Dünya Dedikleri Bir Gölgeliktir

Yüzakı Dergisi 143. sayısında "Dünya Dedikleri Bir Gölgeliktir" kapağıyla çıktı.

Yüzakı bu sayısını şöyle tanıyor:

"Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,

Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

Necip Fazıl’ın insanoğlu adına, hislerimize tercüman olduğu bir itiraf...

Gökyüzünden habersiz yeryüzüne saplanıp kalmak. Fakat fânîliğin gereği, dünyaya kazık çakmak da mümkün değil. Sonsuza yolculuk var. Lâkin, sonsuzun hangi buuduna?

Bâğ-ı cennetine mi, nâr-ı hicrânına mı?

Kimin mülkündeyiz?

Nereye gidiyoruz?

Âyet, ömür çizgisinin, vücutlarımızda seyredilen mesajını okumaya davet ediyor:

“Ömür verdiğimiz kişiye (önce gençlik, güç ve kuvvet veririz sonra da bu güç-kuvveti) tersine çeviririz. (İnsanlar) hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Yolculuk nereye?) (Yâsîn, 68)

Bu yaşlanma, bu tükenme, ruhta bir yaşlanma meydana gelmezken, bu fânî bedenin çürüyüşü ve devre kalışı neden?

Yolculuk nereye?

Yolculuk sonsuza...

Fakat hangi boyutuna?

Hakk’ın rızâsına mı, gazabına mı?

Dünyayı kana bulayanlar, bu fânî gölgelikte cinayetler işleyenler ve dramlara seyirci kalanlar; sonsuzluğun ateş, pişmanlık ve hüsran dolu çukurlarına yuvarlanacaklarının farkında mı?

Yûnus Emre, asırlar öncesinden, bir hadîs-i şerîfi nazmediyor:

DÜNYA DEDİKLERİ BİR GÖLGELİKTİR!

O gölgelenme bitecek ve SONSUZA YOLCULUK başlayacak...

O fânî, kısa gölgelikte; niyetlerimiz, davranışlarımız, duruşumuz ve şahsiyetimiz çok mühim. Çünkü o duruş belirleyecek, yolun devamındaki gidişâtı...

Takvimlerin yıl hânesine bir rakamın daha eklendiği sene başlarında; mânâsız kutlamalar değil, muhasebeler bekler bizi. Gökyüzünden haberdar olmaya çağırır, yeryüzünün geçiciliği. Rûhâniyete yoğunlaştırır, yaşlanan bedenlerimiz...

Fânîliği anlamamak, o gölgelikte gaflete sürüklememeli bizi. Dünyayı doğru idrak şart. Dünyaya âhiret ayarı şart. Dünyayı kazanma hırsı beyhude... Dünya için âhiretten taviz ise, hamakat!..

Dünyaya, sonsuz yolculuğun bir merhalesi gözüyle bakarak, onu ebediyet yollarında tek geçer akçe olan takvâ azığı teminine hasretmek elzem...

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ, dünya gölgeliğinin, bütün parıltılı makyajlara rağmen hakikat güneşi karşısında karanlık ve nursuz olduğunu belirterek, iki cihanı da    tenvir edecek Kur’an ve Sünnet aydınlığına şöyle davet etti:

“Ne mutlu, dünya denen gölgelikte kısacık ömrün idrakini, ölüm ve âhiretin şuurunu, hesap ve azabın hakikatini, cennet ve cehennemin ebedî ahvâlini ve içerisindekilerin de tam vaziyetini anlayabilenlere!”

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Üstadımız; Fahr-i Kâinat Efendimiz’in Kanaat, Tevekkül ve İstiğnâsını, tarihimizden de misallerle kaleme aldı. Esas hayatın âhiret olduğu inancı, tercihlerde nasıl tebellür eder suâline en tesirli cevap mahiyetinde...

Mevlânâ’dan meseller ve ikazlarla dolu Sır ve Hikmet İncileri yazısında ise, gölgelik dünya ayarlarıyla sonsuzluk yolcusu insana kılavuzluk etmeye kalkan felsefecilere cevaplar var.

Yazarlarımız; fânîliği idrak, dünyevîleşme, toplum hayatımızdaki batılılaşma ve modernizm tahribatı ve benzeri açılardan yazılar kaleme aldılar. Âhiretsiz câhiliyye dünyasında, fânîliğe aldanışın emârelerini ve çarelerini yazdılar.

Eğitim Notlarında toy duyguların nasıl yönetilmesi gerektiği. Hayat Notlarında ise, ezelî rakîbimizin pusuları ve tedbirleri yer aldı. Acılı gündemimiz kalemlerin mürekkeplerine kan oldu, damladı. Allah için, vatan için ve bayrak için candan geçme şuurumuz tazelendi. Kardeşliğin, birlik ve beraberliğin altı kuvvetle çizildi. Şeyhülislâm İbn-i Kemal, İmam Şâfiî, Teftâzânî, Mahir İZ ve Kebîkec, mecmûamızda cem olan diğer güzellikler...

Şiirler gölgelenen insanın gafletini dağıtma azminde tefekkürlerle dolu...

Hepsi bu fânî kubbede hoş bir sedâ bırakmak, sonsuz yolculukta cennete uçmak için..."

Ayrıntılı Bilgi: www.yuzaki.com.tr

 

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.