Çocuğu Vefat Eden Anne ve Babanın Sabrının Mükafatı

Küçük yaşta evlâdı ölen ana-babalar ne yapmalı? Çocuğu vefat eden anne ve babanın sabrının mükâfatı nedir?

Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz küçük yaşta evlâdı ölen ana-babaları cennetle müjdelemiştir:

ÇOCUĞU VEFAT EDEN ANNE VE BABANIN SABRININ MÜKAFATI

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kadınlara yaptığı bir va’z u nasihatte şöyle buyurmuştu:

“−Sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için bu çocuklar cehenneme karşı mutlakâ siper olur.”

İçlerinden biri:

“−Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir?” diye sordu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“−Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır.” cevâbını verdi. (Buhârî, İlim, 36; Müslim, Birr, 152)

Mevzû ile alâkalı dikkat çekici bir başka hadîs-i şerîf ise şöyledir:

“Bir kulun çocuğu vefât ettiğinde Allah Teâlâ meleklerine:

 «−Kulumun çocuğunun rûhunu mu aldınız!» buyurur. Melekler:

«−Evet yâ Rabbi.» derler. Allah Teâlâ:

«−Onun gönül meyvesini mi kopardınız?» buyurur. Melekler:

«−Evet yâ Rabbi.» derler. Hak Teâlâ Hazretleri:

«−Peki kulum ne dedi?» buyurur. Melekler:

«−O Sana hamd etti ve;

‘…Biz Allâh’a âidiz ve yine O’na döneceğiz.’[1] diyerek yalnız Sana ilticâ etti.» derler. Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:

«−Kulum için cennette bir ev inşâ edin ve adını da Beytü’l-hamd (Hamd evi) koyun.»” (Tirmizî, Cenâiz, 36)

Belki, sırf dünya hayatına inanan âhiret mahrumu bir kimse için tesellî imkânı bulunamazken, mü’min için böyle îmânî tesellî ve telâfi noktaları pek çoktur.

Dipnot:

[1] el-Bakara, 156.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, 12 Saadet Damlaları, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KÜÇÜK ÇOCUKLARI ÖLEN ANNELERİN KAZANACAĞI SEVAP

Küçük Çocukları Ölen Annelerin Kazanacağı Sevap

İSLAM’DA SABRIN VE SABRETMENİN MÜKAFATI

İslam’da Sabrın ve Sabretmenin Mükafatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.