Çocuğun Yalan Söyleme Nedenleri

Yalan, doğruların olduğu gibi değil de olduğundan farklı şekilde anlatılmasıdır. Yalan, iletişim kurulan kişiyi kandırmadır, aldatmadır.

Çocuklar genelde yalanı, kendisini zor durumdan, cezadan, ayıplanmaktan ve tepkilerden kurtarmak için söylerler. Yine çocuklar yalanı çıkarı için, cezadan korktuğu için, kusurlarını kapatmak ve eleştirilmemek için söyler.

Söylenen yalanlar kişiyi küçüklükten beri bu gibi durumlardan kurtarıyorsa kişi, aynı duruma düştüğü zaman yine yalana başvuracaktır.

Hiçbir çocuk zevk olsun diye yalan söylemez. Zevk olsun diye söylenen yalanlar süreklilik arz ediyorsa psikolojik rahatsızlığın ifadesidir.

Okul öncesi dönemde çocuklar hayalle gerçeği birbirine karıştırabilirler. Bu yaştaki çocuklar, temel kavramlar tam gelişmediği için olayları farklı şekilde anlatabilirler. Bu gibi durumlarda çocuğun söylediklerinin üzerinde durmamak, olumlu ve olumsuz hiçbir tepki vermemek gerekir.

Çocuk okul döneminde ve özellikle de soyut zekâsının geliştiği 10-11 ve yukarı yaşlarda ise yalan üzerinde durmak gerekir. Yalan konusunda çocuğa aşırı tepki vermek yerine yalan söyleme nedenleri üzerinde durulmalıdır. Çünkü hiçbir çocuk eğlence olsun diye de yalan söylemez.

ÇOCUKLARIN YALAN SÖYLEYEBİLECEĞİ DURUMLAR

1. Hatalarına aşırı tepki ve ceza verildiğinde,

2. Yeteneklerinin üstünde bir beklenti içine girildiğinde,

3. Aşırı eleştirildiğinde,

4. Başkalarıyla olumsuz kıyaslandığında,

5. Çocuğu cezadan kurtarıp, ödül aldırdığında,

6. Karşısındaki kişiden, ilgi ve sevgi beklemek gibi nedenlerden dolayı çocuklar yalan söyleyebilir.

ÇOCUKLARIN YALANA BAŞVURMAMASI KONUSUNDA YAPILMASI GEREKENLER

1. Çocuğa yalan söyleme konusunda model olmamak gerekir. Çocuklar anne babasını taklit edeceğinden ailesinin söyleyeceği her şey onlar için zamanı gelince kullanılmak üzere model olacaktır. “Annem evde yok.”, “Babam gelmedi.” sigara, market gibi şeylere bulunan para, harçlığa gelince çocuğa “Param yok” v.s.

2. Doğru söylersen hiçbir şey yapmayacağım deyip, sonra doğru söyleyen çocuğa ceza vermemek gerekir. Verilen ceza çocukta güven problemi yaratacağından yalanı alışkanlık haline getirebilir.

3. Hata işlediği zaman yalan söylemeyip doğru söyleyen çocuklar ödüllendirilmelidir.

4. Çocukları aşırı eleştirmemeli ve çocuktan mükemmel davranma beklentisi içinde olunmamalıdır. Aksi takdirde çocuk kendisini size beğendirmek için yalana başvurabilir.

5. Bazı çocukları günah keçisi ilan edip de her şeyi ondan bilmemeli. Çocuk, nasılsa inanmayacaklar diye doğruları söylemekten çekinebilir.

6. Çocuğa yeteri kadar ilgi ve sevgi göstermek gerekir. Çünkü çocuk anne babasının ilgisini çekmek için de yalana başvurabilir.

7. Çocuğun hatalarına karşı aşırı tepkiden kaçınılmalı. Çünkü çocuk bu tepkilerden kurtulmak için de yalan söyleyebilir.

8. Çocuğu başkalarıyla kıyaslamamalı; çünkü çocuk kıyaslananı kötülemek, kendisini övmek için yalan söyleyebilir.

9. Çocukların yalanlarını pekiştirmemek gerekir. Çocuğun yalanı ödül olarak çocuğa geriye dönüyorsa yalana devam edebilir.

10. Çocukların makul istekleri yerine getirilmeye çalışılmalı. Çocuk isteklerini yalan söyleyerek elde ediyorsa yalana devam edebilir.

11. Çocuğu kendi yalanlarımız konusunda aracı olarak kullanmamalı. Çünkü çocukta yalana zamanla alışkanlık haline getirebilir.

12.           Yalanın kişiler arası iletişimi kestiğini, insanlarda güvensizlik olacağını, yalan söylenen insanın kendini değersiz hissedeceği konusunda ona bilgi verilmelidir.

Kaynak: M.Emin Karabacak, Altınoluk Dergisi, 2011 - Ağustos, Sayı: 306, Sayfa: 044

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.