Doğuma Hazırlanan Bebek

Anne karnındaki bebeğin 37. haftadan sonraki evreleri, yaşadıkları...

Anne rahminde gelişimini sürdüren bebeklerin akciğer olgunlaşması son haftalara kadar tamamlanmadığından, erken doğum olduğunda sıkıntı yaşanabilir. Hâmilelik haftası ne kadar erken ise, o kadar fazla yoğun bakım gerektirir.

37. haftadan sonra herhangi bir zamanda doğum gerçekleştiğinde, dış dünyada yardımsız yaşayacak olgunluğa ulaşmıştır. Bebek, son zamanlarını kilo almak ve uzunluğunu artırmak için harcamaktadır. Büyüdükçe hareket alanı daraldığından, kollarını-bacaklarını açabilmek için fazla çaba sarf etmesi gerekmektedir. Vücudunu saran tüylerin çoğu dökülmüştür. Doğumdan sonra onu koruyacak bağışıklık hücreleri, annenin dolaşımından, kordon aracılığı ile bebeğe geçmekte, beyin gelişmeye devam etmektedir. Son haftalarını doğuma hazırlıklı olma maksadıyla baş aşağı vaziyette geçirmektedir.

Bebekler için normal doğum pozisyonu baş aşağıdır. Çünkü bu şekilde doğumun hasarı minimumdur. Baş aşağı dönmeyen bebekler, doğum kanalına makatlarıyla girerler ve bu durum çoğunlukla sezaryenin tercih edilmesine sebep olur. Bebeklerin % 40’ı 26. haftada, % 20’si 30. haftada, % 10’u 34. haftada ve % 3’ü doğum ânında makat pozisyonundadır. Gelişim tamamlandıktan sonra bebeklerin % 97’si en uygun doğum pozisyonunu (baş aşağı) almaktadır. Sanki bebek doğumda en az hasarı alacağı pozisyonu bilmekte ve ona göre tedbirini almaktadır.

38. VE 40. HAFTALARDA BEBEK

38-40. haftalarda tamamen olgunlaşan bebek, her an doğuma hazırdır. Bütün vücut sistemi, gelişimini tamamlamıştır. Bağırsakların içinde, atıklardan oluşan yeşilimsi-siyah çamur kıvamında bir madde birikmiştir. Bunun bir kısmı, bebeğin vücudundan dökülen tüyleri barındırmaktadır.

Bebeğin vücudundaki kemiklerin hepsi kaynaşmadığı için erişkinden daha fazla sayıdadır. Erişkinde bu sayı 206’dır.

Dış dünyada hayatı ona kolaylaştırmak üzere 70’ten fazla refleksle donatılmıştır. Bunlarla ilgili alıştırmaları, içeride fazlasıyla yapmıştır.

Bebeği besleyen eş’in zamanı artık dolmak üzeredir. Yaşlanan eş, eskisi gibi gıda taşıyamamakta, göbek bağının vazifesi de sona ermek üzeredir. Bunlar, bebeğin ana rahmine yerleşmesiyle ortaya çıkıp gelişen, doğumla beraber vazifesi biten ve sahneden çekilen yapılardır. Bebeğin içinde yüzdüğü sıvı da doğuma yakın azalmaktadır.

DOĞUMA SON ÜÇ AY KALA

Özellikle son üç ayda rahimde düzenli kasılmalar ve gevşemeler görülmektedir. Bunlar, ağrısız olup rahmin alt kısmının ve ağzının incelmesine sebep olurlar. Böylece bebeğin başı, doğum kanalına doğru iner. Doğum faaliyeti ile başlayan kasılmalar, oldukça ağrılıdır. On dakikadan daha sık gelir ve doğum için yol açar.

Annenin bedeninde yer alan bilgi işlem merkezinde, bebeğin gelişimi anbean takip edilmektedir. İçerideki zamanın ne kadar olması gerektiği, hangi haftada hangi kararların alınacağı, hangi gelişimin gerçekleşeceği, hangi pozisyonla doğuma girileceği ve bunun için hem bebeğin hem rahmin alması gereken pozisyonun ne olacağı, bebeği dış dünyadaki mikroplardan koruyacak maddelerin kordondan geçişi, aylarca büyük bir fedakârlık ile onu besleyen eş’e de bir ömrün biçilerek doğuma yakın yaşlılık belirtileri göstermesi, rahim kaslarının o vakte kadar yapmadığı mûtat kasılma faaliyetlerine girmesi, aylardır bebeği sımsıkı saran ve bırakmayan rahmin belli bir haftadan sonra onu göndermeye odaklanması ve buna yönelik hazırlığa girişmesi, ilh… Daha aklımıza hayalimize gelmeyen nice hesapların, nice tafsîlâtın gizlendiği hücre kümesi; anne rahmine yerleşmek üzere, yuvarlanarak ilerlerken her bir saniyesi bu merkez tarafından yönetilmekte ve kontrol edilmektedir.

Döllenmeyle beraber alınan kararlar, bir sır gibi saklıdır 46 kromozomlu ilk yapıda... Hepsi de zamanı geldiğinde biri düğmeye basmış gibi en mükemmel şekilde ortaya çıkar. Tek bir hücredeki sanat, kusursuz bir şekilde trilyonlarcasına yansır; kendisini seyreden nice uzman gözü ve aklı hayrette bırakarak…

Nice zamandır âcizane kaleme almaya çalıştığımız ve belki de kiminin, “Ne zaman bitecek bu süreç, ne zaman doğacak bu bebek?” dediği yazı dizisinde nihayet sona doğru gelebildik. Doğum faaliyeti başlayacak ve “Sanat Harikası Bebeğimiz” haftalardır sarılıp sarmalandığı sıcacık ve şefkatli ortamdan istemeden de olsa ayrılacak.

YOKLUKTAN VARLIĞA YOLCULUK

Yokluktan varlığa taşınan bir hücrenin, karşı cinsten gelen hücrenin taşıdığı emanet ile buluşması ve kader plânında alınan kararların kudret eliyle gerçekleştirilmesi, tek bir hücreden mükemmel organ ve sistemleriyle 40 haftada “sanat harikası insanın teşekkülü”; bu muhteşem var edilişin ardından, aylardır yapılan hazırlığın dış dünyada farklı bir süreç ile devam ederek başka bir mâhiyet kazanması ve bütün bunların birkaç dergi sayfası ile özetlenerek aylar içinde gözler önüne serilmeye çalışılması… “Herhalde en zoru da son cümle ile kaleme gelendi!”

Kim bilir belki de, derin tefekkürlere dalmanın bir penceresi olabilme arzusuyla birkaç yıla uzadı, dokuz aylık süreç… Belki de öğrencilikte bunları tahsil ederken; “Nasıl da görmemişiz, düşünmemişiz, niçin hazmedememişiz?!” sorularına cevap aradık her bir satırda… Gecikmiş bir tefekkürün meydana getirdiği hüzne tercüman oldu her bir sayı. Duâ cümleleri ile sükûna ermeye çalıştık, “gelecek sayıda devam edecek” dipnotları ile tekrar heyecanlandık.

Okuyucudan; sabrını zorladığımız her kelime için helâllik isteyerek bu yazıyı da bitirelim. Bir sonraki sayıda “40 hafta boyunca bekleyen bebek doğum kararını nasıl alır? O vakte kadar onu durduran nedir? Doğum faaliyeti nasıl gerçekleşir? Bebek doğarken neler yaşar? Anne bedeninde, doğumla birlikte ne gibi değişiklikler meydana gelir?” sorularına tefekkür ederek cevap arayalım, inşâallah.

İbret alma niyeti ile bakanlara tek bir hücre kâinat olur da görmek istemeyenlere bütün kâinat, bir zerre hükmünde bile olamaz. “Âkiller için seyr-i bedâyî, gâfillere ise yemek ile şehvet” buyuran Hak dostu, ne güzel dile getirmiş hakikati…

Rabbimiz, hem kendimize, hem etrafımıza tefekkür nazarları ile bakabilmeyi; samimi, derin ve rakîk kullarından olabilmeyi, cümlemize nasip eylesin. Âmîn.

Kaynak: Dr. Betül Nefise İnal, Şebnem Dergisi, Sayı: 159

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.