Dilin Afetleri
Dilin afetleri nelerdir? Dilin afetleri: Gıybet, iftira, koğuculuk...
Muaz bin Cebel -radıyallâhu anh- anlatıyor:
“-Bir gün, «yâ Rasûlallah! Konuştuğumuz her şey amel defterimize yazılacak mı? Onlardan hesaba çekilecek miyiz?» diye sordum. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Anan sana ağlasın! Şunu iyi bil ki, insanları burunları üzere cehenneme düşüren şey, onların dillerinin söylediği kötü sözlerdir. Sen, sustuğun sürece dilinin âfetinden kurtulursun. Konuştuğun zaman senin için ya ecir yazılır ya da günah yazılır.” buyurmuştur. (Taberânî, Mecmau’z-Zevâid)
Hâl böyle iken insanoğlu zaman zaman gaflete düşer de iki kişi arasında konuşulan özel bir sohbeti, farkında olmadan veya ciddiye almayarak üçüncü kişiye nakleder. Böylece kardeşinin sırrına ihanet etmiş ve onun hakkında yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermiş olur.
Bazen kardeşinin bildiği veya öğrendiği bir sözünü, davranışını, özelliğini; onun olmadığı bir yerde anlatır. Bilir ki, kardeşi bunu duysa, üzülecek, rahatsız olacaktır. Kendisini, “Ama söylediğim şey doğru!” diyerek tesellî eder.
Oysa bir insanın doğru bile olsa, kardeşinin hoşlanmayacağı bir özelliğini başkasına zikretmesi “gıybet”tir. Ve gıybet, kardeşinin ölü etini yemek gibidir. Eğer anlattığı özellikler, din kardeşinde yoksa, bu sefer o söz “iftira” hâline döner. Bu da ciddî bir kul hakkıdır.
Eğer konuşulan mevzular alelâde bir gevezeliği geçip laf taşımaya, ara bozmaya dönerse o zaman buna “koğuculuk/nemîme” adı verilir.
Nemîme; insanlar arasında birlik beraberliği azaltıcı, kırgınlık ve dargınlığa sebebiyet veren; kalplere kin ve nefret tohumları eken sözleri, birinden diğerine taşıma mânâlarına gelir.
Bu sözler, bir vücudun organları gibi, birlik bütünlük içinde yaşayan mü’minlerin, akraba ve arkadaşların birbirine kırılıp küsmesine, parçalanıp aralarına şeytanın girerek nefislerine yenik düşmelerine sebep olur. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu yüzden:
“Nemmâm (koğucu) Cennet’e giremez.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îman, 168)
Mü’mine yakışmayan koğuculuk, bilerek veya bilmeyerek insanlar arasında laf getirip götürmek, ileri -eri her işittiğini söylemekle olur. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Kişiye yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter.” buyurmuştur. (Müslim, Mukaddime, 5)
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yanından geçmekte olduğu iki mezar hakkında şöyle buyurdu:
“Bu ikisi, kendilerince büyük olmayan birer günahtan dolayı azâb görüyorlar. Evet, aslında (günahları) büyüktür. Biri koğuculuk yapardı. Diğeri ise, idrarından sakınmaz, iyice temizlenmezdi.” (Buhârî, Vüdû, 55; Ebû Dâvûd, Taharet, 11; Tirmizî, Tahâret, 53)
Ancak laf taşımanın ve yalan söylemenin de istisnâları vardır; iki kişi arasını düzeltmek için laf taşıyan, yalan da söylese koğuculuk yapmış olmaz. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz.” (Buhârî, Sulh, 2; Müslim, Birr, 101)
Ümmü Gülsüm -radıyallâhu anhâ- şöyle demiştir:
“Ben Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu üç hâl dışında, halkın yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum: Harpte, kişilerin arasını düzeltmekte, (âile birliğini sağlamak için) kocanın hanımına, hanımın kocasına söylediği sözlerde…” (Müslim, Birr, 101)
O hâlde söz başlı başına büyük bir mesûliyettir. Âyet-i kerîmede insanın organlarına sahip çıkmasının önemi şöyle vurgulanır:
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül; bunların hepsi ondan sorumludur.” (el-İsrâ, 36)
Rabbimiz, cümlemize “dil emaneti”nin hakkını vermeyi nasip etsin. Lisanımızı hayırlara anahtar; şerlere kilit eylesin. Âmin.
Kaynak: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, Sayı: 164