Daha Güzeli Yok mu?

Müslüman; her şeyin daima en iyisini, en doğrusunu ve en güzelini arayan hikmet âşığıdır. Müslüman, sürekli bir arayış içindedir; yaptığı, söylediği ve düşündüğü, o güne kadar ortaya konanların en mükemmeli olsa bile onunla yetinmez.

Mülk sûresinde; “Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter. O ki, hanginizin en güzel ameli işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır...”13 buyruluyor.

Bu mübârek âyetler elbette farklı yönleriyle açıklanabilir. Ve her birinde önümüze pek çok ufuklar açılabilir. Biz burada sadece “hanginizin en güzel ameli işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır.” cümlesi üzerinde düşünelim istiyoruz.

Bilindiği üzere buradaki “amel” ile insandan sâdır olan fiil, söz ve düşünce cinsinden her şey, ifade edilmiş olmaktadır. Onu niteleyen kelime ise “ahsen”dir. Ve bu da sadece “güzel” demek değildir; “en güzel” demektir.

Buna göre Müslüman; her şeyin daima en iyisini, en doğrusunu ve en güzelini arayan hikmet âşığıdır. Müslüman, sürekli bir arayış içindedir; yaptığı, söylediği ve düşündüğü, o güne kadar ortaya konanların en mükemmeli olsa bile onunla yetinmez. Bu sebeple o her zaman “Bugünkü şartlarda bu işin en güzelini böyle yapabiliyoruz. İleride bu işi daha nasıl geliştirebiliriz, nasıl güzelleştirebiliriz?” düşüncesinde olur.

Evet, Müslüman daima en güzelin arayışı içindedir. Ancak onunkisi aslâ ihtiras ve doyumsuzluk değildir, olmamalıdır. Bunu iyi ayırt etmek lâzımdır.

Bu mübârek âyetlerin önümüze koyduğu sorular şunlar olmalı; yaptığımız işler iyi, güzel ve doğru mu? Buna cevabımız müspetse, bu alanda yapılabileceklerin en güzeli, en iyisi, en doğrusu mu, diye sormak lâzım. Eğer buna da evet diyebiliyorsak, daha güzelini aramak için ne bekliyoruz sorusu gelecektir. Çünkü Rabbimiz, böyle bir yarışta bizleri denemek üzere ölümü ve hayatı yarattığını buyuruyor.

Dipnotlar: 1) Bkz; 67/2.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 372. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.