Duanın Edebleri

Duanın tek bir formülü yoktur. Herkes gönlünden koptuğunca dilinin döndüğünce, uzun veya kısa ifâdelerle, duasını yapabilir. Ancak Rasülullah (s.a.) başta olmak üzere diğer İslâm ulemâsının yapmış olduğu dualarla Dergâh-ı İzzet'e el açıp yalvarıp yakarmanın da ayrı bir feyzi vardır. Duanın belli bir "dil"i de yoktur. Mevla Tealâ her dilden anlar; Yeter ki dua cânü gönülden yapılmış olsun.

Günümüzde sadece 5 vakit namazın veya belli bir kısım ibâdetlerin sonuna sıkıştırılarak küçültülen dua, gerçekte hayatın ve hayat ötesinin en büyük gereğidir.

Duâ; rızâ-î ilâhiyyenin şifresi ve cennet yurdunun da anahtarıdır. Yine dua, "abd"den (kul)'dan, Rabb'e yükselen kulluk nişanı, Rabb'den "abd"e inen rahmet simgesidir. Allah (c.c.) ile kul arasında olan münâsebetin tam odak noktasıdır. Duâ, ulvî bir mîraçtır. İnsanı basamak basamak Hak'a yücelten mukaddes bir mîraç...

DUA NEDİR?

Dua, küçüğün büyükten, âcizin güçlüden ihtiyaç ve arzusunu ciddi olarak istemesi ve rica etmesidir. Kulun; düşüncesinin, Rabbe takdim edilmesi şeklidir dua.

Kul, erişemeyeceği ve iktidarı ile elde edemeyeceği herşeyini mutlak iktidar sahibi olan Kâdir-i Mutlak'tan ister, işte bu isteğin adıdır dua. O, kuldan Rabb'e yücelen tatlı bir nağmedir tâ Arş'a kadar...

DUANIN EDEPLERİ

Duanın tek bir formülü yoktur. Herkes gönlünden koptuğunca dilinin döndüğünce, uzun veya kısa ifâdelerle, duasını yapabilir. Ancak Rasülullah (s.a.) başta olmak üzere diğer İslâm ulemâsının yapmış olduğu dualarla Dergâh-ı İzzet'e el açıp yalvarıp yakarmanın da ayrı bir feyzi vardır.

Duanın belli bir "dil"i de yoktur. Mevla Tealâ her dilden anlar; Yeter ki dua cânü gönülden yapılmış olsun.

Bizim milletimiz dualı bir millettir. O, kurduğu bütün devletlerin temelini dualar ile atmıştır. Evine girişi dua ile, çıkışı dua iledir. Onun doğumu dua ile karşılanır. Evliliği dua ile kurulur. Ölümü dua ile uğurlanır. Hayatı baştan sona dua ile örülmüştür. Kısacası dua; onun hayat sigortasıdır.

Ebu Hureyre (r.a.) den Peygamberimiz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Allahü Teâla Hazretleri kendisinden istenmeyene gazap eder"

Dua bir çeşit şükürdür de. Meselâ uyku. Hem en büyük bir nimet hem de bir tür ölümdür. Peygamberimiz bizlere, her nimete bir şükürle karşılık verme inceliğini öğretmiştir. Bizi dinlendiren, tazeleyen ve yepyeni bir hayata kavuşturan, uykuyu; uyutup da tekrar uyandıran Rabbimize söz ile duygularımızı ifade etmemiz bu büyük nimetlerin bir gereğidir. Bunu ifade edişin formülü ise: DUAdır.

İtminan derecesine ulaşamayan daima bunalımlarda bulunur. Bu da ancak "Kulun gücünün tükendiği yerde Rabbi yetişir" sözü gereği Allah'ı anmakla, insanın kalbi nefsin esâretinden kurtulur.

Biz de duanın edeplerine riâyet ederek "kabûle şâyan" bir dua yapmalıyız. Eğer bizden istendiği gibi dört dörtlük yapamıyorsak. Mecelle kaidelerinden olan şu söze kulak vermeliyiz. "Tamamını yapamadığımız bir şeyin tamamını terk etmeyiniz" .

Rahmet kapısı elle açılmaz. O, kalp ile zorlanır. Dua, kevserlerin en tatlısıdır. Gözyaşlarından ve ilahî rahmetten yapılmalıdır. Gözyaşları duadır, anahtardır.

Unutmayalım ki, "KAPIYI VURMAZSANIZ KAPI AÇILMAZ"

Mevzûmuza Merhum Elmalılı Hamdi Yazır Hocamız'ın şu duasıyla başlayalım:

İLAHİ! Hamdini sözüme sertâc ettim. Zikrini kalbime mi'raç ettim. Kitâbını kendime minhâc ettim. Ben yoktum vâr ettin, varlığından haberdâr ettin. Aşkınla gönlümü bîkarar ettin. İnâyetine sığındım, kapına geldim, kulluk edemedim affına geldim. Şaşırtma beni doğruyu söylet, neş'eni duyur hakikati öğret. Sen duyurmazsan ben duyamam. Sen söyletmezsen ben söyleyemem. Sen sevdirmezsen ben sevemem. Sevdir bize hep sevdiklerini. Yerdir bize hep yerdiklerini Yâr et bize erdirdiklerini. Sevdin habibini kâinata sevdirdin. Sevdin de hıl'atı risâleti giydirdin. Makam-ı İBRAHİM'den Makam-ı Mahmud'a erdirdin. Serveri esfiyâ kıldın. Hatem-i Enbiyâ kıldın- Muhammed Mustafâ kıldın. Selâtü Selam Tahıyyâtü ikram, her türlü ihtirâm O'na; O'nun âl'u ashâbû etba'ına Ya Rab!

Olayların günlük akışına kendimizi kaptırmışken, asıl vazifeler çoğu zaman unutulur. En uzak ülkedeki en fuzûli olaydan haberdâr olan nice insan, kendisine şah damarından daha yakın olan Rabbinden istemesini bırakın ayrıntısını inceliğini, edebini bildiğini gibi, hiç birşey istemeye tenezzül bile etmiyor sanki.

Her amacın bir yolu vardır. Kulun, Mevlâ Teâlâ ile irtibatını kuvvetlendirmesinin yolu da DUADIR?

Unutmamalı ki!

Esaslarından (şartlarından) uzak olarak işlenilen bir amel, sahibini hiçbir zaman Allah'a ulaştırmaz.

Edeb ve âdab...

Her şey için gereklidir. Özellikle de Dua için.

Senenin arefe gününü, aylardan ramazan ayını, haftanın cuma gününü ve saatlerin de seher vaktini gözetmek gibi...

Nitekim Cenâb-ı Hak Zâriyat Sûresinin 17. 18. ayeti celîlesinde meâlen: "Onlar geceleyin pek az uyurlardı, Onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi" buyurulmaktadır.

"Birazı hariç geceleyin kalk namaz kıl" (müzemmil 73/2) ayetin mânâsına göre amel ederler, ahiret şevki, Âhiret endişesi ile gözlerine uyku girmez, ibadet eder vazife yaparlardı. Yani geceleri böyle ibadet etmekle birlikte sanki günah ile vakit geçirmiş gibi seher vakitleri de yatmazlar, kusurları için af dilerlerdi. Demek ki duâ ve istiğfârın en güzel zamanı olan seher vakitleri böyle icâbet ve kabûle şâyân istiğfârı, onlar, o iyi kimseler yaparlar.

Rasulullah Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s.) buyurdular ki: "Her gece, Rabbiniz gecenin son üçte biri girince, dünya semasına iner ve:

- "Kim bana dua ediyorsa ona icâbet edeyim. Kim benden bir şey istemişse onu vereyim, kim bana istiğfarda bulunursa ona mağfirette bulunayım, der."

Rivayetin Müslim'deki şekli de şöyledir "Allahü Teâla gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar mühlet verir. Ondan sonra yakın semâya inerek: "Melik benim, Melik benim kim bana dua edecek?"1

Allah'ın kullara yakınlaşması, O'nun rahmetini ifade eder. Öyle ise geceleyin belirtilen saatlerde, Allah'ın yapılan duaları kabul etmek sûretiyle lütuf ve rahmetini bol kılacağı, lisan-ı nübüvvette o sûrette ifade edilmiştir.

Ebu Umâme (r.a.) anlatıyor: "Derdi ki Ey Allah'ın Rasûlü! En ziyâde dinlenmeye (ve kabûle) mazhar olan dua hangisidir?"

- Gecenin sonunda yapılan dua ile farz namazların ardından yapılan dualardır!" diye cevap verdi.2

Abbas (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (s.a.) teheccüd namazı kılmak üzere geceleyin kalkınca şu duayı okudu:

"Allah'ım, Rabbimiz, hamdler sanadır. Sen arz ve semâvâtın ve onlarda bulunanların kayyumu ve ayakta tutanısın, hamdler yalnız senin içindir. Sen semâvât ve arzın ve onlarda bulunanların nûrusun, hamdler yalnızca sanadır. Sen haksın, vad'in haktır. Sana kavuşmak haktır, sözün haktır. Kıyâmet de haktır. Cennet haktır. Cehennem de haktır. Peygamberler haktır. Muhammed (a.s.) de haktır.

Allah'ım sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, Sana yöneldim. Hasmına karşı senin (bürhânın) ile dâvâ açtım. Hakkımı aramada senin hakemliğine başvurdum. Önden gönderdiğim ve arkada bıraktığım hatalarımı affet. Gizli işlediğim aleni yaptığım benim bilmediğim senin benden daha iyi bildiğin hatalarımı da affet! ilerleten sen, gerileten de sensin. Senden başka ilâh yoktur"3

Ebû Hureyre (r.a.) buyuruyor ki: "Gök kapıları Allah yolunda Allah'ın düşmanlarıyla çarpışanların safları, düşman saflarına yaklaştığı zaman açılırlar. Binaenaleyh bu vakitlerde dua etmeyi bir ganimet biliriz."

Hz. Enes (r.a..) anlatıyor: "Rasülullah (a.s.) buyurdular ki: "Ezanla kamet arasında yapılan dua reddedilmez (mutlaka kabûle mazhar olur).

- Öyleyse, dendi. Ey Allah'ın Rasûlü nasıl duâ edelim?

- Allah'tan dünya ve ahiret için âfiyet isteyin" dedi.4

Sehl bin Sa'd (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s.) buyurdular ki iki şey vardır asla reddedilmezler:

* Ezan esnasında yapılan dua ile

* İnsanlar birbirine girdikleri savaş sırasında yapılan dua"5

Semâ kapılarının söylenen iki vakitte açılması, o vakitlerin faziletini ifade eder. Yani o iki vaktin Allah indindeki kıymet ve faziletleri sebebiyle o zamanlarda Sema kapıları açılır ve yapılan dualar kâbul-i ilâhi'ye mazhar olurlar.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bu anlarda yapılan duada istenen şey de mühimdir. Allah'ın rızâsına uymayacak şeyler talep edilmemelidir.

Taberâni bir rivâyette ?öyle der:

"Müslüman kişi için 3 vakit vardır. Onlarda dua ederse, sıla-i rahmi kıran ve günah olan bir şey talep etmedikçe, kendisine mutlaka icâbet edilir. Namaz için müezzin ezan okurken, susuncaya kadar, savaşta iki saf karşılaşınca Allah (c.c.) aralarında hükmedinceye kadar; yağmur yağarken kesilinceye kadar."

Secde hâli de duanın kabul olunmasına en uygun hallerdendir. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (s.a.) buyurdular ki: "Kul Rabbine en ziyâde iken yakın olur, öyleyse (secdede) duayı çok yapın.6

Bu hadisde ifade edilen yakınlık, maddî bir yakınlık, yâni mekân yakınlığı olmamalıdır. "Zira Allah, ilmiyle kişiyi bilme, kalbinin hatırından bile haberdâr olma, kişi üzerinde istediği şekilde tasarruf ederek O'na, kıyam sağlık, hastalık ölüm verme gibi hususlarla şah damarından daha yakındır" (kaf 16)" Tıpkı güneşin ışıklarıyla yeryüzündeki herbir mahlûkun yanında hazır bulunması gibi.

Ama kul, maddi olarak Rabbi'nden uzaktır. Secde hâlinde kulluk, en geniş en kâmil hâliyle tezâhür ettiği için, bu, kula mânevî bir yakınlık Rabbi'nin rızâsına uygun bir hâl kazandırmaktadır. Âyeti kerîme'de "Secde ve yakınlık kazan"7 emredilmektedir

İbn Abbas (r.a.) Allah'ın Rasûlü'nden şu hadisi şerifi rivâyet etmiştir:

"Ben rüku veya secde ederken Kur'an okumaktan menedildim. Rükuda Rabbinizi tâzim ediniz ve secdede okumamanın hikmeti ise bolca dua edin. Çünkü o zamanlarda duanın kabul olması sâir zamanlara nazaran daha kuvvetlidir.8

Ebu Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (a.s.) şöyle buyurmuştur: "(Allah'ın kabul ettiği) 3 müstecab dua vardır; Bunların icâbete mazhâriyetleri hususunda hiçbir şekk yoktur.

- Mazlumun duası

- Misafirin duası

- Babanın evladına duası"9

Abdullah İbn Amir bin As (r.a.) anlatıyor: Rasulullah (s.a.) buyurdular ki: "İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib kimse hakkında yaptığı duadan daha sürâtli olanı yoktur.10

Bu hadise göre, Allah (c.c.)'ın derhal kabul buyuracağı dualardan biri de mü'minin mü'min kardeşi için gıyâbında yapacağı duâdır. Bu hususta Müslim'in bir rivâyeti daha açıktır.

"Müslüman kimsenin, kardeşi için gıyâbında yaptığı dua müstecâbdır. Duâ edenin başucunda ona müvekkel bir melek vardır. Kardeşi için hayır dua yaptıkça bu melek: "Âmin, istediğin şeyin bir misli de sana olsun" der."

Abdullah İbn Amr bin As (r.a.)'dan rivâyet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Şüphesiz oruçlu için iftarını açtığında reddedilmeyen bir dua vardır."11

Başka bir hadisde "Oruçlunun duâsı geri çevrilmez" buyurulmuştur.

Hakikat nokta-i nazarından vakitlerin şerefi hallerin şerefine bağlıdır. Çünkü seher vakti, kalbin tasfiyesi, ihlâsı ve kalbi meşgul edici mânilerden boşaltma vaktidir. Arefe ve Cuma günleri himmetlerin birleşmesi, kalplerin ilâhi rahmeti oluk hâlinde elde etmeye yardımlaşması vaktidir. İşte vakitlerin şerefinin sebeplerinden birisi hallerdir.

İbn Mes'ud (r.a.)'ın bir rivayetinde: Ramazan'ın her gecesi münâdi şöyle bağırır:

- Ey hayrı iyiliği arayanlar: Dikkat edin ve ileri gelin, Ey kötülüğü arzu edenler! artık yeter deyip de gözünüzü açın!

Daha sonra o melek şöyle nidâ eder:

- Bağışlanmasını isteyen varsa o bağışlanacak. Tevbe eden biri varsa onun da tevbesi kabul edilecek. Dua eden biri varsa onun da duası kabul edilecek. Kim Allah'dan ne dilerse o dileği kabul olacak"

Pek çok hadiste oruçlunun duasının kabul edileceği bildirilmiştir. Bazı hadis rivâyetlerinde iftar vakti yapılan duanın kabul edileceği ifade edilmiş. Ama yemeklere o kadar iştahla atılıyoruz ki, dua etmeye fırsat kalmıyor. Hatta iftarın kendi duası bile hatıra gelmiyor. İftar duâsı Şöyledir:

"Allahümme leke sumtü ve bike âmentü ve âleyke tevekkeltü ve alâ rızkıke eftartü"

"Allah'ım!.. Senin için oruç tuttum. Sana iman ettim. Sana güvendim ve verdiğin rızıkla orucumu açıyorum."

Rasülullah (s.a.) şöyle buyurdular: 3 kişi vardır ki duaları reddedilmez (kabul edilir.)

Âdil imam,

İftarını yaptığı zaman oruçlu,

Zulme uğrayanların duası...12

Câbir b. Abdullah, Allah'ın Rasûlünün kıbleye yöneldiğini rivayet ederek buyuruyor:

"Allah Rasûlü (s.a.) arefe günü mevkıfe (vakfe yerine) geldi. Kıbleye yönelip güneş batıncaya kadar dua etti"13

Ebud Derdâ (r.a.) buyurdu:

- Şu eller, zincirle bağlanmazdan evvel kaldırıp onlarla dua ediniz. Duadan sonra elleriyle yüzünü meshetmek gerekir. Hz. Ömer'in rivâyetinde: "Allah'ın Rasûlü ellerini duada (göklere) uzattığı zaman onlarla yüzünü meshetmeyince ellerini salıvermezdi" denilmiştir.

Dua ederken gözleri semâya dikmemelidir. Çünkü Peygamberimiz (a.s.): "Duada gözlerini semâya diken kavimler, ya bu durumdan vazgeçsinler yada (mânen) gözlerinin nurları alınır"14

Ebu Mûsâ el-Eşâri (r.a.) rivayet eder! "Biz Allah Rasûlü ile beraber seferden dönüyorduk, Medine'ye yaklaştığımızda Allah'ın Rasûlü tekbir getirdi. Ashab da onunla beraber tekbir getirerek seslerini oldukça yükselttiler. Bunun üzerine Rasülullah (s.a.) şöyle buyurdu:

"Ey nâs! Çağırdığınız Allah, ne sağırdır, ne de gâib. Kesinlikle biliniz ki çağırdığınız zat, sizinle bineklerinizin boynu arasındadır. (Yani her şeyden daha çok size yakındır)"15

Rivâyete göre bedevinin biri Hz. Peygamber (s.a.)'e "Ya Rasülallah! Rabbimiz yakın mıdır ki O'na fısıldıyalım, uzak mıdır ki yüksek sesle dua edelim? demiş. Rasülullah (s.a.) susmuş. Bunun üzerine:

"Kullarım Sana Beni sorarsa, Ben şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar. (Bakara 186)" Ayeti nâzil olmu?.16

Âraf sûresi 55. âyeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır Mevlâ Teâlâ Hazretleri:

"Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O haddi aşanları sevmez"

Önce haddinizi bilip Rabbınızı tanıyınız, O'nun hükmü altında ve rubûbiyetinde yaratık ve memur bulunduğunuzu ve hiçbir zaman O'ndan müstağni olamayacağınızı itiraf ediniz. İkinci olarak, o yücelik ve ululuk karşısında O'na müracaattan ve ihtiyacınızı sunarak arzularınız talep ve niyaz etmekten yasaklanmış olmadığınızı ve tersine doğrudan doğruya istek ve duaya izinli ve hatta emredilmiş bulunduğunuzu, Allah'ın lütuf ve ihsanında cimrilik olmadığını ve fakat, yaratma ve emir, hüküm ve hâkimiyetin ona mahsus olduğunu biliniz ve ona göre O'ndan dilekler dileyiniz, arzu ve ihtiyaçlarınızı isteyiniz. İsteyiniz ama pervâsızca bağırıp çağırmakla değil, tam tâzim ile yalvararak de bütün bir ihlas ve gizli yalvarma hâlinde.17

Duada yalvarma halinde bulunmamak pervasızlığa, bir çeşit çalıma dalâlet eder. Duayı gizli bir şekilde yapmamak, bağırıp çağırmak da ihlas sınırından gösterişe, dua sınırından şikâyet ve davaya geçen bir hadsizliği kapsar. Aynı şekilde duada fazla söz söyleme ve uzatma da haddi aşma cümlesindendir.

Secî yapmak, nesirde kâfiyemsi ses benzerlikleri meydana getirmektir.

Dua edenin hâli Allah'a yalvaranın hâli olmalıdır. Secili okumak için zorlanma, bu duruma ters düşer. Âraf sûresi 55. ayetinde "haddi aşanlar" cümlesine secili okumaya kendini zorlayanlar da girmektedir.

Dua eden kimse için en uygun ve en iyi şekil, Rasülullah'ın duasındaki ölçüyü geçmemektir. Kişi, gayretlerini, Allah'a ihlasla yönelmek, O'nun karşısında acz ve yoksulluğu duymaya çalışmak yerine; cümleleri uyum içinde şiirimsi bir hava vererek söylemeye sarfedecektir.

Bu; duada amacın dışına çıkmaktır.

İkrime (r.a.) anlatıyor: İbn Abbas (r.a.) dedi ki: "İnsanlara haftada bir kere hadis anlat. Buna uymazsan iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı şu Kur'an'dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, senin onlara gelip, sözlerini keserek bir şeyler anlatıp onları bıktırdığını görmeyeceğim. Onlar konuşurken sus ve dinle. Onlar sana gelip "konuş" diye talepte bulununca "istiyorlar" demektir. O zaman konuşursun. Duada secî meselelerine dikkat et ve ondan kaçın. Zîra ben Rasülullah (s.a.) ve ashabın devrinde yaşadım bunu yapmıyorlardı.18

"Ve hem korku, hem ümid hâlinde Rabbimize dua ediniz"

Korku hâlinde ümidi, ümit halinde korkuyu bırakmayarak, daima ikisinin denklik noktasını gözeterek dua etmelidir. İnsanın hayatı, havf ve recâ, yâni korku ve ümitlerin çalkantısı içinde seyreder.

Zîrâ korkunun ifratından "Yeis", tefritinden ise "emniyet ve temînat" hissi hâsıl olur. Allah hem celâl sahibi hem ikram sahibidir. Bu itibarla Allah'ın azabından emin olmak veya zıddı olan rahmetinden ümidsizliğe düşmek menedilmiştir.

Âlemde Allah'ın emri altında gece ve gündüz nasıl birbiriyle yarış ederek gidiyorlarsa, korku ve ümid de öyledir. Bu iki ruh hâleti insanın manevi yolda ilerlemesinde iki kanat gibidir. Herhangi birisi atılsa insan yaralı bir kuş gibi uçmaktan mahrum kalır. Kalp ancak bunların karşılıklı çarpışmasındaki uygunluk ve denklikten doğrudan doğruya Hakk yüzüne bakan bir yön alır. Duanın güzelliği de kalbin bu istikâmetiyledir.

Böyle dua edenler duada ihsan mertebesine ermi? muhsinlerden olurlar.

Âyeti kerime'de buyuruluyor: (O muttakî kimseler, geceleri namaz kılmak ve istiğfar etmek için) yanlarını yataklarından kaldırırlar... RABBLERİNE, AZÂBINDAN KORKARAK ve RAHMETİNİ UMARAK DUA EDERLER. Kendilerine verdiğimiz, rızıklardan da hayır yollarına infak ederler. (Secde 16)

Mutlak yeis, yani ümidden kesilme, insanın kendisini afv ve mağfiretin dışında görme gafletidir. Neticede Allah'ın rahmet tecelliyatını, kudret ve azâmetini inkar etmektir.

Mutlak emniyet de Cenab-ı Hakk'ın esmâ-ı ilâhiyyesinden "Kahhâr" sıfatına karşı duyarsız kalmak veya azâbı küçümsemektir. Hâsılı, duayı mutlak yeis hududuna getirmemek ve aynı zamanda ümidi de mutlak teminat altına yaklaştırmayıp dengeyi muhafaza etmek lâzımdır.

Bir mü'min "Cennete bir tek kişi girecek" dense "Yoksa acaba ben miyim?" "Cehenneme bir tek kişi girecek" dense "Yoksa ben miyim?" hâlet-i rûhiyesinin içinde bulunmalıdır.

Fazla korkudan ümitsizlik, korkusuz ümitten de gaflet doğar.

Kâbulünden de ümitli olarak Allah'a iyi zanda bulunmak:

Duada insan ümide bağlı olmalıdır. Nitekim Rasülullah (a.s.)

"Sizden biriniz, dua ettiği zaman: "Ey Allah'ım! Eğer dilersen beni affeyle, dilersen bana rahmet eyle" demesin. Ancak istediğini kesinlikle Cenâbı Hakk'dan istesin. Çünkü Cenab-ı Hakkı zorlayacak herhangi bir kuvvet ve kudret mevcut değildir."19 buyurmaktadır.

Şu mesele bilinmelidir ki: Duanın kabul edilmesi, Mevlâ Teâlâ Hazretleri tarafından sâ'dık bir va'd (doğru bir sözdür). Hem kim bir hâcet için duâ edip de o anda kabûlünü görmezse bunun sebepleri vardır.

Ve zaten duanın kabul edilmesi, kulun "Ya Rabbi, Ey Rabbim" dediğinde Mevlâ'nın "Lebbeyk abdî - Söyle kulum" demesidir. Bu ise, her dua eden mü'min hakkında va'd edilmiş bir gerçektir. Lâkin dua edenin hâcetinin görülmesi bazı kere o anda olur, bâzen de uzun zaman sonra olur. Ve bâzen de ahirette olur. Bazı kere de hayır, onun duasının kabul edilmemesinde olur.

Ebû Hureyre (r.a.)den rivayete göre Rasûlullah (s.a.): "Siz den herbirinizin duasına, acele etmediği takdirde icâbet olunur. İnsan (acele edip): Dua ettim de kabul olmadı" der buyurmuştur.20

Bununla beraber, dua etmek ibadetin tâ kendisidir ve ahirette sevabı vardır. Kabûlü âni olmadığından, istenilen şeyin bir müddet sonra verilmesi umulduğu gibi, duası miktarı o kimsenin üzerinden bir şerrin def'ine (kötülüğün kalkmasına) sebep olması veya bilmediği bir yönden duâsının eserinin hâsıl olması ihtimâline binâen hiçbir duaya kabul olunmadı nazarıyla bakılamaz.

Zira insan, istediği şeyin hâsıl olup-olmamasında ne gibi hikmetler olduğunu bilemez.21

Defalarca isteyerek duasında ısrar etmelidir. İbn Mesud (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s) duayı 3 kere yapmaktan, istiğfarı da 3 kere yapmaktan hoşlanırdı.22

Duanın başlangıcında hemen isteklerini arz etmeye girişmemelidir. Evvelâ zikretmeli, zikirden sonra isteklerini sıralamalıdır.

Seleme b. Ekvâ diyor ki:

- Allah'ın Rasûlünden dinlediğim bütün duaların başlangıcında o mutlaka "Sûbhâne Rabbiyel-Aliyyil-A'lel-Vehhâb" derdi.23

Rasülullah (s.a.) dua eden bir adamın, dua sırasında Hz. Peygamber'e salat ve selam okumadığını görmüştü. Hemen:

"Bu kimse acele etti" buyurdu. Sonra adamı çağırıp:

"Biriniz dua ederken Allahü Tealaya hamdü Senâ ederek başlasın, sonra Hz. Peygamber (a.s.)'a salât okusun sonra da dilediğini istesin" buyurdu.24

Hz. Ömer (r.a.) anlatıyor: Rasülullah (a.s.) buyurdular ki: "Dua semâ ile arz arasında durur. Bana salât okunmadıkça Allah'a yükselmez.25

Duanın kabul olmasının nedeni bâtınî edebtir. Ki o da tevbe etmek, bütün varlığıyla Cenâb-ı Hakk'ın ibadetine yönelmektir, insanoğlunun Allah'a dua etmeye ondan istemeye yüzü olmalı. Önce sen Allah'ın dediğini (tevbeyi) yap ki O da senin dediğini (duanı) yerine getirsin. O halde dua eden nefsini beşeri sıfatlardan ve kötü huylardan tertemiz etmelidir. Çünkü bunlar dua yolunu kesicidir.

Bir gün İBRAHİM Edhem (k.s.) hazretlerine sordular.

- Efendim biz dua ediyoruz da duamız kabul olmuyor.

İBRAHİM Edhem (k.s.):

Şunun için duanız kabul olmaz ki

Hakkı bilirsiniz emrini tutmazsınız.

Peygamberi bilirsiniz sünnetleri yerine getirmezsiniz.

Kur'anı okursunuz, amel kılmazsınız.

Hakkın nimetlerini yersiniz, şükretmezsiniz.

Cennet vardır bilirsiniz O'nu talep etmezsiniz.

Cehennem var bilirsiniz varır içine düşersiniz.

Ölüm vardır dersiniz hazırlanmazsınız.

Babanızı annenizi diğer sevdiklerinizi kendi elinizle kabre koyarsınız, ibret almazsınız.

Bunca yaramazlıkla elbet duanız müstecab olmaz buyurdu.

Ruhunu Allah'ın gayrine iltifat etme kirinden temizlemeli ki,.Mevlâ'nın lütfuna mazhar olsun.

Dua gök kapısının anahtarıdır. Bu anahtarın dişleri ise helâl lokmadır. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle buyruluyor: "Ey insanlar! Şüpesiz ki Allah Tayyip (tertemizdir. Tayyipten başka birşey kabul etmez" Allah mü'minlere de Rasullere emrettiği şeyleri emrederek: "Ey Rasuller helâl olan şeylerden yeyin ve salih amellerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı pekâlâ bilirim..." (Başka bir ayette): "Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların helâl, hoş olanlarından yeyin buyurmuştur" dedi.

Sonra şunları söyledi: "Bir kimse (Hak yolunda uzun sefere çıkar, saçları dağılmış, toza toprağa bulanmış bir halde, ellerini semaya uzatarak, Ya Rabbi Ya Rabbi diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram (hâsılı) kendisi haramla beslenmiş olursa böylesinin duası nasıl kabul edilir? 26

Hz. Âişe anlatıyor: Rasülullah (s.a.) şöyle yalvardılar: "Allah'ım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce nezdinde en sevimli olan, onunla dua edildiği takdirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla Rahmetin talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum."

Hz. Aişe'nin belirttiğine göre bir başka gün Rasülullah (s.a.)'in kendisine "Ey Âişe kendisiyle dua edildiği takdirde icabet ettiği ismi, Allah'ın bana gösterdiğini sen biliyor musun? diye sormuştu. Hz. Âişe der ki: "Ben: Ey Allah'ın Rasûlü, Anam babam sana feda olsun, onu bana öğret dedim." Ey Âişe onu sana öğretmem uygun düşmez" buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp başını öptüm ve "Ey Allah'ın Rasûlü O'nu bana öğret" diye ricada bulundum. O yine "Onu sana öğretmem uygun olmaz Ey Âişe; onunla senin dünyevi bir şey talep etmen uygunsuz olur" buyurdu.

Hz. Âişe der ki: "Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekat namaz kıldım, sonra: Allah'ım sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahman isminle dua ediyorum Sana bildiğim bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Bana mağfiret et, rahmet eyle" diye dua ettim. Bu duam üzerine Rasülullah (s.a.) güldü ve "İsmi Âzam senin yaptığın şu duanın içinde geçti" buyurdu. ' 27

Allahü Teâlâ Araf Sûresi 180. âyeti kerimesinde meâlen şöyle buyuruyor: "En güzel isimler Allah'ındır. O'na o isimlerle dua edin. Onun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını görecektir."

Ebû Hureyre (r.a.) den rivayet'e göre Rasülullah (s.a.) şöyle buyuruyor: Allah'ın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse cennete girer ve Allah tektir, tek'i sever 28

Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Bir adam şöyle dua etmişti: "Ey Allah'ım hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur. Sen semâvat ve arzın celâl ve ikram sahibi yaratıcısısın. Hayy ve Kayyûmsun (Kâinatı ayakta tutan hayat sahibisin) bu isimlerini şefaatçi olarak senden istiyorum!

(Bu duayı işiten) Rasüullah (s.a.) sordu:

"Bu adam neyi vesîle kılarak dua ediyor biliyor musunuz? Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a yemin ederim ki, O, Allah'a İsm-i Âzam'ı ile dua etti. O ismi Âzam ki onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." 29

Rasülullah (s.a.) bir adam'ın: "Ey Allah'ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıyla senden istiyorum, günahlarımı mağfiret et, sen gafursun, Rahimsin!" dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi: "O mağfiret edildi" O mağfiret edildi."30

SIKINTI ANINDA DUA ETMEK

Duanın inen musibet için faydası, onun ortadan kalkması hafif atlatılması şeklinde olabilir. Yahut da Cenâb-ı Hakk'ın vereceği sabır ve mukavemet yoluyla da olabilir. Böylece musîbete tahammül edilir ve zararı hafif giderilir. Zaten gelmiş olan musibet karşısındaki sabırsızlık ve panik, musibeti katmerler. Mûsîbet ânında yapılacak duanın tesiri kesindir. Fakat şu hadis doğrultusunda.

Ebû Hureyre (r.a.) den rivayet edilen bir hadisi şerifte Rasülullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Her kim zor ve sıkıntılı zamanlarda dualarının kabul edilmesini isterse, rahat zamanlarında çok dua yapsın"31

"Genişlik zamanında dua etmek kadar Allah'a hoş gelen birşey yoktur"32

İnmeyen musîbete duanın faydası daha zahirdir. Henüz inmemiş olan belâ, duanın bereketiyle def edilip kaldırılabilir.

Nitekim Nemi Sûresi 62 âyetinde meâlen: "Yahut başı sıkılan kendisine dua ettiği vakit, onun duasını kabul edip, sıkıntıyı gideren, ve sizi yeryüzünün halifeleri yapar mı?.."

Fussilet Sûresi 51: "İnsana bir nîmet verdiğimiz zaman yüz çevirir ve kendine yönelir. Fakat O'na bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur"

Yunus Sûresi 12. âyetinde ise aynı durumu Mevlâ Teâla şöyle beyan etmiştir:

"İnsana bir darlık gelince yan yatarken, oturur veya ayakta iken bize yalvarır. Biz darlığını giderince başına gelen darlıktan ötürü bize, hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte böyle haddi aşanlara yapmakta oldukları şeyler süslü gösterildi."

Bakalım Peygamberimiz bu konuda ne söylüyor?..

Ebû Hureyre (r.a.) Rasülullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Tahammül edilmez belâdan, sıkıntıya düşmekten, kazanın fena etkisinden ve düşmanın gülmesinden Allah'a sığınınız."33.

Bu konuyla ilgili olarak şu hâdiseyi aktarmak yerinde olur inşaallah:

Rasülullah'ın hatırı şerifi küffar, Yahudi, Nasara ve müşriklerden ötürü gayet rencide olmuştu. Kendisini himaye eden ve her zaman destekleyen Hz. Hatice ve amcası Ebû Tâlip'i kaybettikten sonra yapılan eziyetler de çoğaldı. Kendisini himaye edip insanlara tebliğ etmesinde yardımcı olacak birilerini arıyordu. Fakat hiç kimse ne müslüman oldu ne de himaye etmeye yanaştı. Ayrıca hakaret, zulüm, işkence ve alay edip yalanladılar. Âlemlerin efendisi çok yorgun ve pek hüzünlü idi.

Mekkeli müşrikler habib-i Ekrem Efendimize zulüm etmekten geri durmuyorlardı. Bütün bunların bir nebze hafifleyeceğini umarak Taife tebliğ için gitti.

Fakat orada da karşılaştığı eziyetler Efendimizi derinden üzdü. Bunların üzerine Rasülullah, Tâif'ten dönerken şu duayı yaptı:

"Allah'ım! Gücümün zayıflığını, takatimin ağırlığını, insanlar arasında horlanmamı sana şikâyet ederim. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. Sen mustaz'afların Rabbisin. Sen Benim Rabbimsin. Beni kime havale ediyorsun? Uzakta olup bana hücum edene mi ? Yahut işlerimi kendisinin eline verdiğin düşmana mı? Eğer senin üzerimde gazabın yoksa gerisine aldırmam. Yalnız afiyetin benim için daha geniş ve daha elverişlidir. Karanlıkların kendisiyle aydınlandığı, dünya ve âhiret işlerinin kendisiyle düzeldiği yüzünün nuruna sığınırım. Gazabının üstüme gelmesinden, öfkenin bana inişinden sana sığınırım. Rızânı alana kadar eşiğine yüz sürmeye razıyım. Güç ve kuvvet yalnız elindedir."34

Dipnotlar: 1. Buhari Tevhid 36, Teheccüd 14, Deavat 13 Müslim Salâtül Müsâfirin 166 Tirmizi Deavat 80 2. Tirmizi, Deavat 80 3. Buhari Teheccüd 1, Deavat 10 Müslim Salatül Müsafirîn 199 Tirmizi Deavat 29 4. Ebu Dâvud Salat 35 Tirmizi Salat 46 Deavat 188 5. Ebû Dâvud; Cihad 41 6. Müslim Salat 215, Ebu Davud Salat 152 7. Alak 19 8. Müslim 9. Tirmizi Birr 7, Cennet 2, Deavet 139 Ebu Dâvud salat 364 10. Buhâri Mezâlim 9 Müslim Zikr 88 Tirmizi Birr 50 11. İbn Mâce Sıyam 4812. Tirmizî Cennet 2 13. Tirmizi, Ebu Dâvud, İbn Mâce 14. Müslim, Ebû Hureyre'den 15. Buhari, Müslim 16. İbn Kesir Tefsiri (Terc.) 3/77 17. Hak Dini Kur'an Dili 4/64 18. Kütüb-i Sitte 11/506 19.Buhari Deavat 22 Müslim Zikr 9091 Ebu Davud Vitir 23 20. Buhari Deavat 22 Müslim Zikr 9091 Ebu Davud Vitir 23 21. Ruhul Furkan Tefsiri 2/311 22. Ebû Davud salat 361 23. Ahmed ve Hâkim (İhya) 24. Tirmizi Deavat 66; Ebu Davud Salat 358 25. Tirmizî Salat 352 26. Müslim, Zekat 64 27. Kütüb-i Sitte 17/506 28. Buhâri, Müslim, Tirmizi, İbn Mâce 29. Tirmizi Deavat 109, Ebu Dâvut Salat 358 30. Ebû Dâvud Salat 184 31. Tirmîzi Daavat 3382 32. Tirmîzi 33. Buhari, Müslim 34. Said Havva, Muhammed Rasulullah s. 113

Kaynak: Pınar Çakmakçı, Altınoluk Dergisi, Sayı: 176

İslam ve İhsan

DUA NEDİR?

Dua Nedir?

DUA EDERKEN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Dua Ederken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.