Dilenciye Para Vermek

Vermek mi zor, almak mı?

Değerli emekliler!

Siz, hayatınız boyunca birisinden borç para istediniz mi? Eğer istemediyseniz, gidin birisinden borç isteyiniz:

– Bana aybaşına kadar beş yüz lira borç verir misin, deyiniz.

Dediniz mi? Ne kadar zor geldi değil mi? Belki de:

– Ben isteyemedim, diyorsunuz.

Öyleyse şimdi not defterimdeki bu yazıyı okuyabilirsiniz.

DİLENMEYE UTANMIYOR MUSUN?

Adam, iki bacağını pantolonunun tek bacağına sokmuş, bir bacağı yokmuş gibi dileniyordu. Gelen geçen insanlar ona sadaka veriyordu.

Bu durum aylarca devam etti; bir gün zabıtalar koşarak geldi. Adam, pantolonunu çıkararak kaçmak istedi ama enselendi. Olayı takip eden televizyoncu adama sordu:

– Bu şekilde dilenmeye utanmıyor musun?

– Yoo! Bu benim işim.

– İnsanların duygularını sömürüp parasını alıyorsun.

– O da onların işi...

DİLENMEYEN ERKEKLERE KIZ VERMİYORLAR

Bazı bölgelerde bütün köy halkı dilenciymiş, eli-ayağı tutsun tutmasın hepsi dilenirmiş:

– Nerede?

– Bütün şehirlerde.

Hatta dilenmeyen gençlere kızlarını vermezlermiş. Bir gün bir oğlana kız istemeye gitmişler.

Dilencilerin şahı olan baba, damat adayına sormuş:

– En çok bildiğin dilenme usulü nedir? demiş.

– Aynı anda kör, sağır ve sakat bacaklı olmak...

– Verdim gitti...

DİLENCİLER ÇOCUK KİRALIYOR

Kucağında bir çocukla dilenmek, hasılatı üç-dört kat arttırırmış. Bazı dilenci kadınlar, komşusundan çocuk kiralarmış:

– Bugün çocuğun boştaysa bana kiralar mısın?

– Hasılatın yarısını isterim.

– Piyasayı bozma, dörtte bir...

– Benim çocuk yalın ayak çalışır, iyi de rol yapar.

– En son üçte bir...

– Eh öyle olsun ama topladığın parayı kaçırma.

– Eğer tek kuruş kaçırırsam kazandığım para haram olsun!

ADAMIN YARISI YOKTU

Adamın yarısı yoktu. Kim bilir nasıl bir kaza geçirmiş, göğsünün altından kesilmişti. Parkın kenarında bir kartonun üzerine oturmuştu, daha doğrusu, oturacak kısmı olmadığı için sanki birisi tarafından getirilip konulmuştu. Gelen-geçen onun bu haline acıyor:

– Bu adam bağırsakları olmadan nasıl yaşıyor, diye merak ediyordu, herkes bol para veriyordu.

İşler bir müddet iyi gitti. Sonra kim ne yaptı, nasıl etti, bir gün iki zabıta adamın başında belirdi. Kollarından tutup çektiler, adamın tamamı ortaya çıktı...

Meğer adam bir çukurun içine girmişti, çukur belli olmasın diye bir kartonun ortasını delmişti.

Zabıtanın biri gülerek:

– Ülen, insan göğsüne kadar kesilse hiç yaşar mı? diye söylendi.

Çukurdan çıkan adam dertlendi:

– Çukuru kazan o serseme ölçümü vermiştim, fazla derin kazmış, dedi.

SENİN BU ÇOCUKLAR BÜYÜMEDİ Mİ?

Kadın, caminin kapısında devamlı dileniyordu:

– Çocuklarım yetim kaldı, ne olur yardım edin, diyordu. Bu böyle yıllarca devam etti.

Yetime yardım etmek sevaptır ya... Cemaat elinden geldiği kadar yardım etti.

Bir gün birisi kadına:

– Aradan yıllar geçti, bu senin çocuklar büyümedi mi? dedi.

Kadın göğsünü gururla şişirdi:

– Onları büyüttüm, bunlar onların çocukları... dedi.

JİPE ATLADI, GİTTİ

Düşkün, zavallı, yaşlı bir kadın iki büklüm her cuma caminin kapısında dileniyordu. Herkes gibi ben de üç-beş kuruş veriyordum.

Titrek elleriyle parayı alırken insanın içi sızlıyordu. Belli ki kadın da dilenmekten utanıyordu ve çarşafının ucuyla yüzünü gizliyordu. İçimden:

“Sen utanma, biz utanalım” diyordum. Bir cuma günü kadını takip etmeye karar verdim:

“Elimden geldiği kadar biraz fazla yardım edeyim” dedim.

Camiden cemaatin çıkışı sona erdi. Kadıncağız yavaş ve titrek adımlarla yürüdü. Belli etmeden peşinden gittim:

“İnşaallah evi yakındır, yoksa bu yürüyüşle yollar bitmez” dedim.

Kadın, caddenin köşesine gelince durdu. Bekledi. Bir dakika sonra lüks bir jip geldi. Kadın canlandı. Bir hamlede jipe atladı, uzaklaştı...

DİLENCİLERE PARA VERMEK CAİZ Mİ?

Değerli okuyucular. Geçtiğimiz Ramazan’dı. Teravih namazından çıkarken dilenciler yine sıralanmıştı. Hacı Salih ceplerini karıştırdı. Bulduğu üç-beş kuruşu dilencilere paylaştırdı:

– Dilencilere böyle para vermek caiz mi? dedim.

– Fazla bir şey vermiyorum ki... Birer lira...

– Bari servetini bağışlasaydın.

– Ne?

– Yok bir şey... dedim. Karşıdaki çay ocağına oturduk, çaylarımızı içerken, yukarıdaki olayları anlattım.

– Vermese miydim? dedi.

– Bilmem... Sen parasız kalıp birisinden hiç para istedin mi?

Hacı Salih derin bir iç çekti:

– Bir kere istemiştim ama yerin dibine girmiştim, dedi...

– Öyleyse unutma Hacı Salih, onurlu bir fakir hiç bir zaman dilenmez.

– Ne yapar?

– Senin, kendisini bulmanı bekler.

Hacı Salih durgunlaştı. Biraz da kederlendi:

– Anladım! dedi.

Değerli okuyucular, size anlatmaya gerek yok, zaten biliyorsunuz... Hoşça kalın!..

Kaynak: Ekrem Bektaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 401

İslam ve İhsan

KİME, NASIL YARDIM EDİLİR?

Kime, Nasıl Yardım Edilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.