Cünûn Ne Demek? Kısaca Ne Demek?

Cünûn ne demektir? Kısaca anlamı nedir?

Sözlükte "örtünmek, gizlenmek, aklını kaybetmek" anlamlarına gelen cünûn, bir fıkıh terimi olarak, söz ve fiillerin, normal cereyan etmesini engelleyecek derecedeki akıl bozukluğu şeklinde tanımlanabilir. Bu hastalığa maruz kalana mecnûn denir. Bu anlamda cünûn bir ehliyet arızasıdır. Fıkhî sonuç doğurması bakımından bir zihnî rahatsızlığın cünûn sayılması için, bu rahatsızlığın kişiyi temyiz gücünden yoksun kılacak nitelikte olması gerekir.

Akıl hastası olarak buluğ çağına erişmesi halinde cünûn-ı aslî, daha sonra bu hastalığa tutulması halinde ise cünûn-ı arızî söz konusudur. Ayrıca, rahatsızlığın uzun süreli olması halinde bu akıl hastalığına cünûn-ı mutbık, kısa süreli olması halinde ise cünûn-ı gayr-i mutbık denir.

Mecnun, ehliyet bakımından mümeyyiz olmayan çocuk hükmündedir. Buna göre, cünûn halinin vücup ehliyetine hiçbir etkisi yoktur. Mecnun "haklara sahip olabilme ve borçlar altına girebilme" şeklinde tarif edilen vücup ehliyetine sahiptir; mirasçı olur, haksız fiilden dolayı tazmînat öder, vb.

İslâm dinine göre insanı insan yapan ve onu ilahî emir ve yasaklara muhatap kılan aklıdır. Hz. Peygamber, "Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Buluğ çağına erişinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar mecnûndan" buyurmuştur (Buharî, Hudud, 22). Bu nedenle mecnûndan bedenî ibadetlerin hepsi düşer; namaz kılmaz, oruç tutmaz, hac ve keffâretle mükellef değildir. Hanefîlere göre malî ibadetlerle de mükellef değildir. Ancak malından sadaka-i fıtır ödenir. Cumhura göre ise, mecnun malî ibadetlerle mükelleftir; malından zekat ve sadaka-i fıtır verilmesi gerekir.

Eda ehliyetinin temelini temyiz gücü teşkil ettiğinden, mecnunun hukukî tasarrufu geçersiz olup, hiçbir hukukî sonuç doğurmaz. Cezaî sorumluluğu da yoktur; bir suç işlediğinde ceza tatbik edilmez. Ancak işlemiş olduğu cinâyetten veya verdiği zarardan dolayı, diyet ve tazmînât gibi malî yükümlülükleri yerine getirir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.