“Çöl Göbeği” Bir Asır Sonra Yeniden Açtı

İlk kez 1910 yılında Şanlıurfa’da tespit edilen ve daha sonra izine rastlanmayan yöreye özgü “çöl göbeği” bitkisi yeniden bulundu.

Avusturyalı botanikçi Enrica Handel-Mazetti tarafından ilk kez 1910 yılında Şanlıurfa’da tespit edilen ve daha sonra izine rastlanmayan yöreye özgü “çöl göbeği” bitkisi, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Akan tarafından yürütülen çalışmalarda keşfedildi.

Akan, Türkiye’de Şanlıurfa ve çevresinde yetişen ender bir bitki olan “çöl göbeği”nin bilimsel isminin “jurinea mesopotamica” olduğunu belirtti.

Bitkiyi ilk kez 1910 yılında Şanlıurfa’da toplayan Avusturyalı botanikçi Enrica Handel-Mazetti’nin örnekleri Berlin Botanik Müzesine götürdüğünü kaydeden Akan, çöl göbeğinin 1913 yılında bilim dünyasına tanıtıldığını aktardı. Akan, bitkiyi yeniden buldukları için heyecanlı olduklarını belirterek, şunları kaydetti:

ŞANLIURFA’DA YETİŞEN ENDER BİR BİTKİ

“Yaklaşık bir asırdır kayıp olan bu bitkinin izine rastlanılmadığı için şüpheli bir bitki olarak kayıtlara geçmiş ve türün ülkemizde bulunmadığı kanaatine varılmıştı ancak geçen yıl yürüttüğümüz saha çalışmalarında bitkiyi Bozova ilçesinde tespit edip ülkemizin bitki müzelerine kazandırdık. Türkiye’de yalnızca Şanlıurfa’da yetişen bu ender bitki türü, çok sınırlı bir alanda yayılış gösteriyor. Yeniden keşfettiğimiz bu bitki, papatyagiller familyasından. Genelde taşlı step ve kalkerli yamaçlarda yetişiyor. Bitkinin yöresel isimleri geyik göbeği ya da Urfa kulindoru olarak biliniyor.”

Bitki örneklerini geçen haziran ayında çiçekli ve meyveli toplayıp doğal ortamlarında fotoğrafladıklarını kaydeden Akan, “Yürüttüğümüz arazi çalışmalarında bitkinin bulunduğu alanda çok az bir bireyle temsil edildiğini, yol yapım çalışmaları, tarla açma ve otlatmadan kaynaklanan tehlikelerden dolayı türün geleceğinin tehlike altında olduğunu belirledik. Dar bir alanda yayılış gösteren bu türün korunması ve izlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını önereceğiz.” açıklamasında bulundu.

Akan, çalışmayı bir akademik dergi aracılığıyla bilim dünyasına duyurduklarını kaydetti.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.