Darbeler Geride mi Kaldı?

Evet, darbelerin Türkiye için artık gerilerde kaldığını düşünüyorduk. Ancak o gerilerde kaldığını düşündüğümüz darbeler meğer o kadar da gerilerde değilmiş.

Mısır’da küresel işbirliği ile gerçekleştirilen darbenin Türkiye içinde devreye sokulacağı iddialarına kimse inanmak istemiyordu. Türkiye ile Mısır’ın şartlarının farklı olduğu söyleniyordu.

Kimi Ortadoğu ve Latin Amerika ülkelerinde olabileceğini düşündüğümüz görüntülerin bir gün kendi ülkemizde de müşahede edebileceği kimin aklına gelirdi ki?

İnsanların kuş gibi avlandığı, tankların paletleri altında ezildiği görüntülerin ancak Sisi’nin Mısır’ına, eli kanlı Esed’in Suriye’sine has olabileceğini zannettik.

HÜSNÜ ZANDA BULUNMUŞTUK

Darbe senaryolarına dair dillendirilenler konusunda; “Herhalde o kadarda ileri gitmezler” diye hüsnü zanda bulunmuştuk.

Meğer bizim içimizde de halkına kurşun yağdıracak kadar vahşileşebilen, bu konuda Sisi’nin katliamcı askerleriyle, Hüsnü Mübarek’in mürtezekalarıyla yarışabilecek insan müsveddelerimiz varmış.

Meğer bu alçak cuntacılar, varil bombalarıyla halkını katleden Esed’in Şebbihaları gibi tankları kendi halkının üzerlerine sürecek, savaş uçaklarıyla kendi meclisini bombalayacak kadar izanını kaybetmişler. Teröre karşı gecesini gündüzüne katan, canını ortaya koyan kendi polisine bile uçaktan ölüm yağdırabilecek kadar ihanet içerisindeymişler. Silah arkadaşlarını arkadan vurabilecek kadar kahpe tıynetteymişler…

Meğer bizim darbeci androidler de küresel terör örgütleri, DAİŞ ve Haşdi Şabi’nin,  mankurtlaştırılmış, zihinleri köreltilmiş, dümura uğratılmış teröristleri gibi masum insanları tankların paletleri altında ezebilecek kadar vicdan yoksunuymuş…

Hani ne derler ülke olarak verilmiş sadakamız varmış. Evet gerçekten bu darbe girişiminin ülkemize faturası çok ağır oldu. 246 vatandaşımızı darbeci teröristlere kurban verdik. Yüzlerce yaralımız var.  Ancak ya başarmış olsalardı diye düşündüğümüzde verilmiş sadakamız varmış diyor insan. Allah Teâla, ümmetin mazlumlarının sığınağı haline gelen ülkemizi, o mazlumların, o gariplerin duası hürmetine korudu Allahu âlem.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 366. Sayı, Ağustos 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.