Dünyada Ne Ekersen Ahirette Onu Biçersin
Fânîliği hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalı, her an ölüm ve ötesine hazır olmaya gayret etmeliyiz. Unutmayalım ki; Nûh -aleyhisselâm- kadar uzun ömürlü olsak, Süleyman -aleyhisselâm- kadar varlıklı olsak, Yûsuf -aleyhisselâm- kadar cemâl sahibi olsak, şâyet fânîliğin idrâki içinde değilsek; ziyandayız demektir.
Ebedî âleme intikâl eden her insan, saâdetini de felâketini de bu dünyadan kendisi götürecek. Dünya tarlasında ektiğini, mahşer meydanında biçecek. Bugün tarlasını boş bırakan, yarın âhirette çok muhtaç olduğu ecirlerden mahrum kalacak. Tarlasına günah ve isyan tohumları eken ise, can yakıcı bir azâbın nedâmetinden başka bir şey elde edemeyecek.
Mevlânâ Hazretleri de, kişinin ancak yaptıklarının mükâfâtını veya cezâsını bulabileceğini ifade sadedinde:
“Sen hiç buğday ektin de arpa bittiğini gördün mü?” buyurmuştur.
“BUNLARI BIRAK BANA O HADİSİ SÖYLE!”
Muhammed bin Kâ’b el-Kurazî’nin naklettiği şu hâdise, bize istikbâlimizi gösteren ne güzel bir misaldir:
Bir zamanlar Ömer bin Abdülaziz ile Medîne-i Münevvere’de karşılaşmıştım. O vakit gâyet yakışıklı, ter ü tâze bir gençti ve bolluk içinde yaşıyordu. Daha sonra halife olduğunda yanına gittim, izin isteyip içeri girdim. Onu görünce şaşırdım ve yüzüne şaşkın şaşkın bakmaya başladım. Bana:
“–Ey Muhammed, niçin öyle hayretle bakıyorsun?” dedi.
“–Ey Mü’minlerin Emîri, renginiz uçmuş, bedeniniz yıpranmış, saçlarınız ağarmış ve dökülmüş! Sizi bu hâlde görünce hayretimi gizleyemedim.” dedim.
Bunun üzerine Ömer bin Abdülaziz bana şöyle dedi:
“–Ey Muhammed, beni kabre konulduğumdan üç gün sonra görsen kim bilir ne kadar şaşıracaksın? O zaman karıncalar gözlerimi çıkarmış, gözlerim yanaklarımın üzerine akmış, ağzım burnum kan ve irinle dolmuş olur. İşte o zaman beni hiç tanıyamaz ve daha çok şaşırırsın. Şimdi bunları bırak da sen bana İbn-i Abbâs’ın Resûlullah’tan rivâyet ettiği hadîsi tekrar et…” (Hâkim, IV, 300/7706)
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Genç Dergisi, Mayıs 2016