Dinimizin Anne Baba Hakkına Verdiği Önem Nedir?

Dinimizin anne baba hakkına verdiği önem nedir? Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

Cenâb-ı Hak, kendi haklarından sonra anne-babaya iyi ve güzel davranmayı ilk sırada zikrederek şöyle emreder:

“Allâh’a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın...” (en-Nisâ, 36)

Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Resûlullah şöyle haber verirler:

“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899)

Bu konuda İmam Şafii Hazretlerinden bir anekdot nakledilir. Birisi ona gelip, “Annem ve babam haksız, bu yüzden onlarla tartışıyorum. Acaba onlara karşı bir edepsizlik yapıyor muyum?” diye sorar. İmam Şafii Hazretleri de şu cevabı verir: “Annenin ve babanın bırak kendisiyle, onların terlikleriyle bile tartışman caiz olmaz.”

Evet, yanlış yanlıştır, doğru da doğrudur. Anne ve babamız yanlış bir şey yaptığında onlara doğrusunu söyleyebiliriz. Ancak bu, bir çekişmeye ya da tartışmaya dönüşmemeli. "Sen haklısın, ben haklıyım" türünden bir duruma evrilmesi, evlatlık rolüyle bağdaşmayan bir davranıştır.

Bizlere bebekken anne ve babamızın gösterdiği şefkati, biz büyüdüğümüzde onlara göstermekle mükellefiz. Bebekken altımızı kirlettiğimizde, yanlış bir şey yaptığımızda, annemiz veya babamız bize kızmıyorsa, yaşlandıklarında da aynı şefkati onlara göstermeliyiz. Cenab-ı Allah, onlara karşı “merhamet kanatlarımızı indirmemizi” emrediyor. Anne babayı üzmek, gücendirmek, darıltmak çok hassas bir konudur. Normalde kırılmayan bir kimse bile, evladının söylediği basit bir sözden dolayı incinebilir. Anne babanın kalbi kırıldığında ise, bir evladın dünyada huzur bulması neredeyse imkânsız hale gelir.

Lokman Aleyhisselam’ın oğluna verdiği nasihatte de bu hassasiyet görülür: "Anneye babaya ihsanda bulun ve itaat et. Ancak, Allah’a isyan olan bir şeyi emrederlerse, o zaman onlara itaat edilmez." Allah’a açık bir isyan olmadığı sürece anne baba bizim baş tacımızdır. Onlara, gönüllerini hoş edecek şekilde davranmamız gerekir.

Ne yazık ki, bugünkü huzursuzluklarımızın temel sebeplerinden biri, anne baba hakkına gereken önemin verilmemesi ve onlara gereken ilgi ve alakanın gösterilmemesidir. Bugün biz anne babamıza nasıl davranıyorsak, yarın evlatlarımız da bize öyle davranacaktır. Bu nedenle Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam bizlere altın bir kural bırakıyor: “Allah’ın rızası, anne babanın rızasındadır. Allah’ın gazabı, anne babanın gazabındadır.” Eğer bir kimse anne babasını mutlu eder, onların gönlünü hoş tutarsa, Allah da o kişiden razı olur.

Ancak şu da bir gerçektir ki, bazen anne baba din dışı şeyler isteyebilir. Mesela, bir kız çocuğu örtünmek istiyor, ancak anne baba buna karşı çıkıyor. Böyle bir durumda, “Anneciğim, babacığım, siz bana itaat etmemi emreden Rabbim, örtünmemi de emrediyor. Müsaadenizle bunu yapacağım” diyerek konuya son noktayı koyabiliriz. Ama bunun dışında, dünyalık konularda anne babanın rızasını kazanmak için elimizden geleni yapmamız gerekir.

Fıkıh kitapları, anne babaya olan itaati ne kadar önemli gördüğünü şöyle ifade eder: Nafile namaz kılarken anneniz seslenirse, namazınızı bırakıp, “Buyur anneciğim, bir emrin mi var?” diye cevap vermeniz gerekir. Bugün bırakın namazı, insanlar arkadaşlarıyla otururken bile annesinin telefonuna cevap vermiyor. Böyle bir davranış Müslüman bir evlada yakışmaz.

Anne baba arasında kimin sözünün öncelikli olduğu meselesine gelince, babanın sözü daha öncelikli olmakla birlikte, annenin gönlünü hoş tutmak da bir o kadar önemlidir. Bu konuda İmam Malik Hazretlerinden bir olay nakledilir. Bir genç, annesi ve babası ayrıldığı için hangisine itaat edeceği konusunda ona danışır. Babası Sudan’a gitmesini, annesi ise Medine’de kalmasını istemektedir. İmam Malik, “Babanın sözüne uy, Sudan’a git. Ama annenin de gönlünü hoş tutmayı ihmal etme,” diyerek bu dengeyi öğretmiştir.

Sonuç olarak, anne babaya iyi davranmak ve onları üzmemek, bir evladın en temel görevlerindendir. Çünkü Rabbimiz, onların rızasını kendi rızasına, gazabını da kendi gazabına bağlamıştır.

İslam ve İhsan

İSLAM’DA ANNE-BABA HAKKI

İslam’da Anne-Baba Hakkı

ANNENİZİN KALBİNİ NE KADAR SICAK TUTUYORSUNUZ?

Annenizin Kalbini Ne Kadar Sıcak Tutuyorsunuz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.