Dini Hizmette Mazerete Sığınmadan Şartları Zorlamak

Mazeret üreterek iş ya da hizmetten geri kalmak mesûliyet getirir. Ancak mazerete sığınmadan mevcut durumda ortaya çıkan zaruretler sebebiyle, iş ya da hizmetten geri kalmak, kişiyi mazur kılar ve mesûliyetten kurtarır. Hatta niyet samimi ise ve şartlar sonuna kadar zorlanmış ise yapmış gibi ecre nail olunur.

Prof. Dr. Osman Öztürk, Mahir İz hocanın bir hassasiyetini anlatıyor:

“Yüksek İslâm Enstitüsü’nde hocalık yaptığı son senelerden birinde olacaktı. İyi bir kış vardı. Bir gün öyle oldu ki, vâsıtalar çalışmadığı için orta dereceli okullar tatil olmuştu. Ben de bundan istifadeyle; bu havada nasıl olsa hocam da derse gitmemiştir diyerek sabah çayına hocama gittim, baktım ki içeride tatlı bir münakaşa var. Konu şu: Hoca mûtad saatinde evden çıkacağında, hanımı hatırlatmış ve

“Bu havada vâsıta bulamazsın, boşuna gidip duraklarda bekleme, ihtiyarsın (o zaman yaşı 76) hasta olursun” demiş.

Hoca dinlemeyip çıkmış ve bir saat durakta beklemiş, ayazı yeyip geri dönmüş. Hanımı da;

“İşte bak, ben size işin böyle olacağını söylemiştim” şeklinde hocamıza serzenişte bulunurken ben kapıyı çalmış oldum.

Hocam rahmetli kendini şöyle müdafaa ediyordu:

“Şayet ben peşin hükümle hareket edip, yola düşmeseydim, bu günkü ecr-i mânevîmi alamamış olurdum. Şimdi ise sanki ders yapmış gibi indallah mükâfata nâil oldum.”

Bizim neslin çok muhtaç olduğu bir mesajdır bu...”[1]

BİR İŞTE YA DA HİZMETTE ŞARTLARI SONUNA KADAR ZORLAMAK GEREKİR

Mazeret üreterek iş ya da hizmetten geri kalmak mesûliyet getirir. Ancak mazerete sığınmadan mevcut durumda ortaya çıkan zaruretler sebebiyle, iş ya da hizmetten geri kalmak, kişiyi mazur kılar ve mesûliyetten kurtarır. Hatta niyet samimi ise ve şartlar sonuna kadar zorlanmış ise yapmış gibi ecre nail olunur.

Bunun mizanı (değerlendirme ölçeği) gönüldür, paslanmamış vicdandır. Bu noktada çoğu zaman nefsin sesi ile kalbin sesi karışır. Bu karışıklığı çözmenin en güzel yolu Allah korkusu ve hesap endişesi ile hareket edebilmektir.

[1] Mustafa Özdamar, Mahir İz Hoca Belgesel, s. 154-155.

Kaynak: Dr. Adem Ergül, Medeniyet Öncülerimizden 365 Lider Davranış, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.