Din Afyon Mu Aksiyon mu?
Yazının başlığı Müslüman okuyucuya tuhaf gelebilir. Özellikle insan aklını ve gönlünü esir alan bütün hurafe ve batıllara karşı bir başkaldırı ve direnişi temsil eden İslamiyet için öyle bir soru abestir. Esasen bütün peygamberlerin mücadelesi; baskı, zulüm, sömürü ve istismara karşı direnme şeklinde özetlenebilir.
Kula kul olmayı sonlandırmak, herkesi yaratıcıya kullukta eşitlemek, insan onurunu kurtarmak, maddi ve manevi gelişmenin önünü tıkayan bütün engelleri kaldırmak, hayatı ve ölümü anlamlı kılmak için görevlendirilen peygamberler tarihin en büyük inkılapçılarıdır. Tek başlarına yerleşik düzenlere baş kaldırmışlar, hakkın hakimiyeti için en soylu mücadeleyi vermişler, bu uğurda hayatlarını ortaya koymuşlar, akla hayale gelmeyen komplo ve işkencelerle karşı karşıya gelmişlerdir.
DİNİN AFYON OLARAK TANIMLANMASI
Gerçek böyle olmakla beraber, en önemli dinamizm ve aksiyon kaynağı olan din, suret-i haktan görünen bazı sahtekarlar tarafından kitleleri uyuşturmak, haksızlıklara karşı insanların dirençlerini kırmak için afyon haline getirilebilmektedir. Karl Marx, dinin işçileri avutmak için burjuva tarafından afyon haline getirildiğini söylemiş, bir bakıma da gerçeği dile getirmiştir.
Dinin afyon olarak tanımlanması iki yönden değerlendirilebilir. Allah, kader ve ahiret inancı acılara ve sıkıntılara karşı etkili bir müsekkin, önemli bir teselli kaynağıdır. Dinin bu teskin ve teselli edici etkisi uyuşukluğa değil, bilakis manen ve moralmen çöküşü önlemeye, insanı dik ve dirençli kılmaya vesiledir. Tevekkül de Allah’a güvenip, dayanma olduğu için insanı güçlü kılar.
Diğer taraftan din; yukarıda da belirttiğimiz gibi kitleleri uyuşturmak, haksızlıklara karşı direnci kırmak için kullanıldığı gibi, ayrıca dini duygular, insanları yanlış hedeflere yönlendirmek için de kullanılmaktadır. Cennet vadiyle beyinleri yıkanan bir takım kişi ve gruplar terör ve cinayet şebekeleri haline getirilmektedir. Haşhaşiler bunun en tipik örneğidir. Akılları, afyon haline getirilen din ve bildiğimiz haşhaş (afyonla) dumura uğratılan bu kişi ve gruplar, cinayetleri ibadet anlayışıyla işlemekte, gerçek din ve toplum için en büyük tehlike haline gelebilmekte, kitleler adeta hipnotize edilmektedir.
HİPNOTİZMAYI İMAN OLARAK KABUL EDENLER
Ünlü yazar Tolstoy bu hususa şöyle işaret ediyor: Bazıları hiç bir şeye inanmıyor ve bununla gurur duyuyorlar. Diğerleri, kendi menfaatlerine olan ve kitlelere iman görüntüsü altında inanmaya ikna ettikleri şeylere inanır görünüyorlar. Geriye kalan büyük çoğunluk ise kendilerine uygulanan hipnotizmayı iman olarak kabul ediyorlar ve inançsız yöneticilerin kendilerinden istediği her şeye köle gibi itaat ediyorlar.
İslam tarihinde dini, hayatın en canlı gerçeği olmaktan çıkarıp bir ütopya, masal, melankoli, hurafe, menkıbe, illüzyon haline getirme faaliyetleri, onu aksiyondan afyona çevirme teşebbüsleri hiç bir şekilde eksik olmamıştır.
Yakın tarihimizde ve günümüzde de insanları, dinle, Allah’la, kitapla, peygamberle, rüya ile, mehdi ile, şeyhle, kerametle aldatma faaliyetlerine şahit olmaktayız. Bir takım gizemli yollarla, şeytani entrika ve kutsallaştırma yöntemleriyle putlaştırılan şahıslar tartışılmaz hale getirilmekte, her söz, hareket ve işaretleri adeta vahiy gibi telakki edilmekte, bu gibi şahıslar bilerek ve bilmeyerek emperyalistler tarafından ümmeti tahrip etmek için taşeron olarak kullanılmaktadır.
Irak’ta Kesnizani, Pakistan’da Kadri, ülkemizde Fetö hareketi bunun en canlı örneğidir. Nifakın, riyanın talimini yapmış bu hain, meczup, şizofren tipler ümmetten devşirdikleri himmetlerle ümmeti tahrip etmişler, mukaddes değerleri değersizleştirmişler, haddi zatında diriltici olan İslamiyet’i öldürücü bir zehir, uyuşturucu bir meta haline getirmişlerdir. Akla, mantığa, fıtrata, kitaba, sünnete aykırı bir takım yorumlar ve sahtekarlıklarla İslamiyet’i şahsi menfaat ve ikballeri için istismar eden bu alçaklar, bu entrikaları din kisvesi altında yaptıkları için ateistlerden daha fazla İslamiyet’e ve ümmete zarar vermektedirler.
Hakkın hakim kılınması için gayret sarf etmek demek olan cihadı ters yüz edip teröre dönüştüren veya cihadı büsbütün inkar eden şahıs ve gruplar ümmetin baş belasıdır.
"İSLAM'DA CİHAT OLMAZ" DİYENLER KİME HİZMET ETTİ?
Gulam Ahmet, İslam’da cihat olmadığını söyleyerek Hint Müslümanlarının İngiliz emperyalizmine boyun eğmelerini hedeflemiş, işid, el-kaide, Boko haram gibi taşeron oluşumlarla da, isminden de anlaşılacağı üzere bir barış dini olan İslamiyet terörle özdeş hale getirilmiştir.
Emperyalizme karşı ümmeti uyandırmak için İsrafil’in suru görevini üstlenen fikir ve gönül adamı Muhammed İkbal, aksiyondan afyona dönüştürülen din için şunları söylüyor:
“Vay! O din ki seni uyutuyor. Bu sihir midir, afyon mudur, hap mıdır, din midir?”
Sünnetullah’a, yaradılış kanunlarına, akl-ı selime, kalb-i selime aykırı din olmaz. Sihirbazların oyununu bozan dindir. Hz. Musa’nın sihirbazların oyununu nasıl bozduğu, onları nasıl teslim aldığı malumdur. Din diriliştir. Öldükten sonra dirilişi biz din vasıtasıyla öğreniyoruz. Hayatta iken de gerçek anlamda diri ve dinamik olmak hakiki iman ve dindarlıkla mümkündür. İslam ülkelerindeki bütün bağımsızlık hareketlerinin itici gücü İslam ve cihat ruhudur. Gazilik ve şehitlik kavramları mücadelenin temel kavramlarıdır.
BÜTÜN KORKULARI YIKAN SÖZ
Gerçek müslüman tek başına bir ordudur. Gerçek mücahit Muhammed İkbal bakın ne diyor:
– Cemiyete kafa tutan bu fakirin iki kelimeden başka bir şeyi yoktur: Lâ ilahe illallah, Muhammed Rasûlullah!
– Seni yaşatmak için inen Kur’ân ölürken okunuyor başucunda.
– Kölelikte iman lezzeti arama, Kur’ân-ı baştan başa ezberlesen bile.
– Kendini kılıç gibi keskinleştir. Sonra kaderin kucağına atıl. Kendini bile. Zira cevherin kötü değildir.
– Kelime-i tevhid bir zamanlar dünyada yaşayan bir güçtü. Bu gün ise yalnız kelam ilminin bir konusudur.
– Başkasının önünde eğildin mi ne kalbin ne de vücudun senindir.
– Elinde lâ ilahe illallah asası oldukça bütün korku tılsımlarını yıkacaksın.
İSLAM AKSİYONDUR
İslam’ın afyondan aksiyon haline getirilmesi için yeniden inanmaya, iman tazelemeye ihtiyaç var. “Ey iman edenler! Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin.” (Nisa, 136) Ayet-i kerimede: İman edenlere “İman edin” denmesi oldukça manidardır. Demekki imanın daima canlı tutulması, her an yenilenmesi gerekiyor. Hasan Ali Nedvi’nin “Yeniden İslama”, Mevdûdi’nin “Gelin Müslüman Olalım” isimli kitaplar kaleme alması ilginçtir.
İslam aksiyondur. Kur’ân-ı Kerim, amel, fiil, sa’y, ve kesb kelimeleriyle doludur. “İki günü eşit olan aldanmıştır” buyuran bir peygamberin ümmeti, dinamik olmak zorundadır. Uyuyanın sadece rüyaları olur. Rüya, hayal, gizem, efsun, zan ve büyüden sıyrılıp gerçeğe, fıtrata, akl-ı selim, kalb-i selime dönmek, başımızla gökte, ayaklarımızla yerde olmak zorundayız.
Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, 381. Sayı