Çocuklarımızın Geleceği İçin Gösterdiğimiz Heyecanı Ahiret İçin De Gösteriyor muyuz?
Üniversite imtihanları esnasında, anne-babalar okulların kapılarında bekliyorlar. Evlâtları kadar, belki onlardan daha fazla heyecanlanıyorlar. Bir şefkat emâresi… Lâkin bir soralım: Dünyevî istikbâl için gösterilen bu heyecana, bu fedâkârlıklara mukabil, evlâdının ahiret istikbâli için ne yapıyorlar?
Evlâtlarımızda Allah ve âhiret inancını güzel tefekkür alıştırmalarıyla güçlendirmeliyiz.
Temâşâ edilen yahut koklanan bir çiçek, ikrâm edilen leziz bir meyve, seyredilen eşsiz bir manzara karşısında; evlâtlarımızın gönül dünyalarına tesir edecek güzel hasbihâller yapmalı, bunların Cenâb-ı Hakk’ın el-Bârî, el-Musavvir esmâsının mükemmel ve müstesnâ tecellîleri olduğunu anlatmalıyız.
Çocuklarımızın temiz bir ahlâkî sâfiyeti muhafaza etmesini sağlayabildiğimiz ölçüde, hikmeti görebilmesini de sağlamış oluruz. “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” emrini edâ etmeyi öğrendikçe, bu okuyuş ve tefekkür; bi-iznillâh, evlâdımızın îmânının artmasına, kuvvetlenmesine, muhafaza olmasına anahtar olacaktır.
Bugün en büyük meselemiz budur. Çünkü küresel güçler gönüllere âdetâ katran döküyor. Zihinlerde ve gönüllerde yıkıcı depremler meydana geliyor. Bizim medeniyetimizin bin bir güzelliği, hassâsiyeti, inceliği ve zarâfeti enkaza dönüşüyor.
Fakat ne hazin ki bu istîlâya mâni olmak için elzem olan adımlar atılmıyor.
İbretle seyrediyoruz:
Üniversite imtihanları esnasında, anne-babalar mekteplerin kapılarında bekliyorlar. Evlâtları kadar, belki onlardan daha fazla heyecanlanıyorlar. Bir şefkat emâresi…
Lâkin bir soralım:
Dünyevî istikbâl için gösterilen bu heyecana, bu fedâkârlıklara mukabil, evlâdının uhrevî istikbâli için ne yapıyorlar?
Her yeri cam kırıklarının doldurduğu bir devirdeyiz.
Kendimizi de hidâyet ve takvâ ile ihyâ ve inşâ edelim, evlâtlarımıza da İslâm karakter ve şahsiyetini mîras bırakma gayretinde olalım. Böylece ebedî hayatımızda, evlâtlarımız ile beraber selâmette oluruz.
Âhirette evlâtlarımızla beraber olamazsak bu ne hazin bir ayrılık olur.
Dünyada evlâtlarımızla ayrı düşmeyi asla istemeyiz. İnsan tefekkür etmelidir ki; asıl ayrılık gurbet veya ölüm değil, âhiretteki ayrılıktır. Çünkü dünyadaki ölümle gelen ayrılık dahî kısmen unutulur. Ölümle gelen ayrılıklarda gönüller, âhirette kavuşmak ümidi ve niyazıyla tesellî olur.
Fakat âhiretteki ayrılık kat‘î ve ebedîdir.
Yâsîn-i şerifte, kıyâmet gününden bir manzara nakledilir. Cennet ehlinin nâil oldukları ikramlardan bahsedilip, onlara şöyle nidâ edileceği bildirilir:
“Onlara merhametli Rabbin söylediği selâm vardır.” (Yâsîn, 58)
Diğer taraftan hayatını istikamet üzere yaşamayanlar için de şöyle buyurulacaktır:
“Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!” (Yâsîn, 59)
En hazin ayrılış, en acıklı firkat bu ayrılış olacaktır.
Bu sebeple hayatta iken gözümüzün önünden ayırmak istemediğimiz, Cenâb-ı Hakk’ın bizlere bir emâneti olan yavrularımızın dînî tahsil alabilmesi husûsunda çok ehemmiyet göstermek mecburiyetindeyiz.
Cenâb-ı Hak, bizlere de dostluğuna nâil olanların gönül hassâsiyetlerinden hisseler nasîb eylesin. Evlâtlarımızı İslâm şahsiyet ve karakteriyle yetiştirip, iki cihan saâdetine erişebilenler arasına ilhak buyursun. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2023 Ay: Ağustos, Sayı: 222