Dua ile İlgili Kıssalar

Rûhu’l Beyân’dan dua ile ilgili kıssalar…

Hikâye olunduğuna göre Kûfe’de duaları kabul olunan bir grup insan vardı. Kendilerine bir vâli tayin olununca, bunlar onun helâki için dua etmekte, o da helâk olmaktaydı. Abdulmelik b. Mervan tarafından Haccâc, Kûfe’ye vâli olarak gönderilince, duası geri çevrilmeyen bu grup bir an bir hile düşündü ve onları tertip ettiği bir ziyâfete dâvet etti. Onlar bu dâveti kabul edip gelerek Haccâc’ın yemeğini yediklerinde Haccâc şöyle dedi: “Ben şimdi onların duasına icâbet olunmayacağından emin oldum. Çünkü onların karnına haram yiyecek girdi. Karnında haram lokma bulunan kişinin duâsı makbûl olmaz.” (2. Cilt sayfa 206)

***

Âriflerin sultanı Ebû Yezid Bistâmi der ki: Bir gece Allah’a duâ ettim. İki elimden birisini elbisemden çıkararak yukarı kaldırdım. Diğer elimi ise şiddetli soğuk nedeniyle çıkaramadım ve böylece uyudum. Rüyada dışarıda olan elimin nur ile dolduğunu, diğerinin ise boş kaldığını gördüm. Hayret edip “Ya Rabbi bu niçin böyle oldu?” dedim. Hatiften şöyle bir nidâ geldi: “Bir istekte bulunmak için dışarı çıkan eli nur ile doldurduk. İçeride gizli kalanı ise bundan mahrum ettik.”

***

Dua ederken elleri semaya kaldırmak ve göğe doğru bakmak; dilencinin, sultana ait hazinelere işaret etmesi, sonra da sultandan bu hazinelerinden kendisine bol bol vermesini istemesi gibidir.

Müstehab olan, dua esnasında iki eli göğüs hizasına kadar kaldırmaktır. İbni Abbas (r. Anhüma) da Rasûlullah Efendimizin böyle yaptığını rivayet etmiştir.

Rasûlullah (s.a.v.)’den rivâyet edilmiştir ki: “İleride duada haddi aşan bir kavim gelecektir. Kişinin dua ederken: “Allah’ım senden cenneti ve ona yaklaştıracak söz ve ameli istiyorum. Cehennemden ve ona yaklaştıracak söz ve amelden de sana sığınıyorum.” demesi yeterlidir. Sonra da şu ayeti okudular: “O, haddi aşanları sevmez.”

***

Hikâye edilir ki Mûsâ (a.s.) bir gün yalvararak dua eden bir adama rastladı ve: “Eğer istediği şey elimde olsaydı muhakkak ihtiyacını karşılardım.” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Mûsa (a.s.) şöyle vahyetti: “Ey Mûsâ! Ben ona senden daha merhametliyim. Fakat onun gönlü sahip olduğu koyunlarına takılı olduğu halde bana dua ediyor. Ben ise bana dua ettiği halde gönlü başkasında olan kişinin duasını kabul etmem.” Mûsâ (a.s.), bu durumu adama bildirdi. O da kalbi ile Allah’a yöneldi ve hâceti yerine getirildi.

Duanın kabul olması için, kalp huzuru ile dua etmek ve kabulü hususunda Allah hakkında hüsn-i zan sahibi olmak lâzımdır.

***

Hikâye edilir ki veda tavafını yapmakta olan saf bir adama birisi şaka yoluyla: “Allah Teâlâ’dan cehennemden azat olduğuna dair beratını aldın mı?” dedi. Adam: “Hayır, peki bahsettiğin şeyi diğer insanlar aldılar mı?” Şaka yapan “Evet” diye cevap verince adam ağlamaya başladı. Sonra Hicr’e gidip Kâbe’nin örtüsüne yapıştı. Gözlerinden yaş dökerek Allah Teâlâ’dan, ateşten âzâd olduğunu bildiren bir berat indirmesini istemeye başladı. Arkadaşları onu kınayıp kendisine şaka yapıldığını anlatmak istedilerse de onların sözlerine inanmadı. Bulunduğu halde Allah’a yalvarmaya devam etti. Tam bu sırada üzerine Altınoluk tarafından bir kâğıt parçası düştü. Kâğıtta, o kişinin cehennemden âzâd olduğu yazıyordu. Adam buna çok sevindi. Oradaki insanlar da buna şahid oldular. Kâğıtta bulunan yazı, her yönden aynı şekilde okunabiliyordu. Kâğıdı ters çevirdikçe yazı da ona göre değişiyordu. Bu özelliği ile insanlar onun Allah tarafından indirildiğini bildiler.

***

Allah Teâlâ kulunu ancak kabul edeceği duayı yapmaya muvaffak kılar. Yani icabet etmeyeceği ve hâcetini karşılamayacağı bir duayı kulunun aklına getirip söyletmez. Tarikat ehline göre sıkıntının def’i için Allah’a dua etmemek yerilen bir davranıştır. Çünkü Allah’a karşı mukavemet etmek ve O’nun verdiği meşakkatlere tahammül etme iddiasında bulunmak demektir. (6. Cilt Sayfa 143-144-145-146)

Kaynak: Ahmet Başer, Altınoluk Dergisi, Sayı: 468

İslam ve İhsan

DUASI KABUL OLANLAR - DUANIN KABUL OLDUĞU YER VE VAKİTLER

Duası Kabul Olanlar - Duanın Kabul Olduğu Yer ve Vakitler

DUA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Dua ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.