Dinler ve İnançlar

Din nedir? Dinler kaça ayrılır? İslam bilginlerinin din tasnifi.

Din, lügatta; “âdet, yol, itaat, cezâ ve mükâfât” gibi anlamlara gelir. Islahatta ise; “insanları kendi istekleri ile dünyada ve âhirette mutluluğa ulaştıran ilâhî kanunlar”dır.

DİNLER KAÇA AYRILIR?

Dinler genel olarak üçe ayrılır.

1. Gerçek Dinler

Gerçek dinler, Allah Teâlâ tarafından peygamberleri vasıtasıyla insanlara bildirilmiş olan dinlerdir. Bunlara “ilâhî din”, “hak din” veya “semâvî din” adı verilir.

Semâvî dinler, Hz. Âdem ile (a.s.) başlayıp, Hz. Muhammed (a.s)’le son bulan tevhid inancını telkin etmiştir. Allah’a, meleklere ve ahiret gününe inanmak bütün semâvî dinlerin ortak özelliğidir. Peygamber, kitap veya sahifelerle bildirilen ilâhî kaynaklı dinin her ümmet için kendi devrine ve peygamberine göre olması tabiidir. Dinler arasında sadece bazı ibadetler, beşerî münasebetler ve muameleler bakımından farklar olmuştur. Bu da kültür ve medeniyetin gelişmesi, nüfus artışı ve ihtiyaçların çoğalması ile yakından ilgilidir. Hz. İsa’ya (as.) kadar olan ilâhî mesajın, sonradan bozulmuş, asılları kaybolunca, Allah Teâlâ en son ve en mükemmel din olan İslâm’ı, Hz. Muhammed (a.s) vasıtasıyla insanlık âlemine göndermiştir.

Bu gün yeryüzünde gerçek din, ancak İslâm dinidir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Şüphesiz, Allah katında din, İslâm’dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki azgınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim, Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, şüphesiz Allah hesabı çok çabuk görendir.” [1] “Yüce Allah, Rasûlü’nü hidâyetle ve diğer bütün dinlerden üstün kılmak üzere, hak din ile göndermiştir.” [2] “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, bu ondan asla kabul edilmeyecek ve âhirette kayba uğrayanlardan olacaktır.” [3]

2. Aslı Bozulmuş Dinler

Aslı bozulmuş dinler, aslı bakımından birer gerçek din iken, sonradan bozulmuş, dayandıkları kutsal kitapların orijinali ortadan kalkmış olan dinlerdir. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi.

Tevrat, Zebur ve İncil, kendi dönemlerinde, kutsal kitap olarak amel edilen metinler olmakla birlikte, tarihi süreç içinde değişikliğe uğramışlardır. Günümüz kitap ehlinin elinde bulunan Tevrat, Zebur ve İncil’i içine alan “Kitab-ı Mukaddes”; Muhammed Hamidullah’ın dediği gibi, değişik dönemlerde yaşamış, farklı üsluplara sahip yazarlara ait kitaplardan meydana gelmiştir. Bunların içinde tarihsel kitaplar, dinsel ve politik söylevler, saf dualar, hikmet kitapları, peygamber kıssaları, felsefî diyaloglar ve yasa metinleri bulunmaktadır. Kendisinin sonraki dönemlerde kaleme aldığı, dini öğeler taşıyan bir metne; bilge bir kimsenin “Süleyman”, ilhama mazhar tarihçinin “Musa” ve kehânet sahibi kişinin de “İşaya” imzasını attığı açık bir gerçektir. Hz. İsa’nın (as.) üslubu biraz farklıdır. O yazmaz, sürekli konuşur. Bu yüzden daha sonra kaleme alınan İncil metinleri Hz. İsa’nın (as.) biyografisinden ibarettir. Bu biyografide Hz. İsa’nın (as.) söyledikleri veya yaptıkları ile İncil yazarının başka kaynaklardan öğrendiği bilgiler yer alır. Buna göre İncil ne Kur’an’a benzer, ne de hadislere. Bir bölümü sahabe dönemine, bir bölümü ise daha sonraki dönemlere ait siyer kitaplarına veya Hz. Muhammed’in (as.) biyografilerine benzediği söylenebilir. İncillerin çok sayıda -yaklaşık altmış kadar- nüshası bulunmaktadır ki, bunlardan Matta, Markos, Luka, Yuhanna İncilleri kiliselerce genel kabul görmüştür. Geri kalanlar ise uydurma olarak ilân edilmiş olup, bunlardan Barnabas İncil’i özel ilgi çeker.[4]

Bu dinlerin ilâh inancında da tevhîd akidesinden uzaklaşma görülür. Kendi din adamları tarafından büyük ölçüde katmalar ve çıkarmalar yapılmış olan Tevrat, bugün Yahudiliğe millî bir karakter kazandırmış, yerin ve göğün sahibi olan Allah’ın (Yahova), yalnız İsrail oğullarının ilâhı olduğu, başka milletlerin, onlara tâbî olmak için yaratıldığı inancı telkin edilmiştir. Günümüz Tevrat’ının bir çok yerinde bu gibi telkinlere rastlamak mümkündür.[5] Hıristiyanlık’ta da Hz. İsa’yı (as.) Allah ve Allah’ın oğlu kabul etme yahut üç ilâhtan birisi (teslis) sayma, onları şirk ve küfre düşüren noktalardandır.[6]

3. Bâtıl Dinler

Bâtıl dinler, asılları bakımından tevhid inancı ile ilgisi bulunmayan dinlerdir. Bunların kaynağı vahiy değil, insandır. Bazı toplumların din adıyla uydurup, ortaya attıkları şeylerdir. Bunlarda akla, hikmete ve toplum yararına uygun bazı hükümler bulunsa bile kökende Yüce Allah’a ve O’nun bir peygamberine dayanmadığı için kutsallık yönleri olmaz. Aya, güneşe, yıldızlara, kutsal saydıkları bazı hayvanlara, kendi elleriyle yaptıkları putlara veya bazı tabiat güçlerine tapmak bu niteliktedir. Tarihte görülen Hinduizm, Budizm, Mecûsîlik ve Şamanizm bunlar arasında sayılabilir.[7]

Dipnotlar:

[1] Âl-i İmrân, 3/19. [2] Tevbe, 9/33; Fetih, 48/28; Saf, 61/9. [3] Âl-i İmrân, 3/85. [4] M. Hamidullah, Aziz Kur’an, Beyan Yayınevi, İstanbul, t.y., s.22, 23. [5] Kitab-ı Mukaddes (Tevrat ve İncil) İstanbul, 1958, s.73 vb. sayfalara bk; Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara, 1988, s. 114 vd. [6] bk. Mâide, 5/72-73; Tümer-Küçük, age,, s.142, 148 vd. [7] bk., Tümer-Küçük, age, s. 45, 64, 91 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

DİĞER DİNLER VE İSLÂM

Diğer Dinler ve İslâm

DİNLERİN TASNİFİ NASIL OLUR?

Dinlerin Tasnifi Nasıl Olur?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.