Dini Eğitimi Hafife Almayın!

Günümüzde dünyevî tahsile gösterilen ehemmiyet, dînî tahsil için gösterilmiyor. Hâlbuki Efendimiz (s.a.v.) 23 sene boyunca İslâm kültürünü ashâbına tahsil ettirdi. Dolayısıyla evlâtları bir yaz tatilinde, kısa bir süreliğine câmiye veya kursa göndermekle onların dînî tahsillerinin ikmâl olduğunu düşünmek, dînî tahsili hafife almaktır.

Asr-ı saâdette iki kardeş vardı. Biri Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yanından ayrılmayıp O’ndan ilim tahsil eder; diğeri ise geçim temini için çalışırdı. Çalışan kardeş, bir gün diğer kardeşini Allah Rasûlü’ne şikâyet etti. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in cevabı şöyle oldu:

“–Belki de sen, onun sâyesinde rızıklandırılıyorsun!” (Tirmizî, Zühd, 33/2345)

Üzülerek görüyoruz ki günümüzde dünyevî tahsile gösterilen ehemmiyet, dînî tahsil için gösterilmiyor. Hâlbuki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz 23 sene boyunca İslâm kültürünü ashâbına tahsil ettirdi. Dolayısıyla evlâtları bir yaz tatilinde, kısa bir süreliğine câmiye veya kursa göndermekle onların dînî tahsillerinin ikmâl olduğunu düşünmek, dînî tahsili hafife almaktır. Bu ise büyük bir gaflet tezâhürüdür.

EVLATLARIMIZIN DİNİ TAHSİLİNE İTİNA GÖSTERMELİYİZ

İnsanın sevdiği bir yakınını kaybetmesi, bu dünyadaki en büyük acılardan biridir. Fakat o hicran ateşi bile zamanla söner. Bundan daha acı olanı ise âhirette yaşanacak olan “yevmüʼl-fasl” yani ebedî “ayrılık günü”dür. Cenâb-ı Hak sâlih kullarını;

“Onlara merhametli Rabbʼin söylediği selâm vardır.” (Yâsîn, 58) âyeti muktezâsınca büyük bir ikram ve iltifatla Cennetʼine dâvet edecek. Fakat dînî tahsilden mahrum yetiştikleri için o sâlih kullarla aynı gönül dünyasını paylaşmayan mücrimlere ise -onlar en yakınları bile olsa-;

“Ayrılın bir tarafa bugün ey günahkârlar!” (Yâsîn, 59) buyrulacak. Belki orada nice evlâtla anne-baba ebediyyen farklı yollara gidecek. Dünyevî ayrılıklarla kıyaslanamayacak derecede dehşetli bir ayrılık ve hüzün günü vukû bulacak!..

Dolayısıyla yarın âhirette hüsrâna uğramamak için bugün hem kendimizin, hem yakınlarımızın, hem de bilhassa evlâtlarımızın dînî tahsiline îtinâ göstermeliyiz. Evlâtlarımızı Allah yolunda yetiştirmeliyiz. Zira onlar bize Allâh’ın birer emânetidir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 391

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.