Dinin Kaynağı Nedir?

Dinin kurucusu kimdir? ilk insan ve ilk peygamber kimdir? Başlangıçtan beri gönderilen hak dinlerin ortak adı nedir? Dinin kaynağı kısaca...

Din, Allah Teâlâ’ya mahsus bir kurumdur. Dinin kurucusu, Allah Teâlâ’dır. Peygamberler de dahil olmak üzere Allah’tan başka hiç kimse din kuramaz, dinde değişiklik yapamaz. Peygamberlere “din koyucusu” denilmesi mecâzendir. Peygamberlerin vazifeleri, sadece, Allah Teâlâ’dan aldıkları emir ve yasakları, olduğu gibi insanlara ulaştırmaktır.

İLK İNSAN VE İLK PEYGAMBER KİMDİR?

İlk insan Hz. Âdem, aynı zamanda ilk Peygamberdir. Kendisine bildirilen din, tevhid dinidir. İlk Peygamber Hz. Âdem ve ondan sonra gelmiş olan bütün Peygamberler, insanlara Allah Teâlâ’nın varlığını, birliğini, Peygamberliği, âhireti vb. öğretmişlerdir. Bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği hak dinlerde inanç esasları aynıdır. Bu bakımdan bütün peygamberlerin getirdiği hak dinlerin ortak adı, “İslâm”dır. Ancak zamanla insanlar hak dinden uzaklaşmışlar, beşerî zaaflar sonucunda dinde bir takım değişiklikler yapmışlardır. Bu sebeple Allah Teâlâ insanlara Peygamberler gönderek ya eski dinlerini aslî şekliyle öğrenip uygulamaya çağırmış veya yeni bir din (şeriat) göndermiştir.

Allah Teâlâ, başlangıçta insanı en güzel biçimde yaratmıştır. Nitekim Kur’ân’da;

“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn, 95/4) buyurur. İlk insan Hz. Âdem’den beri bütün insanlar, Allah Teâlâ tarafından gönderilen tevhid dininin esaslarını kavrayıp benimseyecek ve hayatlarını bu esaslara göre düzenleyecek seviyede zihnî, rûhî ve bedenî kapasiteye sahip olarak yaratılmışlardır. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah Teâlâ, başlangıçtan beri bütün insanların tevhid dinini benimsemeye yatkın bir fıtratta yaratıldığını haber vermiştir:

(Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir! Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rûm, 30/30) Âyette geçen “hanîf”, “doğru din, benimsemeye yatkın” anlamındadır. Bu bakımdan insanda hak dini benimseme temayülü fıtrîdir. Âyette geçen “fıtratullah” tabiri de “Allah’ın dini” demektir. O da “İslâm ve tevhid”dir. Kur’ân-ı Kerîm, hak dinlerin ilâhî kaynaklı olduğunu ısrarlı vurgulamıştır.

HAK DİNLERİN ORTAK ADI

Bu sebeple her hangi bir hak dinin, onu tebliğ eden peygambere veya ortaya çıktığı millete nisbet edilerek adlandırılması doğru değildir. Böyle bir adlandırma aslî hüviyetini yitirmiş, muharref ve bâtıl dinler için geçerlidir. “İslâm”, başlangıçtan beri gönderilen hak dinlerin ortak adı olduğundan Hz. Mûsâ’ya, Hz. İsâ’ya ve diğer peygamberlere gönderilen hak dinlerin hepsi İslâm’dır.[1] Hadis-i şeriflerde geçen “din” kelimesi de “İslâm” anlamında kullanılmıştır. Meselâ “Allah katında dinin aslı hanîflik ve İslâm’dır.”[2] Din, nasihattır.”[3] “Dinde genişlik kılan Allah’a hamdolsun.”[4] vb. hadisler buna örnek verilebilir. Ancak bazı insanlar kendi kendilerine dinlerini bozmuşlar, adını da değiştirmişlerdir. (Mûsevîlik, İsevîlik vb.)[5]

TOTENİZM VE ANİMİZM NEDİR?

Bazı batılı bilim adamları insanların ilk dinlerinin ne olabileceği hususunda fikir yürütmüş, bazıları bunun “animizm (ruhlara tapınma)” olabileceğini ileri sürmüştür. Bu görüşte olanlara göre insan güya kendisinde ve bütün eşyada bir ruh olabileceğini, bu evrende meydana gelen olayların bu ruhlar tarafından meydana getirildiğini düşünmüş, bunlara tapmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda bazı insanlar atalarının ruhlarına tapmışlardır. Güya bazı insanlar tabiattaki bazı varlıklardan yararlandıkları için, bazılarının zararlarından korunmak için bir takım tabiat kuvvetlerine ve bir takım canlı varlıklara tapınmışlardır. Buna totemizm denir.[6] Bize göre bu tür iddialar hak ve hakikatten uzak, dayanaksız, delilsiz, dolayısıyla geçersiz iddialardır. İnsanların ilk dini de, son dini de İslâm’dır.

İlk insandan itibaren insanlar Allah’ı, peygamberi, melekleri, âhireti öğrenmişlerdir. Kendilerine yetecek derecede olan akıl ve idrâkleriyle Allah’a karşı olan kulluk vazifelerini yapmışlardır. Bazılarının zannettiği ve iddia ettiği gibi ilk devirlerde yaşayan insanlar zeka bakımından geri seviyede değillerdi. Bütün devirlerde yaşayan insanlar gerek zeka seviyesi açısından, gerekse düşünme, algılama, anlama, ahlâk, edep vb. açılardan farklı değildir. Ancak ilmî ilerlemeler, icatlar, keşifler bakımından farklıdırlar.

Dipnotlar:

[1] Âl-i İmrân, 3/85; Nisâ, 4/125; Mâide, 5/3; Şûrâ, 42/13. [2] Tirmizî, Menâkıb, 32. [3] Buhârî, Îmân, 42; Müslim, Îmân, 95. [4] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 167. [5] Günay Tümer, “Din” mad., DİA, IX, 313, 316. [6] Hamdi Akseki, İslâm Dini, s. 14.

Kaynak: Prof Dr. Mehmet Bulut, Delilleriyle İslam Akaidi, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

DİN NEDİR?

Din Nedir?

DİN NE DEMEK?

Din Ne Demek?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.