Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite

Uzmanlara göre; bu çocukların harcadıkları zihnî enerji, normal çocukların aynı iş için harcadıkları enerjinin 4-5 katı yönünde olduğu şeklindedir. Yani dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuk ve ergenlerin hayatı, normal çocukların hayatından daha zor geçer.

“Dikkat eksikliği” bir kimsenin herhangi bir işe ya da faaliyete yoğunlaşmakta zorluk yaşamasıdır. Dikkatin aynı anda birçok yerde olmasıdır. Meselâ ders çalışırken, bir taraftan mutfaktan gelen sesleri, üst kattaki komşunun konuşmalarını, televizyonu, birçok şeyi duymaya devam eder. Bir türlü dersine odaklanamaz. Bu sebeple içi içine sığmaz. Her zaman bu şekilde yoğun bir zihin dağınıklığı yaşayan kimse,  aşırı derece yorgunluk hisseder ve kaçınılmaz olarak çevresindeki her şeyden vazgeçer. Sadece ilgilerini çeken şeylere odaklanır. Bunun dışıdaki iş ve faaliyetlerle, kim ne yaparsa yapsın ilgilenmez.

DİKKAT EKSİKLİĞİ YAŞAYAN ÇOCUKLAR

Dikkat eksikliği yaşayan kimseler, uzun süre sabit oturamazlar. Koltuk tepelerinden inmezler veya yerde sırt üstü, yüz üstü devamlı hareket hâlindedirler.

Kendilerine verilen vazifeyi, kendileri gönüllü olarak benimsemedikleri için, hiçbir zaman tamamlayamazlar. Bu yüzden bir sorumluluk verilirse, sürekli takip etmek gerekir. Zihni dağınıklıktan dolayı unutkanlık yaşarlar ve onlara emanet ettiğiniz bir şeyi kaybedebilirler. Sorulan soru tamamlanmadan, cevabını vermek için atılırlar. Herkesin sözünü kesip kendi konuştuğunun duyulmasını isterler.

Uzmanlara göre, Dikkat eksiliğinden (DEHB) bahsedebilmemiz için, bu ve benzeri belirtilerin yedi yaşından önce başlamış olması gerekmektedir. Bu yaştan önce konulan teşhisler, isabetli olmayabilir. Çünkü her hareketli çocuk, dikkat eksikliği rahatsızlığına kapılmış demek değildir. Bazen çocuğun kendi fıtratından, âile ve toplum yapısından “hareketli” olması mümkündür. Yedi yaşına gelmiş çocuklarda, hâlâ dikkat dağınıklığı ve aşırı hareketlilik hâli devam ediyorsa, âilelerin psikometrik testler yaptırmak üzere psikologlara gitmeleri tavsiye edilir.

DİKKAT EKSİKLİĞİ YAŞAYAN ÇOCUĞA NELER YAPABİLİRSİNİZ?

Yedi yaş ve devamında, yani okul yıllarında bu tür farklılıklar daha belirgin olarak görülebilir. Bu da teşhis ve tedaviyi kolaylaştırır.

Bu özellikleri taşıyan çocuklara sahip olan anne ve babaların evlerde, onlarla ilgilenirken takip etmeleri gereken birtakım prensipler de vardır. Meselâ, çocuklara verilen ev içi vazife ve sorumluluklar, kısa, net ve anlaşılır olmalıdır. Bir şey yapması istendiğinde, uzaktan uzağa değil, göz teması kuracak şekilde yaptıkları takip edilmeli ve yapması gereken işler, birkaç defa tekrarlanmalıdır. Verilen vazifeyi yerine getirmesi için desteklenmeli, o işi tamamladığında küçük çaplı ve sözlü de olsa ödüllendirilmelidir. Bu destek, teşvik ve ödül sistemi, onun özgüveninin gelişmesine yardımcı olacaktır.

HİPERAKTİV ÇOCUKLAR

Çocuklar, az bir gayret gerektiren işlerde daha başarılı olurlar. Bu yüzden ona yapabileceğinden büyük vazifeler vermek sûretiyle “mükemmeliyetçi” olmamalı, onun seviyesine uygun sorumluluklar yüklemelidir. Eğer çocuk, anne-babanın kendisinden beklentisinin çok olduğunu hissederse, çaresiz kalıp depresyona bile girebilir. “İstese çok iyi yapabilir!” sözü, genellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuklar için çok söylenir.

Uzmanlara göre; bu çocukların harcadıkları zihnî enerji, normal çocukların aynı iş için harcadıkları enerjinin 4-5 katı yönünde olduğu şeklindedir. Yani dikkat eksikliği ve hiperaktivitesi olan çocuk ve ergenlerin hayatı, normal çocukların hayatından daha zor geçer.

Çocuğun her hareketini büyük bir problemmiş gibi düşünmemelidir. Onun bir çocuk olduğu, tıpkı diğer çocuklar gibi, bazı çocukça davranışlarının ve aşırı enerjisinin bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Çocuk, başkalarının yanında dikkatsizliğinden dolayı kesinlikle eleştirmemeli, küçümsenmemelidir.

Çocuğun yaşadığı bu durumu felaket addetmemeli, gerektiğinde destek almaya ve tedaviye başvurmalıdır.

Kaynak: Ayşe Bay, Şebnem Dergisi, 145. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.