Dinde Sihir ve Büyünün Yeri

Sihir ve büyünün dindeki yeri nedir? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Sihir ve büyü konusuna İslâm iyi bakmaz. Nitekim Kur’an’da: “Fakat o şeytanlar küfre gittiler, insanlara büyü yapmayı öğretiyorlar. Ancak onlar Allah’ın izni olmadan kimseye zarar veremezler[1] âyetinde sihir ve küfür ilişkisine dikkat çekildiği görülmektedir. Yine A’râf ve Tâhâ sûrelerinde Mûsâ’nın sihirbazlarla durumu anlatılırken yaşadıkları, tevhîd mücâdelesi olarak verilmektedir.[2]

Firavun ve adamları Hz. Mûsâ’nın asâsı ile elinin beyazlığı mûcizesinden sonra onun sihirbazlığına kâni oldular. Sihirbazlar Firavun ile pazarlıklarını tamamlayınca: “Sen mi atarsın biz mi atalım” dediler. Mûsâ: “Siz atın” dedi. Onlar atınca insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler. Sihirbazlar ip ve odun parçalarını yere attıkları için halk onları yılan sandı. Mûsâ asâsını atınca sihirbazların yılanlarını yuttu. Sihirbazlar secdeye kapandı: “Mûsâ ve Hârun’un Rabb’ına inandık” dedi. Firavun: “Benden izin almadan inandınız ha! El ve ayaklarınızı çaprazvari kestireceğim” dedi.[3]

Ayrıca asr-ı saâdette Lebid b. A’sam Rasûlüllah’a büyü yapmıştı. Bu hâdise üzerine Felak ve Nâs sûreleri nâzil oldu.[4] Bu sûrelerde Allah Teâlâ sihir ve büyüyü de kapsayan ins ve cin şeytanlarının her türlü müdâhelesinden kendisine sığınmayı emretmektedir.

Hadîslerde mühlik/helâke götüren yedi şeyden biri sihirdir. Diğerleri ise Allah’a şirk, katl-i nefs, ribâ, yetim malı yemek, harbden kaçmak, nâmuslu kadına zinâ iftirâsı atmaktır.[5]

Dipnotlar:

[1].       el-Bakara, 2/102.

[2].       el-A’râf, 7/109-124; Tâhâ, 20/63-71.

[3].       el-A’râf, 7/124.

[4].       Buhârî, Tıbb, 39.

[5].       Buhârî, Vasâyâ, 23; Müslim, Îmân, 145.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TÂRİHÎ SEYRİNDE SİHİR VE BÜYÜNÜN DİNLE İLİŞKİSİ NEDİR?

Târihî Seyrinde Sihir Ve Büyünün Dinle İlişkisi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.