Duâ Ordusu Olalım İnşallah

Osman Nûri Topbaş Hocaefdi, ordumuzun muzaffer olması için yapabileceğimiz duaları anlatıyor.

TALUT'UN DUASI

Namazlardan sonra Bakara Suresinin 250. ayet-i kerimesinde geçen dua okumalıdır.

رَبَّنَا أَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ…

Okunuşu: “…Rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn.”

Anlamı: “…Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”

FETİH SÛRESİ (Okumak için tıklayınız…)

Sabah namazlarından sonra Fetih Suresi mutlaka okunmalıdır. Sabah namazından sonra okuma fırsatımız olmadıysa gün içerisinde okumaya gayret etmelidir. Fetih Suresini okumak  ve dinlemek için tıklayınız.

DUÂ ORDUSU OLALIM İNŞÂALLAH

Muhterem Kardeşlerimiz!

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor ki:

“Bir zafere diyor, iki ordu iştirâk eder diyor. Bir, serhat ordusu yani cephede harp eden ordu. İkincisi de duâ ordusu.”

Peygamber ocağı olan ordumuz, sînesi îman dolu Mehmetçiğimiz, bir vatan müdâfaası veriyor Mehmetçiğimiz. Aslan yürekli yiğitlerimiz, canını fedâ etmek pahasına fedakârca gayret ediyorlar. Şehidlerimiz var. Yine, aslan yürekli yiğit olan gâzilerimiz var. Şehidlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Gazilerimize de âcil şifâlar, yakınlarına da sabr-ı cemîl niyâz ediyoruz.

İnşâallah, bu yakınlarını ziyaret edelim -inşâallah-. Onların gönüllerini alalım. Onlar vesîlesiyle biz burada rahatız.

Tarihe baktığımız zaman görüyoruz ki, bir harpte hakikî şehidler veriliyorsa, ardından zaferler geliyor. Yok eğer ruhsuz kalıplar -tâbir câizse- molozlar ölüyorsa, ardından yıkımlar, hezimetler gelir, memleketler vîrâneye döner.

Bugün Allah için can veren şehidlerimizden güzel vasiyetler duyuyoruz. Bir şehidimizin abisine bıraktığı vasiyetinde şöyle diyor -bugün gazetelerde vardı-:

“Ağabey diyor vasiyetinde, olur ki diyor, şehid olmak nasip olursa, devletimizin vereceği tazminatla anne-babamı hacca gönder. Babamın borçlarını da öde, sen de kalan parayla evlen.”

Tam böyle, aslan yürekli bir yiğit…

Yine diğer bir şey, o da diyor; “Beni beklemeyin!” diyor. Ben Allah yolunda sefere gidiyorum diyor.

Tarihte de böyle şeyler çoktur, arkasından zafer gelir.

Meselâ İstanbul’un fethi çok zordu. Kalelerden kızgın yağlar dökülüyordu. Rum ateşleri atılıyordu. Orada da Fâtih’in askerleri surlara tırmanırken;

“Bugün şehîd olma sırası bize geldi.” diyorlardı. Arkasından zafer geliyor.

İşte bu ifadeler;

Din için, vatan için, millet için canından geçen gerçek şehidlerin şehâdetnâmeleri...

Bu ruh, Bedir’den Çanakkale’ye devam eden îman heyecanının günümüzdeki bir tezahürü bu...

Bunu ne güzel ifade eder Mehmed Akif Çanakkale Şehidleri’nde, bugün de aynı:

Sen ki âsâra gömülsen taşacaksın;

Heyhât, sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât.

Ey şehîd oğlu şehîd! İsteme benden makber,

Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber!..

Bu evlâtlarımız çok kıymetli. İnşâallah onları dâimâ rahmetle anacağız, onlara duâ edeceğiz.

Hamdolsun ki semâmızda ezan sesleri hiç dinmesin diye,

İslâm’ın hilâlini taşıyan sancağımız inmesin diye,

Mâbedimizin göğsüne nâmahrem eli değmesin diye,

Dînimizi/îmânımızı yaşayıp yaşatacağımız vatanımıza düşman ayağı basmasın diye,

İslâm’ın tek ve en büyük karakolu olan Türkiyemiz’in bekāsı için, canlarıyla bedel ödeyen îmanlı Mehmetçiklerimiz var, yiğit evlâtlarımız var.

Nasıl ki Bedir’de müslümanlar zâhiren zayıf, güçsüzdü, sayıca azdı. Fakat Cenâb-ı Hak o îman ordusuna meleklerini ve görünmez ordularını indirdi.

Yine bir misal; Çanakkale’de Binbaşı Lütfi Bey. Çok sıkışık bir an, dar bir an, düşman taarruzunun böyle bombalar yağdırdığı bir zamanda;

“Yetiş yâ Muhammed! Kitabın gidiyor.” diye feryat ediyor, çırpınıyor. Birden bire açılıyor, arkasından büyük bir zafer geliyor.

Bu Çanakkale Harbi’nde İngiliz kumandanı ve tarihçi Hamilton:

“Bizi Türkler’in maddî gücü değil, mânevî gücü, Türkler’in bizi mânevî gücü mağlûb etti. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, göklerden ineni gördük!..” diyor.

Kıbrıs’ta da bunun benzeri şeyler yaşandı ve anlatıldı o zamanlar. Onları dinledik çok, iştirâk edenlerden.

Yani bir savaş, hem bu serhat ordusunun hem de duâ ordusuyla… Hepimiz bu duâ ordusu olacağız -inşâallah-.

Bugün -inşâallah- biz de çok çok duâ edeceğiz. Bilhassa seherlerde, hiç onları unutmayacağız.

Cenâb-ı Hak Kur’ân’da Tâlût’un bir duâsını bildiriyor. Câlût da böyle zâlim ve güçlü bir kişi. Tâlût, onlara karşı çok zayıf. Hattâ Efendimiz Bedir’e girerken:

“Bugün dedi, Tâlût’un ordusu kadarız.” dedi.

Müşrikler çok güçlüydü, Cenâb-ı Hakk’ın yardımı geldi.

Orada Tâlût ve ordusu:

رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ

Bu duâyı okuyalım -inşâallah- bolca. Duâ şöyle:

“Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır (yüreğimizi sabırla doldur), «وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا» ayaklarımız sâbit olsun (hiç şaşmasın), kâfir kavme karşı bize yardım et.” (el-Bakara, 250)

Bu duâyı da -inşâallah- bol bol okuyalım. Yine -inşâallah- her sabah -inşâallah- Fetih Sûresi’ni okumayı da unutmayalım -inşâallah-.

Cenâb-ı Hak duâ ordularının ihlâsı, serhat ordumuzun fedakârlığı, -inşâallah- mazlum müslümanların duâsı, bunun neticesinde -inşâallah- Cenâb-ı Hakk’ın zafer vereceği -inşâallah- mutlaktır…

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.