Duhâ Suresi 7. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Duhâ Suresi 7. ayeti ne anlatıyor? Duhâ Suresi 7. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Duhâ Suresi 7. Ayetinin Arapçası:
وَوَجَدَكَ ضَٓالًّا فَهَدٰىۖ
Duhâ Suresi 7. Ayetinin Meali (Anlamı):
Seni dinî hükümlerden habersiz bulup vahyederek dosdoğru yola eriştirmedi mi?
Duhâ Suresi 7. Ayetinin Tefsiri:
Efendimiz
(s.a.s.)’e olan bu ilâhî lutuflar şunlardır:
Birincisi;
Resûlullah (s.a.s.), ana karnında altı aylık iken babası ölmüş, dünyaya yetim
olarak gelmişti. Altı yaşına kadar onu annesi şefkatle büyüttü. Annesinin vefâtından
sonra sekiz yaşına kadar dedesi Abdulmuttalip onu istisnaî bir muhabbetle
yetiştirdi. Dedesinin ölümünden sonra, amcası Ebu Talib onu himayesine aldı.
Gerçek bir baba gibi onu muhabbetle koruyup kolladı. Hatta nübüvvetten sonra
bile bütün Kureyşi karşısına alarak, göğsünü on sene kadar yeğeni için siper
etmişti. İşte bunlar, o Yetîm hakkında ilâhî himâye ve barındırmanın beşer
planında bir tecellisinden başka bir şey değildi. Dileseydi onu sahipsiz
bırakıp hebâ edebilirdi. Fakat merhamet etti, onu sadefinde saklı dürr-i yetîm
gibi tertemiz büyütüp yetiştirdi.
İkincisii;
Resûl-i Ekrem (s.a.s.), kendisine vahiy gelmeden önce kırk sene Mekke’de müşrik
bir toplum içinde yaşadı. Kendisi hanîfti. Allah’ın birliğine inanıyor, putlara
asla tapmıyor, toplumda iyice yaygınlaşmış olan hiçbir günaha tevessül
etmiyordu. Ahlâk yönünden de pek yüksek bir seviyeye sahipti. Fakat günahlara
dalmış insanların durumuna üzülüyor, onların kurtuluşu için çareler düşünüyor,
lakin ne yapacağını bilemiyordu. O hiçbir zaman akıl ve din yönünden sapık
olmamıştır. Fakat Kur’an gibi mûcize bir kitaptan, İslâm gibi insanlığın
kurtuluşunun reçetesini sunan mükemmel bir dinden haberdar değildi. Allah ona
peygamberlik verip vahiy göndererek onu doğru yola eriştirmiştir. Çaresiz insanlara
nasıl el uzatıp, hastalıklarına devâ olacağını öğretmiştir. İşte âyette ضَٓالًّا (dāllen) ve هَدٰى
(hedâ), kelimeleriyle bu durum kastedilir.
Nitekim
onun bu hâline işaret eden şu âyet-i kerîme dikkat çekicidir:
“İşte biz böylece sana emrimizle ölü kalplere hayat bahşeden bu
Kur’an’ı vahyettik. Yoksa daha önce sen kitap nedir, iman nedir, bilmezdin. Biz
Kur’an’ı bir nûr kıldık ki, onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola
ulaştıralım. Sen de hiç şüphesiz insanlığı dosdoğru bir yola çağırmaktasın.” (Şûrâ 42/52)
“Sen, aslında bu kitabın sana vahyedileceğini ummuyordun. Bu sana
ancak Rabbinden bir rahmet olarak geldi. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!” (Kasas 28/86)
Üçüncüsü;
Allah Resûlü (s.a.s.) fakir bir ailede doğup büyüdü. Babasından kendisine fazla
bir miras da kalmamıştı. Sonra Cenâb-ı Hak onu önce Şam’a yaptığı ticaret
seferinden elde edilen bereketli kâr ile zengin etti. Hz. Hatice ile
evlendikten sonra da ona bütün servetini hibe etmesiyle zengin kıldı. Daha
sonra kendisine ilâhî bir lutuf olarak ihsân buyrulan fetihler ve ganimetler
ile zenginlik elde edilmiştir. Fakat Peygamberimiz (s.a.s.), kendine ihsan
edilen bütün imkânları, ailesinin zaruri ihtiyaçları dışında Allah yolunda
sınırsız bir cömertlikle harcamıştır. Buradaki “zenginleştirme”den maksat,
Cenâb-ı Hakk’ın Habîbi’ne gönderdiği vahiy ile onun ruh âlemini, kalp dünyasını
zenginleştirmesi, onu hem kendisini hem tüm beşeriyeti aydınlatabilecek
zenginlikte hakikatlere mazhar kılması da olabilir.
Yüce
Mevlâmız, ihsan buyurduğu bu nimetler mukâbilinde Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.)’e şu
üç şeyi yapmasını emir buyurur:
Duhâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Duhâ Suresi 7. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...
YORUMLAR