Duhân Suresi 4. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Duhân Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? Duhân Suresi 4. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Duhân Suresi 4. Ayetinin Arapçası:

ف۪يهَا يُفْرَقُ كُلُّ اَمْرٍ حَك۪يمٍۜ

Duhân Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gecede, belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş belirlenir.

Duhân Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:

Burada bahsedilen gece, Kadir sûresinde tafsilatlı olarak beyân edilen ve Kur’ân-ı Kerîm’in inmeye başladığı Kadir gecesidir. Nitekim Kadir sûresinde Kur’an’ın indirilişinden bahsedilirken, burada da aynı husus beyân edilir. Orada Kur’an أَنْزَلْنَاهُ şeklinde “şan zamiri”yle zikredilirken burada “kitap” ismiyle zikredilir. Buradaki “O gecede, belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş belirlenir” (Duhân 44/4) âyeti, Kadir sûresinde “O gecede melekler ve ruh iner” (Kadir 97/4) âyetine uygun düşer. Burada “Tarafımızdan buyrulacak bir emir olarak” (Duhân 44/5) ifadesi Kadir sûresindeki “Rablerinin izniyle her türlü iş için” (Kadir 97/5) buyruğuna uygun düşer. Demek ki bunların hepsi kadir gecesinin hususiyetleridir.

Bu gecede, “belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş” (Duhân 44/4) belirlenip kesin hükme bağlanır. Bir bütün içinden ayrılarak kuvveden fiile, kaderden kazaya, takdirden tekvîne, bilgi ve tasarıdan gerçekleştirme ve yaratmaya geçilir. Bu fikri şu şekilde biraz daha izah etmek mümkündür: “Bütün varlıkların ve hâdiselerin Cenâb-ı Hakk’ın ilminde keyfiyetini tam olarak bilemediğimiz ilk ve küllî yani hepsi bir arada bir varlığı vardır. Bu noktada henüz her bir varlık ve hâdise bizzat kendi olarak ortaya çıkmamıştır; diğer varlık ve hâdiselerle birlikte bir bütün halindedir. Allah Teâlâ her bir varlık ve hâdisenin ortaya çıkmasını veya meydana gelmesini diler ve onun kendine has özellikleriyle belirmesine hükmeder. Buna kaderin bir varlık veya hâdiseyi kendine has kimlik ve mâhiyetiyle belirlemesi deriz. “Hiçbir varlık yoktur ki, hayatı ve bekası için gerekli her şeyin hazineleri bizim yanımızda bulunmamış olsun. Şu kadar ki, biz onları belirli bir ölçü ile indiririz.” (Hicr 15/21) âyeti bir yanıyla buna bakar. Kader, bu varlık veya hâdiseyi deyiş yerindeyse, ilimden kudretin sahasına aktarır ve kudret de onu, kaderin tesbit buyurduğu ölçülere göre yaratır. Kaderin ölçülerine göre yaratma fiiline فَطَرَ (fatara), her bir varlığa kaderin verdiği özellikler bütününe de o varlığın fıtratı denir. İşte yukarıdaki âyetlerden ve Kadir sûresinden anladığımız kadarıyla, her bir yılın kâinatın ve insanlığın tarihinde kendine has bir yeri, özelliği ve önemi vardır ve her bir yıl içinde de hususi bir gece bulunmaktadır. Bu gece, ilm-i ilâhîdeki o yıl içinde meydana gelecek her bir hâdiseye ve ortaya çıkacak varlığa kader mâhiyetini ve fıtratını vermekte ve onu kudretin sahasına aktarmaktadır… Ancak şunu ifade edelim ki burada Allah Teâlâ’nın ilmi, kaderi ve kudreti ile ilgili söylediğimiz sözlerin hepsi bizim açımızdandır ve bizim O’nunla olan münasebetlerimiz çerçevesindedir. Yoksa O’nu da, ilmi, kaderi ve kudretini de zâtında idrak etmemiz mümkün değildir.” (Ünal, s. 1073)

4. âyette geçen  أَمْرٌ حَك۪يمٌ (emrin hakîmin) terkibi şu mânalara gelir:

  Hikmetli, hiçbir yanlışı olmayan iş.

  Sağlam ve mühim iş.

  Kesinleşmiş, artık vukuunun önlenmesi mümkün olmayan iş.

Nitekim o gece Allah tarafından gelen bir emir ve ferman olarak Kur’ân-ı Kerîm indirilmiştir. İndirilen bu Kur’an ile de her türlü hikmetli iş, dinin hükümleri, doğruyla yanlışı birbirinden ayıracak ölçüler açıklığa kavuşturularak, Allah Resûlü (s.a.s.) tarafından insanlığa ulaştırılmıştır. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah Teâlâ, insanlık tarihi boyunca peygamberler ve kitaplar göndererek kullarına doğru yolu göstermiş ve onları uyarmıştır. Bu O’nun en büyük rahmet tecellilerinden biridir. İşte Kur’ân-ı Kerîm, bu serinin sonuncusunu teşkil eden bir irşat ve uyarı kitabıdır. Bu kitabın üzerinde durduğu husus ise zat, isim ve sıfatlarıyla Yüce Allah’ı en doğru bir şekilde tanıtmaktır:

Duhân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Duhân Suresi 4. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.