural/sınır tanımamaya başlar. Bugün büyüklerinin çizip bozduğu sınırları, yarın kendisi çizip bozmaya başlar. Büyüklerine karşı anlayış ve güven problemi yaşar.
AİLENİN VE ÇOCUĞUN DÜZENİ
Âilede belli sınırlar olması ve bütün âile fertlerin buna azami ölçüde riâyet etmesi, âilenin işleyişi, fertlerin birbirini rahatça anlayıp güven içinde bulunması için şarttır. Sınırların bulunması, kargaşayı önler, sorumluluk hissi uyandırır ve düzeni sağlar. Çocuklar da kendilerini güvende hisseder, sosyal kurallara uymanın gerekli olduğunu bilir ve toplum arasına karıştığında yabancılık hissetmez. Meselâ her gün bambaşka saatlerde yatıp kalkmaya alışmış bir âilenin, okul veya iş hayatı başladığında bu düzene ayak uydurması çok zordur.
Sınır koyarken bu sınırların da belli prensipler dâhilinde olması gereklidir. Dînî, millî, ahlâkî, mantıkî ve fıtrî olarak insana ve içinde yaşadığı topluma uygun olan kâide ve sınırlar, çocuğun gelişiminde ve şahsiyetinin oluşmasına olumlu tesir ederken, aksi durumlar da olumsuz bir hâle dönüşür. Akla, mantığa ve vicdana uygun kurallar, uzun ömürlü olurken bunlara ters konular sınırlar da insanı yalnızlığa ve buhrana sürükler. (Devam edecek)
Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, 152. Sayı