Dînini Kimden Öğrendiğine Dikkat Et!
Kendi yaşayışlarında Kur’ân ve Sünnet’e riâyet hassâsiyeti bulunmayan kimselere -velev ki onlar halk arasında mürşid olarak meşhur olmuş bulunsalar bile- îtibar edilmemesi gerekir.
Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Abdullah bin Ömer -radıyallahu anhümâ-’ya şöyle buyurmuştur:
“Ey İbn-i Ömer! Dînine iyi sarıl, dînine iyi sarıl! Zira o senin hem etin, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et! Dînî ilimleri ve hükümleri, istikâmet ehli âlimlerden al, sağa-sola meyledenlerden alma!” [1]
Dolayısıyla mü’min, evvelâ Kur’ân ve Sünnet’ten hak ve hakîkatin mâhiyetini öğrenmelidir. Sonra da Kur’ân ve Sünnet kıstaslarına göre rehber edinebileceği kimseyi belirleyip yine Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde ilerlemeye gayret etmelidir. Zira Kur’ân ve Sünnet’e tâbî olmayana, gerçek bir mürşid-i kâmilin bile faydası olmaz.
Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:
“Kur’ân-ı Kerîm, peygamberlerin hâl ve vasıflarıdır. Okuyup tatbik edersen, kendini peygamberlerle, velîlerle görüşmüş farzet! Kur’ân okuduğun hâlde, onun emirlerine uymaz ve Kur’ân ahlâkını yaşamazsan, peygamberleri ve velîleri görmenin sana ne faydası olur?..”
Cenâb-ı Hak, Kur’ân ve Sünnet istikâmetinde bir ömür yaşamayı, sevdiklerinin yolunda yürümeyi ve sâlih kullarıyla haşrolunmayı cümlemize lûtfeylesin.
Âmîn!..
Dipnot: 1) Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, el-Medînetü’l-Münevvere, el-Mektebetü’l-İlmiyye, s. 121.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Ekim, 2014.