Dervişlik Olaydı Taç İle Hırka!..
Altınoluk Dergisi 357. sayısında "Dervişlik Olaydı Taç ile Hırka" kapağıyla dervişliği işliyor. Davranışlarımızda neye öncelik tanıyoruz? Nefsimize mi Allah rızasına mı? Dervişlik taç ile hırkadan ibaret olamayacağının altı çiziliyor ve dervişliğin bundan öte bir şey olduğu anlatılıyor.
Altınoluk, bu sayısında önünüze Yunus Emre’nin zihinlere kazınmış iki mısraını kapak dosyası olarak sunuyor:
“Dervişlik olaydı taç ile hırka
Biz dahi alırdık otuza kırka.”
Yunus Emre, “sehli mümteni” diye nitelenen şiirlerinde “İmkansız kolay” diye tercüme edilecek bir şiir dili oluşturmuş bir büyük Allah dostu.
Şöyle bir şey bu: Bir kitaplık meseleyi iki mısra ile ifade ediyor ve gönüllere ulaşıyorsunuz. Şayet dervişlik taç ile hırkadan ibaret olsaydı, biz de onu otuza kırka alır derviş olurduk.
Bu ifadenin içinde başka neler saklı: Öyle zannetme derviş kardeş. Bu iş taç ile hırkadan ibaret değil. Yani şekil şartlarını yerine getirirsen dervişlik kıvamına ulaşırsın, diye bir şey yok. Hatta derviş olmak için taç ile hırka bile gerekli değil. Kalb aleminde bir şeyler yapabiliyor musun? Kalbini yoğurabiliyor musun? Asıl mesele o.
Bakın yazmaya başladık neler çıktı içinden. Ama bu konuyu uzatmayıp, Derviş Yunus’un bu sözü neden söylediğine bakmak gerekli asıl.
Diyor ki Yunus hal diliyle: Arkadaş bizler şekil şartlarını yerine getiriyoruz, dervişlik iddiasında bulunuyoruz ama, yaptığımız işlerde dervişliğe uymayan şeyler var. O zaman dervişlik de kirleniyor bizim dervişliğe uymayan davranışlarımızla.
Aslında Yunus, bunu sadece dervişlere de söylemiyor. Derviş dediğimiz insanlar da nihayetinde Müslümanlıklarını güzel yaşamak için yola çıkmış insanlar. İslam’dan kopuk bir icad değil dervişlik, aksine İslam’ın içinde kendi kendini daha iyi inşa etme gayreti. Buradan okuyunca Yunus’u belki “İş Müslüman adı taşıma işi değil arkadaş, asıl olan, isimle müsemma olabiliyor musun?” gibi anlamak gerekiyor.
Yunus bu iki mısra ile, asırlar içinde herkesi kendi kendini sorgulamaya çağırıyor. Kendimize bakmamız lazım Yunus’u dinliyorsak şayet.
Müslümanlık taçı ile dervişlik hırkasının üzerimize gerçekten oturup oturmadığına, üzerimizde bütün bu vasıfların iğreti durup durmadığına, dışardan bu urbaları giymiş olmamıza rağmen içimizin boşalıp boşalmadığına bakmamız lazım.
Nerelerde tökezliyoruz? Nerelerde ayağımız kayıyor? Nerelerde yalpalıyoruz? Nerelerde nefsimiz devreye girip kafamızı karıştırıyor? Nerelerde kendimize yontma duygumuz aklımızı – kalbimizi bürüyor? Nerelerde, Rabbimizle ilişkimizi unutuyoruz? Nerelerde ahireti unutuyoruz? Nerelerde kalbimiz karıncalanıyor?
Hayat girift kıvrımlarla dolu. Her zaman net, berrak şuur halinde yaşayamıyoruz.
Yunus diyor ki: "Taçına, hırkana, içini takva ile dolduramadığın aidiyetlerine güvenme. Bu iş ciddi iş. Aman dostum, ahiret var. Aman dostum Allah’ın huzuruna çıkacaksın ve yapıp ettiklerinin hesabını vereceksin. Burada taça – hırkaya gösterdiğin özenden daha fazlasını, asıl orada yüzünü ak çıkarmaya göster."
Yunus’u dinleyelim aziz dostlar.
ALTINOLUK’TA [KASIM 2015] NELER VAR?
Ahmet Taşgetiren, dosya konusu bağlamında "Dervişlik Olaydı Taç ile Hırka" başlıklı yazısında "İnsanın sol böründe ince bir derdin batması lazım Yunus gibi" diyor ve Yunus Emre'nin şiirinden mülhem dervişliği anlatıyor bize.
Dr. Adem Ergül, "Kalıptan Kalbe Kalpten Hayata" başlığında hayata yansıyacak bir "öz"e işaret ediyor. "Kişi, özünü pişirmeden hamlıktan kurtulamaz. Özün kemali ise içten hapsedilen bir duygudan ibaret değildir. Hayata yansıyan öz, çürümeye ve sönmeye mahkumdur. Öyle ise kalpten kalbe, kalpten hayata bir bütünlük içinde mü'min-i kâmil olmak, insan-ı kâmil olmaktır."
Prof. Dr. Necdet Tosun, "Ben Dervişim Diyene" yazısında "Derviş, nefsini yenen, nefsin kötü ahlakından uzaklaşabilen kişidir. Nefsin kötü ahlakının başında kibir, hased, riya, dünya sevgisi gibi kötü huylar gelir. İnsan bu sıfatlardan kurtulduğu oranda "derviş" sıfatına yaklaşır." diyor.
Prof. Dr. Süleyman Derin, bu ay ki yazısında "Taklit İşi Değil Kalb İşi" başlığında günümüzde tasavvufi hayatın günümüzde insanlar arasında revaç bulmasının, bazı insanların sufi semboller kullanarak insanların gözünde saygınlık elde etme kolaycılığına sevk ettiğini" belirtiyor.
Osman Nuri Topbaş Hocaefendi, Hak Dostlarından Hikmetler başlığında "Hâlid-i Bağdâdi-4" başlıklı yazısında "Mü'min adeta dikkatli ve hassas bir memur gibi kalbinin kapısında bekçilik edip o kapıdan içeriye, gurur, kibir ve enaniyetin kırıntısını bile sokmamaya gayret etmelidir. Derin bir tefekkür ve murakabe ile her an gönlünü yoklayıp kendi hata ve ksurularının ıslahı ile meşgul olmalıdır" diyor.
Merhum Hacı Gedikli Ağabey ile sağlığında yapılan söyleşiye de yer verilen Altınoluk'taki bu sohbeti Y. Selamn Tan yapıyor. Başlığı: "Bütün İş Kalpte"
Altınoluk’ta yer alan diğer yazılar ise şöyle:
Rabia Brodbeck, "Ne Zaman Ne Zaman?"
Duran Ekizer, "Hayat Tasavvuru ve Nefsi Levvame [Kendini Eleştirme]"
Ali Rıza Temel, "Birlikte Yaşama ve Sorumluluk"
Nureddin Yıldız, "Medine Neresi?"
Senai Demirci, "Avucumda Köz İzi"
Prof. Dr. İrfan Gündüz, "Naz mı Niyaz mı?"
Cafer Durmuş, Zindanda Bile Tebliğ"
Mehmet Dinç, "Nesli Tükenmesin Güven İnsanlarının"
Neslihan Nur Türk, "Eylem Zamanı"
Şemseddin Kırış, "Bilinç Bölünmesi Müslümanlar İçin Tehlike midir?"
Cemal Nar, "Davetiye"
Salih Zeki Meriç, "Karanfilin Ağıdı"
Prof. Dr. Ethem Cebecioğlu, "Kelâmi Dergahı'nda Tefsir Dersleri [Kur'ân Tilaveti ve Hafızlar]"
Mustafa Eriş, "Fadl İbni Abbas"
Beytullah Demircioğlu, "Suriye Krizinde Son Dönemece mi Giriliyor?"
Ayrıntılı Bilgi: www.altinoluk.com
YORUMLAR