Çocuğun Karakterine Yapılan Kötülükler
Çocuğun karakteri aile de şekillenir. Anne-babalar, evlâtlarının kötülüklerini istemez, elbette… Ama nerede duracağını bilemeyen anne-babalar, bazen evlâtlarına en büyük kötülüğü yapmış olurlar: Evlâtların, kendilerini ve hayatı tanımasına engel olurlar.
OTORİTER VE BASKICI AİLEDE ÇOCUK OLMAK
Otoritede uyulması gerekli kurallar vardır. Fertlerden bunlara sorgusuz uyulması beklenir. Uyulmaması hâlinde birtakım zorlama ve baskılar vardır. Bu modeldeki âilelerde çocuklar içe kapanık olurlar. Korkak, ürkek, âdeta pusuya yatmış gibi tedirgindirler. Çocuk, her an başına bir şey gelecek korkusuyla kolaylıkla yalan söyler. Çünkü istenmeyen durumlar yaşayabileceğini ve şiddet göreceğini düşünür. Kendi başına karar veremez, yönetilmeye ihtiyaç duyabilir. Bu ortamda büyüyen çocuklar; ya zayıf karakterli, kişiliksiz ve yönetilecek tipte ya da tam aksine kabına sığmayan, isyankâr ve hayata öfkeli olabilirler.
HER ŞEYE İZİN VEREN BİR AİLEDE ÇOCUK OLMAK
Her şeye izin veren bir âilede yetişen çocuk; kuralları pek tanımaz. Çünkü hayatında sınır çizilmemiştir. Hayatı kaale almaz, ciddi tavırlar sergileyemez. Okulda ve diğer yaşantılarında sıkıntı çeker. İzin verici âilede kurallar olmadığı ve çocuk da buna alıştığı için sosyal hayatta çok sıkıntı çekerler. Her istediği yapılmış, “Hayır!” kelimesini pek duymamış olan çocuk, okulda ve arkadaş çevresinde de istediği olsun ister. Çatışmalar yaşayabilir.
İLGİSİZ VE KAYITSIZ AİLELERDE ÇOCUK OLMAK
İlgisiz ve kayıtsız âilelerde sorumluluk pek yoktur. Âile fertleri, kendilerini kimseye karşı sorumlu hissetmezler. Çocuklar istediği gibi davranmakta özgürdür. Kural koyan, yol gösteren olmaz pek... Anne-baba; çocuğun bakım, beslenme gibi ihtiyaçlarından başka eğitimine pek önem vermez. “Biz annemizin karnında mı öğrendik, zamanı gelince öğrenir!” anlayışındadırlar.
DENGESİZ VE KARARSIZ AİLEDE ÇOCUK OLMAK
Dengesiz ve kararsız âilede kurallar konmaya çalışılır, lâkin bu kurallar uzun süreli olmaz. Bugün “yasak” dediğine, yarın izin verebilirler. Çocuk için hiçbir şey net değildir. Çocuk yasaklara, kurallara aslâ itimat etmez. Yetişkinlikte de kuralsızlığı devam edebilir. Verdiği sözleri unutur, arkadaşlık ilişkileri pek sağlam olmayabilir.
AŞIRI KORUYUCU VE MÜDAHALECİ AİLEDE ÇOCUK OLMAK
Aşırı koruyucu ve müdahaleci âilede ise, çocuk sürekli göz hapsindedir. İhtiyaçlarını karşılayabilir hâle gelmiş çocuğa izin verilmez. Meselâ, çocuk yemeğini yiyebilecek yaşta olmasına rağmen, yine anne yedirir. Okulda, dışarıda sürekli anne elinde havluyla, suyla, krakerle çocuğu bekler, onu bir türlü yalnız bırakmaz. Ödevleri anne-baba yapar, ayakkabıyı anne giydirir. Mendil çocukta değil, annededir. Çocuktan bir an bile ayrılmadığı için, hapşırsa yetişir. Bu, tamamen bağımlılık yapan bir tutumdur. Yetişkin fert olduğunda çocuk ve anne bu tutumun çok zararlarını görebilir.
MÜKEMMELLİYETÇİ AİLEDE ÇOCUK OLMAK
Mükemmeliyetçi âile modeli ise, anne-baba, çocuklukta ve yetişkinlikte gerçekleştiremedikleri bütün hayallerini çocuğunun üzerinden gerçekleştirmeye çalışırlar. Kendisinin eksik bırakıldığını düşündüğü isteklerini gerçeğe dönüştürme fırsatı doğmuştur sanki… Kurallar koyar. Hep anne-baba konuşur, kararlar alır, gerektiğinde aldıkları kararları değiştirip bozar. Çocuğun okulunu, arkadaşlarını, ne yemesi-içmesi gerektiğini, kıyafetlerini hep âile belirler. Çocuk hiçbir zaman, hiçbir şeyi bilmez; her konuda doğru karar verebilecek olan, anne-babadır. Bu âiledeki çocuklar oldukça pasif kalırlar, yönetilmeye muhtaç olarak yetişirler veya tam zıddına dönüşerek âsî olurlar.
Unutmayalım ki, evlâtlarımızın çocukluk dönemlerini yaşamaları çok önemlidir. Onların hayatında her şey mükemmel olmamalıdır zaten. Onlara bazen -telâfisi mümkün- yanlış yapma fırsatı da verilmelidir ki, neticelerini görsünler. Onlara hayatı öğretmek zorundayız; onların hayatını yaşamak zorunda değiliz. Anne-babalar, evlâtlarının kötülüklerini istemez, elbette… Ama nerede duracağını bilemeyen anne-babalar, bazen evlâtlarına en büyük kötülüğü yapmış olurlar: Evlâtların, kendilerini ve hayatı tanımasına engel olurlar.
Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, 151. Sayı
YORUMLAR