Derviş Bir Gönle Sahip Olmak İçin Ne Yapmalıyız?
Derviş gönüllü insanlar kimlerdir? Vasıfları nelerdir? Bizler de derviş bir gönle sahip olmak için ne yapmalıyız?
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Ger dilersen sende bite verd-i pâk,
Meskenetle kendini hâk eyle hâk…
“Şâyet sende noksansız, lekesiz ve kusursuz bir gül yetişsin istiyorsan, kendini tevâzu ve alçakgönüllülük ile toprak eyle toprak!..”
Mevlânâ Hazretleri de âdeta bu hakîkati teʼyîden şöyle buyurur:
“Bahar mevsiminde bir taş yeşerir mi? Toprak gibi mütevâzı ol ki senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin!”
Bir taş parçası da bereketli nisan yağmurlarında ıslanıp baharı görür, fakat ondan hiçbir mahsul alınamaz. Baharın feyz ve bereketinden nasîb alan, yalnız topraktır.
DERVİŞ BİR GÖNLE SAHİP OLMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın ifadesiyle nasıl ki; “Diken tohumları ekilen bir tarladan, gül desteleri derlenemez.” ise, iç dünyaları gurur, kibir ve nefsâniyetten âdeta taşa dönmüş katı yürekli kimselerden de insanlığın hayrına bir şey beklenemez. İnsanlığa gerçek mânâda huzur ve saâdet bahşedecek olanlar, –Mevlânâʼnın tâbiriyle- “tevâzu ve mahviyette toprak gibi” olan derviş gönüllerdir.
Hakîkaten toprak, üzerinde gezen canlıların ayakları altında çiğnenir, onların çöpünü ve cürûfunu âdeta sessiz ve itirazsız bir dervişin tevâzu, nezâket, zarâfet, edep ve olgunluğuyla sîneye çekip kabullenir, içinde eritip hazmeder, sonra da rengârenk çiçekler, birbirinden leziz meyveler ve taptaze sebzeler hâlinde ikram ederek, yine üzerinde dolaşan o canlıları besler. Ölen mahlûkâtın naaşlarını da âdeta mukaddes bir emânet gibi bağrına basıp haşre dek sâdık bir sırdaş gibi sînesinde saklar.
İşte topraktan yaratılmış olan insanın gönlü de böylesine münbit bir toprak gibi olmalı, kötülüğe dahî iyilikle mukâbele etmelidir. Gübre atana gül vermeli, tükürene billur ırmaklarıyla mukâbele etmeli, kendisini ayakları altında ezenleri başının üstünde taşımalıdır. Velhâsıl mahlûkattan hangi muâmeleyi görürse görsün, dâimâ kendine yakışan güzellikleri sergilemeli, cömert, fedakâr, yapıcı, ihyâ edici olmalıdır.
Hazret-i Îsâ -aleyhisselâm- bir defasında yanında bulunanlara:
“–Tohum nerede biter?” diye sordu. Onlar da:
“–Toprakta/yerde biter!” dediler.
Bunun üzerine Îsâ -aleyhisselâm-:
“–Aynı şekilde hikmet de ancak toprak gibi (mütevâzı) olan bir kalpte biter.” buyurdu.
Hak dostlarının cümlesi de, gönülleri irşâd edecek mânevî olgunluğa ve ilâhî hikmetlere, ancak tevâzu ve mahviyet içindeki samimî hizmetleriyle, nefsin enâniyet, gurur ve kibir gibi illetlerini bertaraf ettikten sonra erişmişlerdir. Yani nefislerini âdeta ayaklar altında paspas ettikten sonra başlara tâc olmuşlardır. Zira tasavvufta her şey, ilâhî kudret ve azametin sonsuzluğu karşısında bir “hiç” hükmünde olduğunu idrâk ettikten sonra başlar.
Cenâb-ı Hak cümlemize; aslımızın hiçlik ve yokluk olduğunu, vaktiyle anılmaya değer bir ismimizin de cismimizin de bulunmadığını, evvelimizin nutfe sonumuzun da toprağa gömülecek bir cîfe olduğunu, velhâsıl âciz bir kul olduğumuzu unutturmasın. Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2022 – Eylül, Sayı: 439
YORUMLAR