Cum'a Suresi 10. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Cum'a Suresi 10. ayeti ne anlatıyor? Cum'a Suresi 10. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Cum'a Suresi 10. Ayetinin Arapçası:
فَاِذَا قُضِيَتِ الصَّلٰوةُ فَانْتَشِرُوا فِي الْاَرْضِ وَابْتَغُوا مِنْ فَضْلِ اللّٰهِ وَاذْكُرُوا اللّٰهَ كَث۪يرًا لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ
Cum'a Suresi 10. Ayetinin Meali (Anlamı):
Namaz tamamlanınca artık yeryüzüne yayılabilir ve Allah’ın lutf u kereminden rızkınızı temine çalışabilirsiniz. Bununla birlikte Allah’ı çok çok zikredin ki iki cihanda da kurtuluşa eresiniz.
Cum'a Suresi 10. Ayetinin Tefsiri:
Cuma namazı Mekke döneminin sonlarında farz kılınmıştı. Fakat cemaatle kılınması gereken bu ibâdeti Mekke’de ifa etme imkânı yoktu. Efendimiz (s.a.s.), ilk defa Cuma namazı kıldırmasını, Medine’ye Kur’an muallimi olarak giden Mus‘ab b. Umeyre bir mektupla bildirmiş, o da on kişilik bir cemaatle Cuma namazı kılmıştı. Ayrıca Es‘ad b. Zürâre (r.a.)’ın da, ikinci Akabe bey‘atinde bulunan on iki kişi ile Medine yakınlarında Cuma namazı kıldığı kaynaklarda yer almaktadır. Bundan itibaren Cuma namazı Medine’de devam etmiştir. Resûlullah (s.a.s.) ise ilk defa Cuma namazını Medine’ye hicret ettiği sırada Rânûnâ denilen yerde kıldırmış ve orada meşhur Cuma hutbelerini okumuştur. (bk. Beyhakî, Delâil, II, 524-525) Dolayısıyla Cuma namazı bu âyetle ilk defa farz kılınmış değildir. Ancak müslümanlar Cuma günü namaza çağırıldıklarında gevşek davranıyor ve alışverişlerine devam ediyorlardı. Dolayısıyla Allah Teâlâ bu ayeti, müslümanların ezan okunurken Cuma namazının ehemmiyetini kavramaları ve bunun farz olduğunu idrak ederek namaza koşmaları için inzal etmiştir.
Cuma gününün ve Cuma namazının faziletiyle ilgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in şu açıklamaları ne kadar dikkat çekicidir:
“Üzerine güneş doğan en hayırlı gün Cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete kondu, yine o gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet de Cuma günü kopacaktır.” (Müslim, Cum‘a 17, 18)
“Cuma gününde öyle bir zaman vardır ki, şayet bir müslüman namaz kılarken o vakte rastlar da Allah’tan bir şey isterse, Allah ona dilediğini mutlaka verir.” Resûlullah (s.a.s.) bu anın çok kısa olduğunu eliyle işaret ederek gösterdi. (Buhârî, Cum‘a 17; Müslim, Cum‘a 13-15)
“Bir kimse Cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden Cuma namazına giderse bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır. İkinci saatte giderse bir inek, üçüncü saatte giderse boynuzlu bir koç kurban etmiş gibi sevap alır. Dördüncü saatte giderse bir tavuk, beşinci satte giderse bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap alır. İmam minbere çıkınca, melekler okunan hutbeyi dinlemek üzere cemaatin arasına katılır.” (Buhârî, Cum‘a 4; Müslim, Cum‘a 10)
Âyet-i kerîmelerde dikkat çekilen hususlar şunlardır:
Birincisi; “Cuma günü namaza çağrılmak”tan maksat, hutbeden önce Cuma namazı için okunan iç ezandır. Resûlullah (s.a.s.) zamanında Cuma günü sadece bir ezan okunurdu. O da Cuma namazı ezanı idi. Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer döneminde de böyle devam etti. Fakat Hz. Osman zamanında cemaat iyice kalabalık hale gelince, Cuma vaktinden önce halka vaktin girdiğini bildirmek üzere bir ezan daha okunması kararlaştırıldı. O günden sonra böyle bir uygulama devam ede geldi.
İkincisi; “zikrullah”tan maksat, Cuma hutbesi ve Cuma namazıdır. İkisi de farzdır. Burada hutbeye zikrullah denmesi, hutbenin muhtevası hakkında bir fikir vermektedir. Dolayısıyla hutbede zikrullah sayılacak dualar okunmalı, zikirler yapılmalı, Allah’ı, O’nun rahmetini ve azabını hatırlatıcı şeyler söylenmelidir. Zikrullaha münâfi şeyler söylenmemelidir. Bu esaslara bakıldığında zâlim hükümdarları övmenin, onların isimlerini anmanın, onlara dua etmenin “zikrullah” ile alakası bulunmadığı, aksine bunun “zikrüşşeytan” olduğu anlaşılabilir.
Üçüncüsü; “zikrullâha koşmak”, ilk akla geldiği şekilde ayaklar üzere koşarak namaza gitmek değildir. Zira Resûlullah (s.a.s.) bu şekilde koşarak namaza gitmeyi yasaklamıştır. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Namaz için kâmet getirilecek olursa, ona koşarak gitmeyin. Ona vakar ve sükûnet ile gidin.” (Müslim, Mesâcid 151)
Dolayısıyla “koşmak”tan maksat, diğer işleri ve meşgaleleri bırakarak cumaya gitmek, kalp ve niyetle yönelmek, onu ifa için abdest almak, elbiseleri giymek gibi gerekenleri yapıp yola koyulmaktır.
Dördüncüsü; “alışverişi bırakmak”: Bu ifade sadece alışverişi değil, tüm meşguliyetleri bırakarak namaz için hazırlanmayı da içine alır. Burada “alışveriş” kelimesinin zikredilmesi, Cuma günü ticaretin yoğun olması dolayısıyladır. Cuma günleri civardaki yerleşim bölgelerinden Medine’ye gelen insanlar, yanlarında satmak için mal getirirlerdi ve o gün herkes ihtiyaçlarını karşılayabilmek için alışveriş yapardı. Bu sebeple ayetteki yasaklama sadece alışveriş ile sınırlı olmayıp, tüm meşguliyetleri kapsamaktadır.
Beşincisi, namaz sonrası yeryüzüne yayılmak: Bu da vücub değil ibâha mânası ifade eder. Tıpkı ihramlıyken avlanmak haramken, “İhramdan çıktığınız zaman isterseniz avlanabilirsiniz” (Mâide 5/2) emri gereğince avlanmanın serbest olması gibi. Namaz kılındıktan sonra insanlar serbesttirler. İstedikleri yere dağılabilirler. Gerek ticaret, gerek ilim, gerek ziyaret, gerek ibâdet yapabilir, gerekse istirahat edebilirler. Yoksa namaz insanı hayattan koparan ve tembelliğe iten bir sebep olarak algılanmamalıdır. Diğer taraftan, günlük hayatımızın her alanında da zikrullaha devam etmemiz tavsiye edilmektedir. Çünkü Allah’ı zikir ve dindarlık sadece mâbede mahsus bir durum değildir. Mâbet dışında da Allah’ı anmak, iş ve ticâret hayatında da O’nun rızâsını gözetmek önemlidir. Zira kurtuluş ancak Allah’ı her an hatırda tutup, o şuurla yaşanacak bir kulluk hayatı ile mümkün olabilecektir. Aksi takdirde gelen âyette bahsedilen kınanmış duruma biz de düşebiliriz:Cum'a Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Cum'a Suresi 10. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...