Dinlerin Tasnifi Nasıl Olur?

Dünyadaki dinler nelerdir? Dünyada ne kadar din var? Dinlerin tasnifi nedir? Yeryüzündeki dinlerin sınıflandırılması nasıl yapılmaktadır? Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in çeşitli yönleriyle yaptığı dinlerin genel tasnifi.

 

Dinlerle ilgili olarak yapılan bilimsel araştırmalara paralel olarak, çeşitli kıstaslara göre din tasnifleri yapılmıştır. Bu konuda daha çok Tanrı kavramı, sosyoloji-tarih ve coğrafya-tarih kriter olarak alınmıştır.

DİNLERİN TASNİFİ

Tanrı kavramı esas alınarak yapılan tasnif: a) Tek tanrılı dinler (ilâhî kökenli dinler). b) İki tanrılı (düalist) dinler (Mecûsîlik). c) Çok tanrılı dinler (Eski Yunan, Roma ve Mısır dinleri gibi). d) Tanrı konusunda açık ve net olmayanlar (Budizm, Şintoizm gibi).

Sosoyolojik-tarihî açıdan yapılan din tasnifi: a) Kurucusu belli olan dinler (Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâm ve Budizm gibi). b) Geleneksel dinler (kimin tebliğ ettiği belli olmayan dinler, ilkel dinler, Eski Yunan, Eski Mısır dinleri gibi).

Başka bir tasnif de şöyledir: a) İlkel dinler. İlkel kabile dinleri. Nuer, Dinka, Ga dinleri gibi. Bazı bilginler, animizm (ruhlara, özellikle de ecdad ruhlarına tapınma), natürizm (tabiat güçlerini kutsal sayma), totemizm (büyüye, bitki ve hayvanların kutsallığına inanma), fetişizm (ilkel toplumların putlara tapınması) gibi inançları dini gelişmenin ilk basamağı olarak görürler. b) Milli dinler. Genellikle bir kurucusundan söz edilmeyen, sadece bir millete ait olan geleneksel dinlerdir. (Eski Yunan, Mısır, Roma dinleri bu niteliktedir). c) Dünya dinleri. Hristiyanlık ve İslâm gibi.

Coğrafî- tarihî açıdan ise dinler şu şekilde tasnif edilebilir: a) Ortadoğu ve Sâmi grubu dinler (Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm). b) Hint grubu dinler (Hinduizm, Budizm, Jainizm gibi). c) Çin- Japon grubu dinler (Konfüçyüsçülük, Taoizm, Şintoizm gibi). d) Afrika grubu dinler.

Batıda XVI. yüzyıldan başlayarak, ilkel kabilelerin hayat ve dinlerine ilgi duyulmuş, XVIII. yüzyıldan itibaren de dinin kaynağı konusunda, kutsal kitapların verdiği bilgilerin dışında, yapılan arkeolojik ve antropolojik çalışmalar değerlendirilerek geçmişteki milletlerin, hatta tarih öncesi toplumların dinleri ve inançları üzerine bazı tezler ileri sürülmüştür. İlk toplumların tabiat olaylarının etkisi altında kalarak, onlara kutsallık atfettiği (natürizm), ruhlara ve özellikle ecdad ruhlarına tapındığı (animizm), büyüye, bitki ve hayvanların kutsallığına inandığı ve bu gibi inançların ileri dönem dinlerinin temelini oluşturduğu ileri sürülmüştür. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren Batı’da etkili olan pozitivist ve materyalist propagandalar sonunda, evrim teorisi öne çıkarılarak, kutsal kitaplarla çelişen iddia ve faraziyeler yayılmıştır. Bu teoriye göre dinin kaynağı, hurafe türünden inançlar, bâtıl itikatlar ve çok tanrıcılık olup, evrim sonunda insanlık tek Tanrı inancına ulaşmıştır.

Ancak evrim teorisi yanında, yine aynı bilimsel metodu kullanarak farklı sonuçlara ulaşan bilim adamları da olmuştur. İlkel monoteizm adını alan bu teoriye göre ise, insanoğlunun en eski inancı tek Tanrı inancıdır. Taylor’un animizm nazariyesine karşı ilk ciddi itirazda bulunan öğrencisi Ardrew Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabilelerinde animizme rastlanmadığını,fakat insanların ahlâkî âdâba uyup uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunan bir yüce Tanrı kavramına her yerde rastlandığını ortaya koydu. Buna benzer bir ilkel tek tanrıcılık inancı, Wilhelm Schmidt tarafından da savunuldu. O, bütün ilkel kabilelerde bir yüce varlık inancının delilleri bulunduğunu ispat etti. Evrim teorisinin aksine, tarihi-kültürel değişimler sonunda bu tek ilah inancının ruhlara tapınma veya çok tanrı inancı gibi değişim ve bozulmalara uğradığı tezi ilmî çevrelerce açıklandı.

DİN DUYGUSUNUN KAYNAĞI

İnsanda din duygusu doğuştandır. Kendi  başına düşünecek, tefekkür edecek yaşa gelen insan çevresine bakarak hiçbir şeyin kendi kendine var olmadığını, bir başkası (yaratıcı) vasıtasıyla meydana geldiğini müşahede eder. Akıl, zincirleme sebepleri düşünerek, ilk insana, hayvan ve bitki türlerinin ilk başlangıcına, dünya, ay, gezegen ve yıldızların ilk olarak yaratılmasına yönelir. Doğmayan, doğurmayan, başlangıcı ve sonu olmayan, sonsuz güç sahibi yüce varlığı zorunlu olarak kabul eder. İşte dinler hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan, bu konuda henüz hiçbir şey öğrenmemiş bulunan kimseler, kendi akıl ve mantık gücünü kullanarak Yüce Allah’a ulaşabilir. Zaten İslâm’da, peygamber gönderilmemiş veya hak din ve peygamberle hiçbir ilgisi olmamış bulunan insanların “fetret devresi” mensubu sayılarak, yalnız Allah Teâlâ’ya imanla yükümlü oldukları kabul edilmiştir. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Biz bir peygamber göndermedikçe cezalandıracak değiliz.” [1]

Gerçek din, Allah Teâlâ’nın peygamberleri vasıtasıyla insanlara duyurduğu emir, yasak ve hükümlerdir. İnsanlar bu ilâhî kanunun hükümlerine uydukları sürece doğru yolu bulmuş, hidayet üzere bulunmuş olurlar. Bunun sonucunda dünyada da, ahirette de mutluluğa kavuşurlar.

Dipnot:

[1]. bk. İsrâ, 17/15.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları