Büyüklerden biri; arkasına odun yüklenmiş, güçlükle yürüyen bir ihtiyara rastladı. Onun hâline bakarak;
“–Ey ihtiyar! Senin Rezzâk olan Allâh’a îtimâdın yok mu ki, şu yaşında hâlâ bu mihneti çekiyorsun? Yoksa sana bakacak kimse yok mu?” dedi.
İhtiyar oduncu, yalnızca muhatabının mânevî idrâk eksikliğini gidermek niyetiyle gözlerini semâya kaldırıp ellerini açtı:
“–Yâ Rabbî! Şunları altına dönüştür!” dedi. Dediği anda da odunlar altına dönüşüverdi.
Bu müthiş kerâmete şahit olan adamı bu kez bir başka şaşkınlık sardı;
“–Böyle bir mertebeye ulaşmış bir kimse, niçin odun taşıyor?” diye sordu.
İhtiyar oduncu dedi ki:
“–Evlâdım, bunu nefsimin beni kul olarak bilmesi ve kulluk dairesinin dışına çıkmaması için yapıyorum. Zira Hak katında makbûliyet, kulluktaki istikamet nisbetindedir…”
Varlığın en hayırlısı Fahr-i Kâinât Efendimiz’in, enbiyâdan sonra en hayırlı insanlardan biri olan Hazret-i Ebûbekir Sıddîk -radıyallâhu anh-’a öğrettiği aşağıdaki duâ bunun ne güzel bir şahididir. Onlar derece ve makamlarına hiç bakmadan, nefisle mücadelelerini dâimâ sürdürmüş ve bu mücâhedede zafer için Hakk’a ilticâ etmeyi bir an olsun bırakmamışlardır.
Hazret-i Sıddîk bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den talep etti:
“–Yâ Rasûlâllah! Bana bâzı mübârek kelimeler öğretseniz de onları sabah-akşam okusam!”
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de sabah, akşam ve yattığı vakit okuması için şu duâyı tâlim buyurdu. Bizler de bu nebevî duâ ile yazımıza hitâm-ı misk dileyelim:
“Gökleri ve yeri, görünen ve görünmeyen âlemleri yaratan Allâh’ım! Ey her şeyin Rabbi ve sahibi! Sen’den başka ilâh bulunmadığına kesinlikle şahâdet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden, onun Allâh’a şirk koşmaya davet etmesinden Sana sığınırım.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 100-101/5067; Tirmizî, Deavât, 14/3392)
Âmîn!..
Kaynak: Osman Nuri Topbaş Yüzakı Dergisi Yıl: 2013 Ay: Ağustos Sayı: 102