Devrinin En Muteber Şeyhi

Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, yaşadığı devirde sultanlarla yakın münasebeti olmuş, Sultan I. Ahmed, II. Osman ve I. Murad dönemlerinin en muteber şeyhi olarak hürmet gösterilen şahsiyetlerden biri olmuştur.

Sultan Ahmed’den sonraki II. Osman döneminde de Hüdâyî’nin bazı hizmetleri olmuş, Sultanı hacca gitme arzusundan vaz geçirmeye çalışmıştı. Fakat Sultan bu arzusundan vaz geçmeyince meşhur Gencosman vak’ası meydana gelmiş ve ilk defa bir Osmanlı sultanı anarşi kurbanı olmuştu. Bu olay sırasında Vezir-i Azam Dilaver Paşa yeniçerilerin elinden kaçarak Hüdâyî dergâhına sığındı. Fakat isyancılar sarayı basınca Gencosman adam göndererek onu oradan getirtip yeniçerilere teslim etmek zorunda kaldı. Hüdâyî dergâhı o yıllarda pek çok siyasinin barınak ve sığınağı olmuştu. Nitekim Halil Paşa onun türbesine sığınıp kurtulanlardan ve iade-i itibar edenlerdendir.

I. Murad döneminin ilk yıllarını bir pir-i fâni olarak idrak eden Hz. Hüdâyî ona Eyüp’te devrin en mu’teber şeyhi sıfatıyla saltanat kılıcını kuşattı. Osmanlı sultanları tahta çıkarlarken genellikle hürmete şayan şahsiyetlerden kılıç kuşanmayı âdet edinmişlerdi.

Azîz Mahmûd Hüdâyî’nin, sağlığında sultanlarla bu kadar yakın münasebet içinde olmasının tesiriyle olsa gerek, bazı kaynaklarda Ayşe Sultan isimli saraylı bir hanımla evlendiği bile söylenmektedir. Ancak devrinde yazılan kaynaklarda bulunmayan bu rivayetin biraz ihtiyatla karşılanması lâzım geldiğine inanıyoruz.

Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri arkasında yüzbinlerce muhib ve müntesib ile pek çok eser ve vakıf bırakarak 3 Safer 1038 h. 2 Ekim 1628 m. Salı günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kabri, külliyesi içinde inşa edilen türbesindedir. Camiini de kendisi yaptırmıştır. Ancak 1850 yılında çıkan bir yangında külliye tamamen yanınca Sultan Abdülmecid Han tarafından yeniden yaptırılmıştır.

Hüdâyî, şeyhi Üftâde’nin duası berekâtıyle büyük bir servete ve şöhrete mâlik olmuştur. Şeyhi onun hakkında: “Biz onu zengin şeyhi ettik” ve “Oğlum! sultanlar arkanda yürüsün!” gibi dualar etmişti.

Not: Fotoğraf; Aziz Mahmud Hüdâyi Tac-ı Şerifidir.

Kaynak: Aziz Mahmud Hüdâyi Hayatı ve Menkıbeleri, Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdâyi Vakfı Yayınları, 2004

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.