Dervişler İçin Kendini Feda Eden Kedi

Tarih boyunca insanların en samimi dostlarından biri kediler olmuştur. Evlerin kiler ve mutfaklarındaki tahıl çuvallarına dadanan farelere karşı etkili bir silah olarak da kullanılan kediler, hayatımızın bir parçası olmuş, atasözlerinden hikâyelere kadar kültürümüz içinde geniş bir yer tutmuşlardır.

Arslanlara benzerliği sebebiyle şöyle bir efsane de üretilmiştir: Hz. Nuh’un gemisinde fareler çoğalınca Nuh, Allah Teâlâ’ya dua edip bir çözüm istemiş. Cenâb-ı Hak da “Arslana aksırmasını emret” diye vahy etmiş. Diğer bir rivâyete göre Nuh’a, arslanın başına dokunmasını veya burnunun deliklerini ovmasını söylemiş. Hz. Nuh bunu yapınca arslan aksırmış ve burnundan bir çift kedi düşmüş… [1] Birbirine benzeyen şeyler için kullanılan “Şıp demiş burnundan damlamış” deyiminin kaynağı da bu hikâye olsa gerek.

"KEDİCİK BABASI" SAHABE

kediİslam kültüründe kediler hakkında çok şey söylenmiştir. Hz. Peygamber’in (a.s) ashâbından biri olan Ebû Hüreyre, kedilere olan ilgi ve sevgisi sebebiyle “kedicik babası” anlamına gelen bu ismi almıştır. Yine Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde: “Bir kediyi aç bırakıp ölümüne sebep olan kadın cehennemlik oldu” buyurmuştur. [2]

CÜNEYD-İ BAĞDADİ'NİN MURÂKABE ÜSTADI: KEDİ

Tasavvuf büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî’ye murâkabeyi yani kalbi dünyevî düşünclere karşı koruma ve kontrol etme işini nereden öğrendiği sorulunca şöyle cevap vermişti: “Benim murakabe konusunda üstadım bir kedi­dir. Bir gün bir kedi gördüm. Bir deliğin önünde pusuya yatmış, fareyi gözetliyordu. Avına öyle bir yönelmişti ki hiçbir âzâsı oynamıyor, hatta tek bir kılı dahi kıpırdamıyordu. Hayretler içinde onu seyrederken bir­denbire gönlüme bir nida geldi. Diyordu ki: ‘Ey düşük himmetli! Ben se­nin maksudun olmakta bir fareden eksik değilim. O halde sen de beni talepte bir kediden aşağı kalma!’ O zamandan beri murakabeye çok önem veririm.”[3]Bu rivâyetin bir benzeri Ebu’l Hüseyn en-Nûrî için de anlatılır.[4]

KEDİYE MERHAMET

Rivâyete göre, bir gün Ahmed er-Rifâî hazretlerinin cübbesinin eteğinde evin kedisi uyumuştu. Namaz vakti geldiğinde kediyi uyandırmaya kıyamadı. Bir müddet onu şefkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca bir makas alıp kedinin yattığı yeri kesti. O hâliyle kalkıp namaza gitti. Geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti. Kesik parçayı cübbesine tekrar dikti.[5] Bu rivâyetin bir benzeri de Muhammed Bâkî Billâh hazretleri için anlatılır. Bir gece teheccüd namazına kalktığında yorganının üzerinde bir kedi uyumuş, Bâkî Billâh da kediyi uyandırmamak için sabaha kadar yatağa girmemişti

Ehlullâhın halleri farklı farklıdır. Dergâhındaki fareleri incitmemek için kedi beslemeyen Merkez Efendi gibileri de vardır [6], kedisini çok seven, hattâ kedisine mezar yapan sûfîler de olmuştur.

kedisaraybosna-1DERVİŞLER İÇİN KENDİSİNİ FEDA EDEN KEDİ

Ahî Ferec Zencânî (ö. 457/1065) bunlardan biridir. Rivâ­ye­te göre, bir gün dergâhın aşçısı sütlaç yapmak için çömleğe bir miktar süt koymuştu. Kara bir yılan bacadan çömleğin içine düş­tü. Şeyh Zencânî’nin kedisi bunu gördü. Çömleğin etrafında sürekli dönüp ızdırapla miyavlıyordu. Bu durumdan habersiz olan aşçı, onu azarlayıp kovaladı. Aşçı onun anlatmak istediğini kavraya­mamıştı. Kedi gelip kendini kaynayan çömleğin içine attı ve öldü. Yemeği boşalttıkları vakit o kara yılanı ölü olarak buldular. Şeyh: “O ke­di, kendisini dervişlere fedâ eyledi. Onu kabre koyun ve orayı ziyarete gidin.” dedi. Derler ki: O kedinin kabri gerçekten mevcut­tur ve halk orayı ziyaret eder.[7]

...

Dipnotlar: 1)Amr el-Câhız, Kitâbü’l-Hayevân (thk. Abdüsse­lâm M. Hârûn), Kâhire 1943, V, 347-348; Mahmud Omidsalar, “Cat (in Mythology and Folklore)”, Encyclopaedia Iranica, California 1992, V, 74. 2)Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Selâm 151. 3)Ali b. Hüseyin Safî, Reşahât-ı Aynü’l-hayât (nşr. A.A. Muîniyân), Tahran 1977, I, 216. 4)Ferîdüddin Attâr, Tezkiretü’l-evliyâ (nşr. Muhammed İsti’lâmî), Tahran 1374 hş, s. 471. 5)Ken’ân er-Rifâî, Seyyid Ahmed er-Rifâî (nşr. Mustafa Tahralı- Müjgân Cunbur), İstanbul 2008, s. 31. 6)Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2307, III, 273. 7)Abdurrahman Câmî, Nefahâtü’l-üns (nşr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1375 hş./1996, s. 150-151.

Yazının tamamı Altınoluk Dergisi'nin Ağustos sayısında...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.