Din Tahrifçilerinin Yeni Taktikleri
Nice hakîkatleri görmezden gelen bâzı bedbahtlar -güyâ Kur’ân’a uyma adı altında- dîni budayıp onu kendi sığ görüşlerine uydurmaya kalkışmaktadırlar. İlim ve irfanda çırakları bile olamayacakları, büyük birer üstâd olan müctehid imamları da saygısızca tenkit edebilmektedirler.
“–Onlar bin sene önceki âlimlerdi, şimdi zaman çok değişti…” görüşüne sığınarak, dînin zamanlar üstü ve değişmez hükümleriyle oynamaktadırlar. Bu ise, gayr-i müslim müsteşrik ve misyonerlerin yaptıklarından daha beter bir din tahribidir. Bunlar din âlimliğini; dîne hizmet etmek yerine, onu tenkid etmek zanneden gâfiller gürûhudur.
DİN KİMDEN ÖĞRENİLİR?
Bu bakımdan bilhassa dînî tahsilde bulunan genç kardeşlerimizin, bu hususlarda uyanık olmaları, dîni kimden öğreneceklerine çok dikkat etmeleri lâzımdır. Zira Peygamber Efendimiz çok sevdiği sahâbîlerinden olan Abdullah bin Ömer’e (r.a.) şu îkazda bulunmuştur:
“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, sağa sola meyledenlerden alma!”
Nitekim bu hassâsiyet içinde olan Ashâb-ı Kirâm ve onların izinden giden sâlih mü’minler, yeri gelmiş, bir râvîden hadîs alabilmek için, o zamanın zor şartları altında bir ay süren ilim yolculukları yapmışlardır. Yine onlar, nebevî terbiye ile öyle bir fazîlet âbidesi hâline gelmişlerdir ki, hayvanını yanına çekmek için boş yem torbasını gösterip kandıran kişinin ahlâkını mûteber saymamışlardır. Yani huy ve ahlâkında, bir hayvanı bile olsa kandırma ve aldatma zaafı bulunan kişiyi, Allah Rasûlü’nün hadîs-i şerîfleri muktezâsınca yaşamadığı için, hadîs nakline liyâkatli görmemişlerdir.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, İmâm-ı Rabbânî, Erkam Yayınları