Dervişlik Alâmetleri

Güç ne içindir, varlık ne içindir, hayat ne içindir? Dervişlik alametleri nelerdir? Modern zamanlarda nasıl derviş olunur?

Modern zamanlar insanı çürütüyor. Sadece bedenin isteklerine yoğunlaşan insan ruhunun çığlıklarına bigâne kalıyor. Bu sıkıntılı bir durum şüphesiz ama daha sıkıntılısı bunun farkında olmamaktır. Çok az kimse ruhunun derdine düşüyor, çünkü bu derdi dert görmüyor. Herkes maddiyatın kıskacında kendi kendine yetebileceği zannı ile avunuyor. “Bireyselleşme” çılgınlığı özel hayatları değerler üstü bir yere taşımış, kimse hayatına karışılsın istemiyor. Ekonomik özgürlük böyle bir hayatı mümkün kılacak yegâne imkân olarak yüceltiliyor. Parayı bulanın her şeyi bulacağı ve her tatmini yaşayacağı zannı modern insanın düştüğü en büyük tuzaktır.

Modern zaman insanı zavallı bir hesapçıya dönüşmüştür. Güya adı rasyoneldir ama pratikte sadece çıkarını düşünen bir hasistir. Menfaatini azamileştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmaz. Eli ile uzanıp aldığını, gözü ile bakıp gördüğünü vaat edilene tercih eder. Aşkınlık, fedakârlık ya da diğerkâmlık sevmediği hasletlerdir. Bir vazife çıktığında “niye başkası yapmıyor” diye sızlanır. Bir sıkıntı isabet ettiğinde ise “niye başkası değil de ben” diye… Modern zamanın ideal tipi herkese yan çizmekle maruf bir bencildir. Bu tipin ne kendisine ne de insanlığa hayrı olmadığı cemiyette ve tabiattaki mahut neticelerden bellidir.

Modern zaman insanı böyle diye iyiler ve iyilik sükût mu edecek? Karanlık ne kadar koyu ve kesif olsa da aydınlık tamamen kaybolmaz. Modern zaman insanı kötünün ve kötülüğün ayartmasına kapılmıştır. Kötüler ne kadar çok ve tesirli olsa da iyiler iyiliklerini yapmaya devam edecek. Bu, Habil ve Kabil’den beri devam eden bir savaştır. Savaş stratejisiz yürütülmez. Madem kötüler bir tip ve yöntem ile hep kendini güncelliyorsa iyilik de öyle yapmalıdır. İyiler kadim iddialarının zamaneler gözündeki cazibesini artırmak zorundadır. İyiler aslında yeni bir kişilik tipi gerekiyor. Benliğini aşmış, bencilliği düşman bilmiş, biraz aykırı, biraz muhalif, çokça aşkın ve anlamlı bu kişili tipi dervişlik olabilir.

Derviş, modern zamanların ideal tipinin tam karşıtı bir tiptir. Derviş, bir anti-moderndir. Hesapçı değil hasbîdir. Kendisini düşünmez. Bu mânâda aklın zirvesindedir, çünkü âlemin kendisi için yaratıldığı mânâ ile yaşar. O mânâ sevgidir. Derviş bir sevgi sanatkârıdır. O kimi, ne kadar ve nasıl sevmek gerektiğini bilmekle kalmaz, aynı zamanda nefretin, çıkarın ve kinin karşısında sevginin nasıl bir hayat tarzına dönüşeceğini duruşu ve tavrıyla ispat eder. Derviş, sevgi patentli bir hayatın ispatını önce kendinde gerçekleştirmiş insandır. İçimizde nefis dediğimiz karanlık bir taraf var. Onu alt edemeden, onu hakka doğru bir yolculuğa ikna etmeden ortalığı bürüyen karanlıkla mücadele edemeyeceğiz.  

GÜÇ NE İÇİNDİR?

Derler ki dünyayı narsistler yönetirler. Dervişler ise dünyaya mânâsını verirler. Güç ne içindir, varlık ne içindir, hayat ne içindir? Bunu size ancak bir derviş söyler. Gerçi derviş çok konuşmaz, onu nadiren işitiriz. Hali ve tavrı onun sessiz ve sözsüz tercümanıdır. Derviş hiç terhis görmeyen bir savaşçıdır. Sulhu olmayan bir savaşa tutuşmuştur. Düşmanı içindeki bencilliğin ve o bencilliğin dışa yansıyan tezahürleridir. Aza kanaat edişi, dünyanın süslerine aldanmayışı ve faniliğinin farkında oluşu dervişin en güçlü silahlarıdır. Dervişlik; tamah eden, dünyaya aldanan ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşadığı için savaşı kaybetmesi an meselesi olan modern insanın son umududur.

Dervişlik, umudun müşahhas halidir. Umut, sadece ve sadece Allah’a muhtaç olduğumuzu bilmektir. Modern zaman insanı ilah-insan olma yolunda fütursuzca yürüyor. Bu hem kendisinin hem de âlemin intiharı anlamına gelecek bir hadsizliktir. Dervişin umut oluşu haddini bilmesindedir. Derviş hâkimiyetin ve gücün kimde olduğunu bilmekle kalmaz, bunu yaşar. Yaşaması da yetmez, bunu sanatkârane bir üslupla yorumlar. Yorumu hâli, tavrı ve duruşudur. O yorum bakan herkese ferahlık verir, kimseyi yormaz.

Herkes bir şekilde yaşar, dervişler yaşatır. Herkes sever ya da sevilir, dervişler sevdirir ve sevindirir. Bir dervişin yanı kendinize, derununuza ve mânânıza en yakın olduğunuz yerdir. Onunla beraberken insani yanlarınızda filizlenme hissedersiniz, gönlünüzün farkına varırsınız. Gönlün bir hayatı olduğunu ve bu hayatın aslında yaşadığımız hayatın alternatifi olduğunu anlarsınız. Eğer dünyaya bütün bağlarınızla bağlanmışsanız bir derviş varlığı ve duruşu ile içinizde sızı olur. O sızı sizde hâlâ ümit olduğunun bir işaretidir. O sızının üzerine yürüyen hakkındaki muradı bulma yoluna girer.

Modern zamanlarda dervişlik dediğimizde, insanlığın bencillik ve çıkarla gittiği istikametin aksine gidebilmeyi başarmayı anlıyoruz. Derviş akan sele karşı yüzen gönlü arı insandır. O alıp eline kalbini insanların arasında dolaşabilecek bir saflık ve duruluğa sahiptir. Bu saflık ve duruluk simasına aksetmiştir. Devamlı mütebessimdir. Kalbi zengindir, böyle olduğu için mükrimdir. Elinde tutmaz, saçıp savurmaz. Kime, nerede ve nasıl ikram edeceğini iyi bilir. Zaten bu biliş dervişin kalbinin sanatıdır. Derviş kalbinin sanatı ile yaşayan insandır.

DERVİŞLİĞİN ALAMETLERİ

Biz dervişliği seviyoruz. Derviş olmayı bir gaye-i hayal olarak önemsiyoruz. Dervişlik aslında bir kemal yolculuğudur. Haddini bilmek, kimin ne kıymeti var ise onu takdir etmek ve sevgi ile hizmeti hayatın gayesi haline getirmek dervişliğin özüdür. Dervişlik buradan bakınca azlardan olmayı seçmektir. O yüzden derviş gariptir. Çoğunluk ya onu ciddiye almaz ya da teklifini...

Dervişlik bir tekliftir; içimizdeki karanlık taraf ile sürekli savaşmak, her işte ve oluşta Hakkın muradını sezerek gönlü o tarafa meylettirmek dervişin işidir. Dervişlik ne bir kisveye bürünmektir ne de dünyaya sırtını dönmektir. Dervişlik, bu tavrın ve halin en güzel temsilcilerinden birisi olan Yunus’un ifadesiyle “nefsini derviş eylemektir.” Modern zaman insanı bir felakete doğru doludizgin gidiyor. Onun azgınlaşmış nefsini ancak dervişlik yolu paklar.

Modern zamanlarda dervişliğin özeti, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in en kıymetli üç sünnetinin bir şahsiyet olarak temsilidir. Bu üç sünnet Rabbimize karşı duruş, yaratılanlara karşı duruş ve dünyaya karşı duruştur. Tıpkı Rasûlullah Efendimiz gibi Rabbimize çok şükreden bir kul olmak, yaratılanlara şefkat ve merhametle hizmet etmek ve dünyayı ve süslerini kalbimize sokmamak nebevî örneklikten mülhem bir derviş duruşudur.

Dervişlik, Enes radıyallahu anh’a yapılan şu nebevî ikaz ile Rasûlullah Efendimiz ile birlikte cennette olabilme çabasıdır: “Yavrucuğum! Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar gönlünde kimseye karşı kin beslemeden durabiliyorsan, bunu yapmaya çalış. Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdir. Benim sünnetimi kim canlı tutarsa beni seviyor demektir. Beni kim severse, cennette benimle beraber olur” (Tirmizî, İlim 16)

Herkes derviş olamaz diyenler dervişliği bir sınıfa, statüye ya da zamana indirgeyip yanlış yapıyorlar. Herkes istidadına göre dervişlikten nasip alabilir. Dervişlik bir hal, duruş ve tavırdır. Allah herkesi kendisine dost olmak için yaratmıştır. Dervişlik bu gayenin tahakkuku için gayret eden, gayreti ile de herkese örnek olan insandır. O dünyadan elini eteğini çekmemiş, tam tersi herkesten fazla hayatın içinde, sevdirmeye ve sevindirmeye kilitlenmiştir. Elinin emeği ile geçinir, zenginlik içinde yüzse bile Allah’a muhtaç olduğunu bilir. Hakkın muradının halkın iyiliği, güzelliği ve hayrında olduğunu bilir. O yüzden herkes derviş olmaya çalışmalı, en azından dervişliğin hasreti ile yaşamalıdır.

BİR AYET BİRÇOK DERS

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş! Bu sonuca ancak sabırlı olanlar ulaşabilir, yine buna ancak (erdemlerde) büyük pay sahibi olanlar ulaşabilir.” (Fussilet 34-35)

Bu iki ayet dervişliğin özünü verir. Derviş, sabır ve diğer büyük ahlâkî hasletlerden nasibi büyük olandır. Böylesi öfkeliyken sabreder, kötülüğe mâruz kaldığında bağışlar. Bu büyük bir ahlaktır. Nebevi ahlak da bundan başkası değildir. Dervişlik adı güzel kendi güzel Peygamberin ümmeti olmayı başarmaktır. Bunu başaranı herkes sever çünkü o artık rahmet ve merhametin müşahhas temsilcisi olmuştur.

Dervişin en mühim hasleti hilmdir. Hilm, ahlâkın bütün güzelliklerini içinde toplayan bir haslettir. Şiirin en güzelini bilen, hitabeti seven, ticaret ve siyasette büyük devletler yarışan Cahiliye insanının cehaleti hilm yoksunluğu sebebiyleydi. Hilm serkeşlik ve saldırganlığın karşıtıdır. Bu açıdan hilmden uzak olmak esas akıldan yoksunluktur. Hilmi ile ahlâkını güzelleştirmiş derviş aslında aklı ile temayüz etmiştir. Ne var ki modern cahiliyenin insanı dervişi garipser, önemsemez, ciddiye almaz.

Derviş kendisini ciddiye almayanlara bakarak halini değiştirmez. O’nun en mühim özelliği kendi iyilik siyasetini, başkasının kötülük siyaseti karşısında değiştirmemesidir. Birileri kötü olabilir, kötülükte ısrar da edebilir. İyi, kötüye bakarak halini ve tavrını değiştirmez. Dervişlik iyi ile iyi olmak değil, kötü ile iyi olmaktır. İyiliğe iyilik her kişinin kârı, kötülüğe iyilik ise er kişinin kârıdır. Erlik erkeklik ya da kadınlık değil, dervişliktir.

“İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, şayet zulmederlerse biz de zulmederiz» diyerek her hususta başkalarını taklit eden şahsiyetsiz kişiler olmayınız! Lâkin kendinizi, insanlar iyilik yaparsa iyilik yapmaya, kötülük yaparlarsa zulmetmemeye alıştırınız!” (Tirmizî, Birr 63/2007)

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 450

İslam ve İhsan

DERVİŞ NE DEMEK?

Derviş Ne Demek?

DERVİŞ NEDİR? KİME DERVİŞ DENİR?

Derviş Nedir? Kime Derviş Denir?

NASIL DERVİŞ OLUNUR?

Nasıl Derviş Olunur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.