Derya Gönüllü Olmanın Bereketi
Bilgi, hikmet ve irfân pınarlarından testisini doldurmayan, gönlünü “şerh-i sadr” nimetine eriştirmeyen, Allah yolunda infak niyetiyle harıl harıl çalışıp da helâlinden bol rızka nail olmanın yollarını aramayan kimseler, verme nimetine nasıl mazhar olabilirler ki?
Engin ırmaklar gibi akan milyarlarca insan içinde, bedeni toprağın altına girdiği halde, verdiği gönül eserleriyle hâla toprak üstünde varlığını devam ettiren kaç bahtiyar vardır, dersiniz? Şu gök kubbede hoş sedası devam edip hayır dualara mazhar olmuş insanlar, ne ile bu berekete nail olmuşlardır? Kişisel gelişimini fâni hayattaki fâni başarılara tahsis etmek, ne kadar akıllıca bir iştir? Acaba kıyamete kadar varlığını sürdürecek bereketli bir tohum olmak mümkün müdür? Özümüzü böyle bir kaliteye eriştirmenin yolu nedir? Bu sorular, kendi şahsiyet inşamızda cevap aramamız gereken hayati sorulardır diye düşünüyorum. Buna “bir ufuk arayışı” da diyebiliriz.
ALLAH’IN LÜTFU GENİŞTİR
Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz “tane” bulunan “bir tâne”ye (bir buğday tohumuna) benzer. Allah dilediğine kat kat artırır. Allah’ın lütfu geniştir ve O her şeyi bilendir.” (Bakara Sûresi, 261)
Bu âyette dikkati çeken husus, infak eden kimselerin şahsiyetlerinin eşsiz bir berekete nail olabileceği hakikatidir. Zira burada her birinde yüz tane bulunan yedi başaklı tohuma benzetilen, infak neticesinde oluşan şahsiyet ve karakterin erişebileceği kalite seviyesidir. 64
Diğer bir âyette ise infakın kişiliğimizi arıtıp geliştireceğine şöyle işaret edilir:
(Ey Nebiyy-i Ekrem!) Onların mallarından bir sadaka al ki, o sadaka ile onları temizleyip tezkiye edesin (arıtıp geliştiresin). 65 (Tevbe Sûresi, 103)
Rahmet Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz de cömertliğin şahsiyetin korunup gelişmesindeki tesirini bir benzetme ile şöyle beyan eder:
“Cimri ile cömerdin durumu, göğüsleri ile köprücük kemikleri arasına zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert, infak ettikçe, üzerindeki zırh genişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler (adeta yerlerde sürünecek derecede genişler). Cimri ise bir şey vermek iste- diğinde, zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır; genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz”.66
VERMENİN ŞAHSİYETE GERİ DÖNÜŞÜ
Mevlânâ –kuddise sirruh- vermenin şahsiyete geri dönüşünü çarpıcı bir üslupla şöyle ifade eder:
“Allah yolunda ekmek verirsen, sana ekmek, can verecek olursan can verirler.”
Vermek, vermek ve yine vermek. Veren insan, yükselen ve büyüyen bir insandır. Araştırmalar gösteriyor ki nebâtât ve cemâdât dahi müspet ve menfî nazar ve duygulardan etkilenmekte ve ona göre şekillenmektedir. Bu itibarla veren insan, tüm varlığın müspet enerjisini kendine doğru çekmekle, kişisel kalitesini geliştiren ve gönüllerde çoğalıp bereketlenen insandır. Kendisini sevenlerin muhabbeti, Hakk’a yakın kırık gönüllerin duâ ve niyazları, göktekilerin merhametli bakışları ve nihayet Yüce Rabbin eşsiz rahmet ve lütufları sayesinde böyle kimselerin özleri geliştikçe gelişir ve nihayet enerjik bir karaktere sahip olurlar. Artık böyleleri sıradan bir kimse değil, belki on, belki yüz, belki yedi yüz ve hatta daha fazla kişiye bedel olacak bir kalite seviyesine erişirler.
Ancak bilmek gerekir ki, boş bardakla bir ikram söz konusu olamaz. Bilgi, hikmet ve irfân pınarlarından testisini doldurmayan, gönlünü “şerh-i sadr” nimetine eriştirmeyen, Allah yolunda infak niyetiyle harıl harıl çalışıp da helâlinden bol rızka nail olmanın yollarını aramayan kimseler, verme nimetine nasıl mazhar olabilirler ki?
Dipnotlar:
64) Bu ayetteki benzetme, müfessirler tarafından genellikle şu şekillerde de yo- rumlanmıştır: a. Burada muzaf hazfedilmiştir ve mânâ “Allah yolunda infak edenlerin (infakının) misali, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir tohuma benzer” şeklindedir. b. Diğer bir takdire göre mânâ: “Allah yolunda infak edenlerin durumu (toprağa) bir tohum (eken çiftçinin durumu) gibidir ki o tohumdan her birinde yüz tane bulunan yedi başak çıkar..”
65) “Tezkiye” kavramı, hem “arıtıp temizlemek”, hem de “geliştirmek” anla- mındadır. Âdetâ ham kişiliğin kemâle eriştirilme ameliyesinin adıdır.
66) Buhari, Cihâd, 89; Müslim, Zekât 76-77.
67) “Şerh-i sadr”, gönül genişliği demektir ki, “imân” ve “ihsân”ın derecesi nispetinde kullara lutfedilen yüce bir nimettir.
Kaynak: Dr. Adem Ergül, Göklere Yolculuk Var, Erkam Yayınları
YORUMLAR