Cüzî İrade Var mıdır?

Cüzi irade var mıdır? Padişahın “Huzur dersi”nde işlenilen “Cüzî irâde ve teslîmiyet” konusu ve ortaya konulan tespit.

19. asrın meşhur mutasavvıflarından Şeyh Muhammed Nûru’l-Arabî’nin “beşerî/cüz’î irâde”yi inkâr ettiği yolunda bir dedikodu yayılır. Bunu duyan Sultan Abdülmecid Han, Şeyh Efendi’nin “huzur dersi”ne çağrılmasını ve orada kendisine bu meselenin sorulmasını emir buyurur. Şeyh Muhammed Nûru’l-Arabî davet edilir.

CÜZİ İRADE VAR MIDIR?

Huzur dersine iştirâk eden Şeyh Efendi, kendisine meselenin keyfiyeti suâl olunduğunda şu cevâbı verir:

“–Kulda cüz’î bir irâde elbette mevcuttur. Mes’ûliyetin kaynağı da budur. Ancak herkeste ve her zaman değil.

Meselâ ben, elbette cüz’î bir irâdeye sahibim. Lâkin buraya pâdişahın emriyle geldim. Buradan kalkıp gitmek ise benim elimde değildir. «Gel» denilir geliriz; «git» denilir gideriz. İrâdemizi, bizi kuşatan pâdişah irâdesine rağmen, istediğimiz gibi kullanmamız mümkün değildir. Demek ki burada benim irâdem -belli bir hususta- yok hükmündedir. Oysa bir de dışarıdaki gâfillere ve diğer mahlûkâta bakın; gâyet serbest ve irâdelerinde hürdürler.

Aynı şekilde bizler pâdişahın huzûrunda bulunduğumuzdan dolayı, yapabileceğimiz hareketler de sınırlıdır. Bazı kimseler de aynen bu misalde olduğu gibi, dâimî bir sûrette Rab’lerinin huzûrunda bulunduklarının idrâki içinde ömür sürerler.

Allah her yerde hâzır ve nâzır olduğu hâlde, pek çok kimse, kendilerini sadece namazda huzûr-i ilâhîde kabûl ederler. Hâlbuki belli bir mânevî mertebeye yükselmiş olanlar, her an huzûr-i ilâhîde bulunduklarının idrâki içinde yaşarlar. Böyle kimselerde cüz’î irâdenin var sayılıp-sayılmayacağını ise, varın siz takdîr edin.”

Aldığı bu cevaptan son derece hoşnut olan pâdişah, Şeyh Efendi’ye ikram, ihsan ve iltifatlarda bulunur.

İşte Hak dostları, ilâhî irâdeye öyle râm olurlar ki artık kendi nefislerine âit bir irâdeleri kalmaz. “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaratan.” sırrına mazhar olurlar. Cenâb-ı Hakk’a yakınlıkları arttıkça, gönül âlemlerinde öyle mârifetullah ufukları açılır ki, onlar umum insanlığın farkında olmadığı nice sır, hikmet ve hakîkatlere âşinâ olurlar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CÜZİ İRADE NE DEMEK?

Cüzi İrade Ne Demek?

CÜZÎ İRÂDE NEDİR? KÜLLÎ İRÂDE NEDİR? NASIL GERÇEKLEŞİR?

Cüzî İrâde Nedir? Küllî İrâde Nedir? Nasıl Gerçekleşir?

CÜZİ İRADENİN ETKİSİ NEDİR?

Cüzi İradenin Etkisi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.