Dünyadan El-etek Çekmeli mi?

Ömrümüzün günleri takvimlerdeki yıllara eş akıp giderken, bu akışa “dur” deme imkanı olmayan bizler o gidişe kapılmakta, dünyanın bin bir türlü hali içinde hep birlikte yuvarlanıp gitmekteyiz. Bu, hiç kuşkusuz mecburi/zorunlu bir yolculuk halidir. Bizler de pek tabii olarak doğumla başlayıp ölümle âhirete uzanan bu yolun yolcularıyız.

Yalın gerçek bu olmakla birlikte, dünya yolculuğunu hangi anlayış, kavrayış ve davranış ile değerlendirmek gerektiği konusunda yeterince bilinç, dikkat, titizlik ve eylem sahibi miyiz?

Takvimlerin bir yıllık eskimeyi itiraf ettikleri şu günlerde “bir garip hatta bir yolcu gibi davran” diye sorumluluk tellerimize şefkatli bir dokunuşla bizleri uyaran bir hadis-i şerif üzerinde birlikte düşünelim, Efendimizin tavsiye ve uyarısını paylaşalım istedim.

Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhüma’dan nakledildiğine göre o dedi ki:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem omzumdan tutup şöyle buyurdu: “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!”

İbn Ömer radıyallahu anhümâ bu hadisi rivayet ettikten sonra şöyle derdi: Akşama eriştiğinde sabahı; sabaha çıktığında akşamı bekleme! Sağlıklı günlerinde hastalığın için; hayatın boyunca da ölümün için tedarikli olmaya bak!1

GARİP YOLCU

Hadîs-i şerîfin metninde yer alan şüphe için olmayıp tahyir-muhayyerlik/seçenek ifade eder. “Dünyada ya garip ya da yolcu gibi ol/davran” demek olur. Müfessir ve muhaddis Tîbî’nin (v. 743) tercihi ise, bu "ev"in "bel" anlamına geldiğidir. Bu takdirde hadisimiz “Dünyada bir garip hatta bir yolcu gibi ol/davran” manasına gelir. Biz de bu anlamı tercih ettik.

Bilinen bir gerçektir ki yurdundan ayrı düşmüş bir garibin aklı fikri hep öz yurdunda, aile ocağındadır. Buna rağmen nadiren de olsa garip, bulunduğu gurbet yurdunda kalmaya razı olabilir. Fakat uzun bir sefere çıkan yolcunun, aklı fikri varacağı/döneceği yerdedir. Bu sebeple yolcu, uğradığı yerlerdeki engellere takılıp güzelliklere aldanıp kalmaz. Hiçbir yerde eğlenmeden yoluna devam etmek ister ve eder.

Hadisimizin mesajı, bu anlamda her Müslüman için, “Sen hiç bir yerde eğlenemeyen bir yolcu olduğunu aklından çıkarma!” demektir.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ, Efendi­mi­zin bu yolcu öğüdünün anlamını, “Akşam oldu. Hele bir dinleneyim de, sabah yoluma devam edeyim” diye duraklama, sabahı gözetleme! Sabaha erişince, “Önümde uzun bir zaman var, nasıl olsa giderim” diye işi tembelliğe vurup akşamı beklemeye kalkma! Seni ölümün daha önce yakalayabileceğini düşün ve ona göre hareket et! Sağlığında hastalığın için,yaşadığın sürece de ölümün için hazırlık yapıp bir şeyler edinmeye bak” diye açıklamaktadır.

Hadîs-i şerîfin Sahîh-i Buhârî dışındaki kaynaklarda geçen “Hatta kendini ölmüş bil!”, “kabir ehlinden say” ifadeleri, dünya ile ilgi açısından yolcu psikolojini daha açık ve ilginç bir şekilde açıklamaktadır. “Ölmeden önce ölmek” diye anlatılmak istenilen halin anlamı da herhalde budur.

DÜNYADAN EL-ETEK ÇEKMEK Mİ?

Hiç kuşkusuz hadisimizdeki garip-yolcu tavsiyesinin “dünyadan el-etek çekmek” demek olmadığı açıktır. Hadis-i şerifte, dünyayı temelli kalınacak yurtmuş gibi bellememek gerektiğinin altı çizilmektedir. Bunun temel prensibi ise, “Allah’ın sana verdiği nimetlerle ahiret yurdunu ara; dünyadan nasibini de unutma”2 diye Kur’an-ı Kerim’de belirlenmiş bulunmaktadır. Hz. Ali’nin, oğlu Hz. Hasan’a söylediği “Bedeninle dünyada, kalbinle ahiret’te ol’”3 sözü de “yolcu”nun hem fiziki hem de kalbi konumunu pek veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.

“Sıhhatte iken hastalığın için..” kaydı, sağlıklı anları amel ve hayırlı/güzel işler yapmak için fırsat olarak değerlendirme gerektiğini zira hastalık halinde amellerin de hayır hasenatın da aşkla şevkle, gerektiği ölçü ve miktarda yapılamayacağını hatırlatmaktadır.

Yine “hayatında ölümün için” vurgusu, yaşadığın sürece hayatını bir fırsat ve imkan bil, fakat geçici olduğunu unutma. Zira bir başka hadîs-i şerifte açıklandığı gibi insan öldüğü zaman amel yapma imkanı ve dolayısıyla sevap kazanma şansı ortadan kalkar. Ancak bunun tek istisnası “sadaka-i câriye( getirisi sürekli olan iyilik), yararlanılan ilim ve hayırla dua eden iyi çocuk”tur.4 O halde ölümünden sonra da kazanmaya devam etmek isteyenlerin, yaşarken söz konusu olan bu üç türlü sürekli sevap kazanma vesilelerine ihtimam göstermesi “yolcu” için uzun vadede büyük önem arz etmektedir.

Hadisimiz ile ilgili olarak şu noktaya da işarette fayda vardır: Hz. Peygam­ber’in, İbn Ömer’in omzundan tutmak suretiyle ona tavsiyede bulunması, Efendimizin tevazuunun göstergesi, sıcak bir dost tavrı olduğu kadar, öğretici için vücut dilini öğüdüne ve uyarısına yardımcı olarak kullanmanın uygun bir telkin ve eğitim yöntemi olduğunu da göstermektedir.

ASIL ÖNERİ

Hadisimizde dünyada bir yolcu konumunda olan insanoğluna özellikle de bilinçli mü’minlere, sonu gelmez emeller (tûl-i emel) peşinde olmamaları, yani dünyaya yönelik düşünce ve arzularını kısa tutmaları, kasr-ı emel  erdemine sahip olmaları önerilmiştir. Bunun anlamı, bu dünyayı vatan edinmeye kalkma ve kendine burada uzunca bir zaman kalacağını telkin etme. Onunla asıl vatanından başka bir yerde olan ve aile efradına kavuşmayı özleyen yolcu, bulunduğu yer ile ne kadar ilgilenirse, sen de işte o kadar ilgilen, demektir. Nitekim muhaddis İbn Hibbân, bu hadis-i şerifi, Kişinin, şu sonlu ve geçici dünyada sahip olması gerekli konum”5 başlığı altında kaydetmiştir.

O halde yolcu odur ki, dünyada ömür sermayesini tüketirken, hidayet kitabı olan Kur’an-ı Kerim ve hidayet kılavuzu olan Sünnet-i seniyye çizgisinde, dâru’s-selâm’a çağrılı olduğunun6 bilincinde hareket etmeyi unutmaz.

Yüce Rabbimiz, yolumuzu sırat-ı müstakim, yolculuğumuzu âsân ve yurdumuzu dünyada dâru’l-İslam, ukbâda dâru’s-selâm eyleye...


Dipnotlar: 1) Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3. 2) el-Kasas (28), 77. 3) Hilyetü’l-evliya, II, 37. 4) Bk. Müslim, Vasiyyet 14; Ebû Davud, Vasâyâ 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâ, Vasâyâ 8. 5) İbn Hibban, Sahih, II, 471. 6) Bk. Yunus (10), 25

Kaynak: Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan, Altınoluk Dergisi, 359. Sayı, Ocak 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.