Dinin Tercümanı Lisandır
Yüzakı Dergisi, 152. sayısında “dil-lisan” konusunu işliyor.
Sunuş yazısında Yüzakı şöyle tanıtılıyor:
2017 yılı «Türk Dili Yılı» ilân edildi. Başlığı: “Dilimiz Kimliğimizdir.” Kimliğimiz de dilimizdir.
«Üslûb-ı beyan aynıyla insan» sözü de aynı hakikati ifade eder. Bir toplumun, bir milletin; nasıl bir lisanla, nasıl ifadelerle, nasıl bir üslûpla konuştuğu da o toplumun kimliği, o milletin hüviyeti olacaktır.
Biz hüviyetimizi nasıl tarif ederiz? Lisâna bakışımızdaki farklar, bu sorunun cevabındaki farklardan doğmakta ve çeşitlenmekte.
Batının kapısında; “Bizi aranıza kabul edin…” diye bekleyen, taklitçi, batıcı, beyaz Türkler mi? Dün Fransızca, bugün İngilizce kelimeleri baş tâcı eden, mâzîsinden miras kalan kelime hazinesinden utanan, şark kokan kelime ve tabirlerini, batıdan tercüme yoluyla «türettiği», «uydurduğu» nevzuhur kalıplarla değiştiren garip dil, işte o hüviyetin tam bir aynası...
Geçtiğimiz asrın başlarında hemen her milleti saran nasyonalizm illetine tutulmuş, dedesini Arapçılık yapmakla suçlayan bir kimlik... Bu kimliğe uygun lisan: Moğolcadan, beğenilmediği için terk edilmiş kelimelerden, köylerden derlenmiş kelimelerden «Güya yerli malı fakat rûha dar gelen bir dil...»
Kafası karışık hüviyetler de var. Onların lisânı da «ortaya karışık...» Cümle Osmanlıca başlayıp, uydurukça devam edip, lüzumsuz bir yabancı kelimeyle sona erebiliyor.
Hüviyet; semâvî bir beyâna, ötelerden bir lisâna atıfta bulunursa, o zaman lisan da canlanıyor.
“Lisânın zirvesi olan Kur’ân-ı Kerim, ebedî mûcizedir.”
Kur’ân’ın lisânı Arapça değil Rabcadır. Rabbin lisânı, O Rabbe îmân eden hiçbir millete yabancı gelmez. O Kitap, bütün lisanlara işleyip kendi öz kelimeleri hâline getirecekleri sedâlar ve mânâlar verir. Bu hüviyet, Türk milleti olarak da 1000 yıllık gerçek kimliğimizdir aynı zamanda.
Hâsılı, kimliğini dün olduğu gibi bugün de ezel ve ebed ayarlarıyla tayin edenler; lisanlarını da, yarınlara hakikatlerini aktarabilecekleri bir şekilde göreceklerdir. Çünkü;
DÎNİN TERCÜMANI LİSANDIR
Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ; beynimizin gözleri diye tarif ettiği kelimelerimize dikkat çekti. Âdem’e öğretilen kelimelerle ilâhî kelimeler arasındaki irtibatı hatırlatarak, dünyanın bugün daha fazla muhtaç olduğu gerçek merhamet, hidâyet, adâlet kelimelerine ve mânâlarını Kur’ân’dan almamızın zaruretini şöyle vurguladı:
“O’nun kelimeleri; insanlığın yegâne şifâsı, reçetesi. Dermana tercüman. O’nun kelimeleri; her türlü huzurun, idrakin ve şuurun kaynağı. Ruhlara ve gönüllere tercüman.”
Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; İslâm Dünya Görüşü çerçevesinde, «Din, Dil ve Tarih Şuuru»nu kaleme aldı.
Mevlânâ’dan Sır ve Hikmet İncileri’nde; «Bâtınî Haramlardan Riyâ» işlendi.
Lisan üzerine doyurucu yazılar dosyamızda...
- Osmanlıcanın ehemmiyeti...
- Harf inkılâbının lisânımızda açtığı rahneler...
- Uydurukçaya sadece dînî ve millî değil, lisânî ve ilmî sebeplerle de karşı çıkmamızın gerekli olduğu,
- Söz varlığımızdaki inanç dünyamız,
- Peyami SAFA’nın lisan yaklaşımının esasları...
Eğitimde müfredat ve hadîs-i şeriflerde kadın mevzularında da gündemin meselelerine, doğru ve sağlıklı bakışlar...
Şairlerimiz, lisânı işleyen arılar...
Petek petek ballarıyla dergimizde...
Ayrıntılı Bilgi: www.yuzaki.com